1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
254
Okunma
Şiir, çoğu insanın sandığı gibi bir sığınak değil sadece; ne melankolinin barınağı ne de kırık kalplerin tutunduğu bir dal.
Şiir, yorgunluğun ifadesi değil, yaşamın kendisidir. Yorgun insan yazmaz; yaşayan, düşünen, gören insan yazar.
Şiir, hüznün değil, farkındalığın dilidir. Çocuk gülüşü̈nü̈n içindeki ışığı da anlatır, bir vedanın sessizliğini de. Şair sadece acıyı değil, sevinci de kopyalar kelimelere. Yani şiir ruhun tek bir tonundan değil, tüm duyguların orkestra uyumundan doğar.
Şiir yazmak, bir duygunun esiri olmak değil; o duygunun içinden geçerken onun özünü yakalayabilmektir.
Melankoli, bazen bir kaptır; ama orada düşünce, gözlem ve sezgi vardır. Gerçek şiir, acının içinden geçip anlam bulduğunda başlar. Şiir yazan kişi ağlamak için değil, anlatmak için yazar.
Ben hiçbir zaman "üzgün olduğum" için yazmadım. Yazdım çünkü hissettim.
Yazdım çünkü dünyayı yalnızca kelimelerle anlatabildim.
Şiir bana göre, yaşamın en derin yanlarına bir farkındalıktır. Her satır, insanı kendini yeniden bulma çabasıdır.
Şiir, insanın içinde patlayan bir sorudur: "Ben kimim?"
Ama cevap, kelimelerde değil, yaşamın içindedir.
Bu yüzden şair, kelimeleri seçmez; kelimeler onu bulur.
Şiir doğuran şey, varoluşun kendini duyurma isteğidir.
Ve şiir yazmak, bu sesin yankısını duymaya cesaret etmektir.
5.0
100% (1)