1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
204
Okunma
Ayrılık Şehri, gri bir gökyüzünün altında, unutulmuş bir melodi gibi fısıldar. Buranın sokakları, neşenin değil, geride kalan ayak izlerinin yankısıyla doludur. Yağmurun sildiği kaldırım taşları, aceleci olmayan, vedadan sonra atılan o ilk adımların ağırlığını üzerinde taşır.
Şehirde hiçbir köşe, yarım kalmış bir vedanın sessiz tanığı olmaktan kaçamaz. Eskiden iki kişinin omuz omuza yürüdüğü kaldırımlarda, şimdi gölgeler yalnız başına uzuyor. Boşalan banklar, masalardaki soğumuş kahveler ve kadehlerdeki son damla gibi, bir daha geri gelmeyecek olan anıları mühürler.
Ayrılık Şehri’nin ışıkları, parlak bir umut vermez; onlar sadece, kimin nerede kaybolduğunu gösteren hüzünlü işaretlerdir. Otobüs durakları, tren garları... Hepsi aynı anda hem başlangıç hem de sondur. Ama şehir, ne unutur ne de bağışlar; sadece var olur. Tüm ayrılıkları ağır bir pelerin gibi omuzlarında taşıyarak, yeni mevsimleri bekler.
Bu şehrin sakinleri de, tıpkı kaldırımları gibi grileşmiştir. Onlar, ayrılıkların bıraktığı boşlukta birer hayalet gibi dolaşırlar. Ellerinde tutamadıkları anıların, kalplerinde okuyamadıkları mektupların hüznü vardır. Her yeni gün, kaybolan bir yüzün ya da yarım kalmış bir sözün gölgesini taşır. Burada zaman, ileri akmaz; sadece geçmişe doğru yavaşça sızar.
Ayrılık Şehri’nin en tehlikeli noktaları, nehri ikiye bölen o eski köprülerdir. O köprüler, gidenin arkasından bakmak için inşa edilmiştir adeta. Orada duran herkes, rüzgarın getirdiği fısıltılarda, son kez söylenen "elveda" sözcüğünü yeniden duyar. Köprüye bırakılan her kilit, kavuşma umudunu değil, ayrılığın kesinliğini simgeler.
Ne var ki, bu kasvetli coğrafya, kaçınılmaz bir başlangıcın da adıdır. Ayrılık Şehri, en nihayetinde, gözyaşlarının kuruduğu, anıların taşınabilir bir yüke dönüştüğü ve kalbin o mecburi yaşama devam etme dersini öğrendiği yerdir. Gece çökerken, şehir son bir kez iç çeker ve ertesi sabahın, bir önceki günden daha az acı verici olmasını diler.
Cemre yaman
5.0
100% (5)