1
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
208
Okunma

Çakalların yaşadığı bir dünyada, aslanlara yaşam hakkı tanınmaz. Çünkü çakallar kalabalıktır, birbirlerini sevmeseler de çıkarları uğruna yan yana gelirler. Onların dostluğu, kokuşmuş bir leşin etrafında paylaşamadıkları et parçası kadardır. Birliktelikleri güçtür, ama o güç kirli bir korkunun ürünüdür. Korkarlar aslandan, çünkü aslanın gözleri yalanı delip geçer. O gözlerde adaletin ve gururun sessiz bir ışıltısı vardır o ışıltı, çakalların karanlığına batmış dünyasında adeta bir tehdittir. Bu yüzden aslanın kükremesi, onlara bir tehlike değil, aslında bir hatırlatmadır. Gerçeğin hala yaşadığını hatırlatır.
Ve o çakallar bu hatırlatmayı kendilerince yok etmek isterler.
Çakal sürüsü çoğaldıkça, orman küçülür. Onların uluması göğü değil, vicdanı deler. Aslanı yalnızlaştırmak, onun kudretini kırmanın en kolay yoludur. Saldırmazlar tek tek, her koldan, her yönden gelirler. Biri iftira atar, biri tuzak kurar, biri susturur. Birlikte hareket ettiklerinde aslanı değil, adaleti boğarlar. Çünkü onlar bilir ki, Aslan sustu mu, ormanın dili de susar.
Koyunlar ise tüm bu hengameden habersizdir. Ot buldukları yerde yayılırlar, başlarını kaldırıp göğe bakmazlar. Güneşin altında olup bitenleri görmezler, görseler de anlamazlar. Onlar için ormanın düzeni, yalnızca karnının doymasıyla ölçülür. Çakallar aslanı parçalarken, koyunlar hala “otun bereketinden” söz eder. Koyunlar sessiz kaldıkça, çakallar güçlenir. En kötüsü, sorgulayan koyunlara da düşman olurlar; çünkü sessizliğin bozulmasından rahatsızdırlar.
İnsanlık da bazen bu orman gibidir. Çakalların yönetiminde bir düzen kurulur, kurnazlık, sadakatten daha kıymetli hale gelir. Cesaret değil, uyum ödüllendirilir. Doğruyu söyleyenler değil, doğruyu eğip bükenler yükselir. Ve biz, her biri başka bir hayvanın rolüne sıkışmış bu kalabalığın içinde, hangi türden olduğumuzu unutmaya başlarız.
Aslanlar yok oldukça, dünya biraz daha eksilir. Çünkü aslan yalnızca bir güç değil, bir ölçüdür. Onun varlığı, ormanın dengesidir. Çakallar ne kadar çok olursa olsun, bir aslanın gölgesi bile onların gecesini uzatır. Fakat artık o gölgeler bile siliniyor. Yeni çağ, aslanlardan korkmak yerine, onları “eski çağın kalıntısı” ilan ediyor. Cesaret, delilikle karıştırılıyor, erdem, ise safdillik sayılıyor.
Ama her çağın bir anı vardır, karanlık en yoğun olduğunda, bir yerlerde bir aslan yeniden kükremeye hazırlanır. Çünkü adaletin doğası, sonsuza dek susturulamaz. Koyunlar uyusa da, çakallar ulusa da, o ses bir gün yeniden yükselecektir. Ve o ses, unutulan bir şeyi hatırlatacaktır. Orman, çakalların değil, doğanın dengesine aittir.
Aslanların azaldığı bir dünyada sessizlik büyür. Ve o sessizlik, bazen bir suçun değil, bir utancın yankısıdır. Çünkü çakalların cesareti değil, koyunların aptallığı korkusu dünyayı böyle yapmıştır.
Belki de en büyük adalet, bir gün o korkunun yerini yeni bir kükreyişin almasıdır.
O gün geldiğinde, orman yeniden nefes alır.
Mehmet Demir
261023
5.0
100% (4)