0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
139
Okunma

Rüzgâr, hastanenin yedinci katındaki pencereyi usulca tıngırdattı. Burası, sessizliğin en gürültülü, zamanın ise en yavaş aktığı yerdi. Oda 307. İçeride, beyaz yastıklara gömülmüş, yüzü solgun ama gözleri hâlâ ışıltılı bir genç kız vardı: Elif. Kollarında morarmış izler, kolundaki serumla hayata tutunmaya çalışan bir beden… Ama onun asıl gücü, başucunda biriken defterlerde saklıydı.
Elif, “Hayal Haritaları” yapardı. Doktorlar buna “lösemi” dediğinden beri, dünyası odasına sığmıştı. Ama o, bu odadan dünyaya açılıyordu. Bir deftere, gökdelenlerin arasında kaybolmuş bir bahçe çizdi; bir başka sayfaya, hiç kar yağmayan bir kasabada kartopu oynayan çocuklar… Her resim, onun ilacıydı.
Bir gün, koridorda yeni bir ses yankılandı. Yaşlı, yorgun bir adam, odaya yerleştirilen yeni bir hasta: Cevat Dede. Onun hastalığının adı “yalnızlık”tı. Çocukları yurtdışında, eşi ise çoktan toprak olmuştu. Sürekli söylenir, hemşirelere, doktorlara, hatta duvarlara bile sitem ederdi. “Ölsem de kurtulsam!” diye mırıldanırdı sürekli.
Elif, onun bu sözlerini duydukça içi acıdı. Bir sabah, Cevat Dede uyandığında, başucunda küçük, elle boyanmış bir resim buldu. Resimde, dalından fındık toplayan, gülen gözleri kırışmış bir adam vardı. Arkasında, minik bir yazı: “Fındık Bahçenizdeki Kuşlar Sizi Özlemiş.”
Cevat Dede, önce burun kıvırdı. “Saçma,” dedi. Ama resmi atmaya kıyamadı. O gün, aynı resme baktı saatlerce. Gözlerinden, unuttuğu bir şeyin hatırlanmasının verdiği bir nem süzüldü.
Ertesi gün, yeni bir resim: Bu sefer, bir kayık… Denizde, balığa çıkmış, yüzü güneşten yanık bir adam… “Rüzgâr Kürekleriniz Olsun.”
Cevat Dede, o gün ilk kez koridorda yürüdü. Elif’in odasının önünde durdu. Kapı aralıktı. İçeride, yatağında oturmuş, boya kalemleriyle savaşan, soluk yüzlü kızı gördü. İçeri girdi. Sesindeki o keskin ton gitmişti.
“Sen mi yapıyorsun bu resimleri, kızım?”
Elif, başını kaldırıp gülümsedi. “Evet, Cevat Dede. Sizin için haritayı genişletiyorum.”
“Harita mı?”
“Evet. Hastalık bizi bir odaya hapsedebilir. Ama hayaller, bizi alır, götürür… İsterseniz, sizin için de bir harita çizebilirim. Nereye gitmek istersiniz?”
Cevat Dede, bir an duraksadı. “Karadeniz…” dedi, sesi titreyerek. “Bizim köy… Orda, bir deremiz vardı. Suyu buz gibi… İçinde alabalıklar…”
Elif, o gün, Cevat Dede’nin anlattığı dereyi çizdi. Ama resme, Cevat Dede’yi de ekledi; genç, güçlü, elinde olta… Ve yanında, oğlunu…
Resimler devam etti. Cevat Dede’nin odası, bir sergi alanına döndü. Artık söylenmiyor, anlatıyordu. Hemşirelere çocukluğundan hikayeler anlatıyor, Elif’e fındık nasıl toplanır, balık nasıl tutulur öğretiyordu.
Bir sabah, Cevat Dede, Elif’in odasına, iki küçık saksı getirdi. Birinde nane, diğerinde fesleğen.
“Bak,” dedi, “toprakta bir şeyler yeşertmek… En iyi ilaçtır.”
Elif’in tedavisi ağırdı. Saçları döküldü, gücü azaldı. Ama o, resim yapmaya devam etti. Artık sadece kendi hayallerini değil, Cevat Dede’nin, hemşire Ayşe’nin, hatta temizlik işçisi Hasan’ın bile hayallerini çiziyordu. Koridor, onun çizdiği renklerle, gri bir hastane olmaktan çıkıp bir “umut galerisi”ne dönüştü.
Sonunda, Elif’in taburcu olma günü geldi. Cevat Dede, ona, el yapımı, ceviz ağacından bir kalem kutusu hediye etti. İçi, türlü renklerde kalemlerle doluydu.
“Bunu götür,” dedi. “Dünyanın geri kalanını da boyamaya devam et.”
Elif, kutuyu sıkıca tuttu. “Korkuyorum, Cevat Dede. Dışarısı… Çok büyük.”
Cevat Dede, onun omzuna elini koydu. “Sen, küçük bir odadan, koskoca bir hastanenin haritasını çıkardın, kızım. Dünya, senin için fazla büyük olamaz.”
Elif gitti. Ama Cevat Dede’nin yalnızlığı da gitmişti. Artık hastanede gönüllü olarak çalışıyor, yeni gelen hastalara, Elif’in başlattığı “Hayal Haritaları”nı anlatıyordu.
Bir gün, posta geldi. Üzerinde, Elif’in el yazısıyla “Oda 307 – Cevat Dede” yazılı bir zarf. İçinde, rengarenk bir resim… Resimde, bir hastane odası vardı. Penceresinden, fındık bahçeleri, alabalık dereleri ve uçan balonlar görünüyordu. En dipte, el ele tutuşmuş, biri genç biri yaşlı iki insan, pencereden dışarı, hayata doğru yürüyordu.
Arkasında yazanı okudu Cevat Dede:
“Hastalık, bir harita kaybetmek değil, sadece yeni bir harita çizmektir. Benim haritamda siz de varsınız. Ve artık biliyorum ki, asıl iyileşmek, başka bir kalbin haritasında, güzel bir yere dönüşmektir.”
Cevat Dede, resmi odasının duvarına astı. Odaya bakan herkes, aslında iki hastalığın da iyileştiğini görebilirdi: Biri tıbbın savaştığı, diğeri ise sevginin iyileştirdiği…