3
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
143
Okunma

Son yıllarda insanlar derin bir değişim geçirdi geçirmeye de devam ediyor, onun için artık kimse kimseyi eskisi gibi sevemiyor, niye mi duyguların yerini öfke, anlayışın yerini alaycılık aldı ve İnsan ilişkilerinde samimiyet azaldı, güvensizlik arttı, ondandır toplumda sinsi bir nefret duygusu hızla yayılıyor. Bu nefret, açık bir düşmanlık biçiminde değil, daha çok küçümseme, dalga geçme ve umursamazlık şeklinde kendini gösteriyor.
Bir zamanlar duyguların içtenliğiyle ayakta duran ilişkiler, bugün çıkar ve gösteriş temelli hale geldi. İnsanlar birbirlerini anlamaya değil, etkilemeye çalışıyorlar. Sosyal medya bu durumun en belirgin yansıması haline geldi. Herkes kendine ait olmayan sözleri paylaşıyor, başkalarından duymadığı düşünceleri tekrar ediyor. Ezberlenmiş ifadeler, yaşam biçimi haline geldi.
Artık sevmeden aşık olanlar, emek vermeden kazananlar, düşünmeden konuşanlar var. İnsanlık değerleri zayıfladı. Her alanda yeni kurallar koyuldu. Bu kuralların çoğu, insanı özgürleştirmek yerine kalıplara sokuyor. Dürüstlük, nezaket, vicdan gibi kavramlar eski birer alışkanlık gibi görülüyor. Farklı düşünmek veya kendi fikrini savunmak, çoğu zaman “sorun çıkarmak” olarak algılanıyor.
Toplumda bir başka tehlikeli eğilim de, herkesin her konuda konuşması ama çok az kişinin gerçekten bir şey bilmesidir. Bilgi edinmeden yargılamak, anlamadan eleştirmek, düşünmeden suçlamak yaygın hale geldi. Bu tavır, özellikle sosyal medyada güç kazanıyor. İnsanlar birbirlerini tanımadan hakaret ediyor, hiç okumadıkları konular hakkında kesin yargılarda bulunuyorlar. Böylece tartışma kültürü yerini öfke kültürüne bırakıyor.
Bu durumun tam karşısında ise ilgisizlik var. Bazı insanlar olup bitenlere tepki vermemeyi bir erdem gibi görüyor. Hiçbir şeye inanmadıklarını, hiçbir şeyden etkilenmediklerini söylüyorlar. Oysa bu kayıtsızlık, sorumluluktan kaçmanın bir biçimidir. Sessiz kalmak, bazen yanlışın sürmesine izin vermek anlamına gelir.
Bugünün en büyük sorunu, insanların neye inanacaklarını, neye karşı çıkacaklarını bilememesidir. Bir taraf öfkesini savunma aracı haline getiriyor, diğer taraf umursamazlığını koruma biçimi olarak kullanıyor. Ortada kalan insanlar ise giderek umutsuzlaşıyor. Toplumsal duyarlılık zayıfladıkça, vicdan geri plana itiliyor. Merhamet, işe yaramaz bir duygu gibi görülüyor.
Yine de tamamen umutsuz olmak doğru değildir. İnsan, en zor dönemlerde bile kendini sorgulama gücünü bulabilir. Küçük bir farkındalık, büyük değişimlerin başlangıcı olabilir. İnsanlık değerleri kaybolmuş gibi görünse de, onları hatırlamak hala mümkündür. Önemli olan, gerçekten anlamaya çalışmak, önyargısız dinlemek ve empati kurabilmektir.
İnsan, yeniden insan olabilir, bunun için önce kendine karşı dürüst olması gerekir.
*
Mehmet Demir
31123
5.0
100% (5)