0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
144
Okunma
Gerçekler bazen keskin bir bıçak gibi dokunur insana.
Önce yakar, sonra susturur.
Ama insan, ne olursa olsun, yaşama tutunmanın bir yolunu bulur.
Çünkü içinde hâlâ kıpırdayan küçücük bir umut vardır —
bir çiçeğin sabaha açılma inadı kadar sessiz, ama bir o kadar güçlü.
İnsanoğlu garip bir varlıktır; en karanlık anında bile bir ışık arar.
Bazen o ışık bir dostun sesi olur, bazen bir çocuk gülüşü,
bazen de sadece sabahın serinliğinde duyulan toprak kokusu.
Hastalığın adını ilk duyduğunda,
zaman bir anlığına donar.
Sesler uzaklaşır, yüzler silinir.
İnsanın kendi kalbiyle baş başa kaldığı o an,
dünyanın en uzun sessizliğidir.
Ama sonra bir şey olur:
kalp yeniden atmaya karar verir.
Ve insan anlar ki, yaşam artık başka bir biçimde devam edecektir.
Her sabah aynı gökyüzüne bakar ama artık farklı görür onu.
Bulutların arasında bir bilgelik gizlidir sanki,
rüzgârın uğultusu “devam et” der insana.
Çünkü kader bazen elinden bir şeyleri alır,
ama yerine derin bir farkındalık bırakır:
Yaşamak, nefes almak kadar değil;
her nefeste anlam bulmak kadardır.
Ve gün gelir, insan kendi gerçeğiyle dost olur.
Artık savaşmaz, saklanmaz, sadece yaşar
sade, dürüst, ve kalbinden geldiği gibi.
Çünkü bilir ki, kabuğun altındaki ışık hâlâ yanıyor.
Kamil Erbil