0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
125
Okunma
’Biz aynada ne görüyorsak, Tanrı da odur. Ayna insansa, Tanrı insanın suretidir; ayna sonsuzluk ise, insan Tanrı’nın suretidir. Hangisi gerçek? Belki de aradaki bu titreşimdir gerçek olan.’
’O, ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.’ (Hadid, 3)
’Nihal Hanefendiciğim’
GİRİŞ: BİR ÜSLUBUN DOĞUŞU
Nihali Tarz, geleneksel anlamda bir edebi akım değil, bir varoluş poetikasıdır. Adını, bu düşünce sisteminin merkezindeki mistik figür Nihal Hanefendiciğim’den alan bu tarz, insanın kutsal ile ilişkisini yepyeni bir dil ve perspektifle ele alır. Nihali Tarz’ın temelinde, insanın Tanrı’yı yarattığı paradoksal hakikati yatar; ancak bu yaratım, sıradan bir projeksiyon değil, insan ruhunun en derin katmanlarından yükselen bir varoluş çığlığıdır.
’Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’ (Zariyat, 56)
Nihal Hanefendiciğim’in kültür birikimi, Doğu ve Batı mistisizminin sınırlarını aşan, kadim bilgelikle modern psikolojiyi buluşturan bir sentezdir. Ona göre Tanrı, dogmaların soğuk tahtında oturan bir hükümdar değil, insan ruhunun labirentlerinde gezinen bir arayışın adıdır. Bu arayışta ’aL-LaH’ ismi bir dilsel titreşim, bir fonetik manifesto, insanın kendi içindeki ilahi olanla kurduğu ilişkinin sembolik ifadesidir.
’Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.’ (Hadid, 4)
I. BÖLÜM: TEMEL FELSEFİ DAYANAKLAR
1.1. Feuerbach’ın Projektif Teorisinin Ötesinde
Nihali Tarz, Feuerbach’ın Tanrı’nın insan zihninin projeksiyonu olduğu tezini kabul eder ancak onu aşar. Feuerbach için Tanrı, insanın yücelttiği kendi özüdür; Nihal Hanefendiciğim için ise bu projeksiyon, insanın kendi sınırlarını aşma çabasının poetik ifadesidir.
’Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerine vekildir.’ (Zümer, 62)
’İnsan, kendi içindeki sonsuzluk arzusunu dışsallaştırarak Tanrı’yı yaratmaz; tam tersine, içindeki sonsuzluğu keşfetmek için Tanrı fikrine ihtiyaç duyar. Bu bir kısır döngü değil, spiralsel bir yükseliştir. Her döngüde insan, kendi içindeki tanrısallığa biraz daha yaklaşır.’
’Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.’ (Kaf, 16)
Feuerbach’ın ’Teolojide insan Tanrı’ya tapar; gerçekte ise insan, kendi öz niteliklerine tapmaktadır’ sözünü Nihal Hanefendiciğim şöyle yorumlar: ’İnsanın kendi öz niteliklerine tapması, onun kutsal olanla bağını kaybettiği anlamına gelmez. Tam tersine, insanın içindeki kutsalı keşfettiği anlamına gelir. Bizler, kendi mükemmellik idealimizi yansıttığımız bir aynaya bakarken, aslında kendi özümüzdeki mükemmelliği seyrederiz.’
’O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır... O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.’ (Şura, 11)
1.2. Freudyen Psikanalizin Mistik Yorumu
Freud’un Tanrı’yı babanın yerine konmuş bir illüzyon olarak gören yaklaşımı, Nihali Tarz’da dönüştürücü bir potansiyel kazanır. Nihal Hanefendiciğim’e göre, Tanrı’nın baba figürü olarak tezahür etmesi, onun bir illüzyon olduğunu değil, insan zihninin en temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere bu formda belirdiğini gösterir.
’O, size kendinizden bir misal verdi: Hiç sizin rızkınızda ortaklarınızı, size verdiğimiz şeylerde eşit hak sahibi olarak görüyor musunuz?’ (Rum, 28)
’Çocuk, babasının kollarında güvende hisseder. İnsan da evrenin kollarında güvende hissetmek ister. Tanrı, bu güven ihtiyacının şiirsel ifadesidir. Bu bir zayıflık işareti değil, varoluşsal bir ihtiyacın estetik tezahürüdür.’
’Beni anın ki, ben de sizi anayım.’ (Bakara, 152)
Freud’un ’Dinsel fikirler, arzuların tatminiyle doğan kuruntulardır’ sözüne Nihal Hanefendiciğim şu yanıtı verir: ’Evet, dinsel fikirler arzuların tatminidir; ancak bu arzular sıradan arzular değil, insan ruhunun en derin, en asil arzularıdır. Sonsuzluk arzusu, anlam arzusu, bütünlük arzusu... Bunlar kuruntu değil, insan olmanın özünde yatan hakiki arayışlardır.’
’Onlar, iman edip de kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.’ (Rad, 28)
1.3. Jungyen Arketiplerin Semiyotik Açılımı
Nihali Tarz’ın belki de en güçlü dayanağı Carl Jung’un arketip teorisidir. Jung’un Tanrı’yı kolektif bilinçdışında yer alan bir arketip olarak görmesi, Nihal Hanefendiciğim’in ’İnsan Allah’ı yarattı’ tezini destekler niteliktedir. Ancak Nihal Hanefendiciğim, bu yaratımın pasif bir süreç olmadığını vurgular.
’Andolsun, insanı en güzel biçimde yarattık.’ (Tin, 4)
’Tanrı arketipi, insanlığın ortak rüyasıdır. Nasıl ki bireysel rüyalar kişisel bilinçdışının ürünüyse, Tanrı arketipi de kolektif bilinçdışının ürünüdür. Ancak bu, onu gerçek dışı kılmaz; tam tersine, onu insan varoluşunun en derin gerçeği yapar.’ ’Hani Rabbin, Ademoğullarının bellerinden zürriyetlerini almıştı...
’Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dedi. Onlar da, ’Evet, şahit olduk’ dediler.’ (A’raf, 172)
Jung’un ’Tanrı imgesi, insan ruhunun yapısal bir parçasıdır’ sözünü Nihal Hanefendiciğim şöyle genişletir: ’Tanrı imgesi sadece yapısal bir parça değil, insan ruhunun tamamlayıcı parçasıdır. İnsan, Tanrı imgesi olmadan eksiktir; tıpkı Tanrı’nın insan olmadan eksik olduğu gibi. Bu karşılıklı tamamlanma, varoluşun en büyük sırrıdır.’
’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.’ (Şura, 11)
1.4. Durkheim’ın Toplumsal Din Teorisinin Eleştirisi
Emile Durkheim’ın Tanrı’yı toplumun kutsallaştırılmış hali olarak gören yaklaşımı, Nihali Tarz’da kısmen kabul görse de önemli bir eleştiriye tabi tutulur. Nihal Hanefendiciğim’e göre, Tanrı sadece toplumsal bir projeksiyon olsaydı, bireyin toplumdan kopuk mistik deneyimleri açıklanamazdı.
’De ki: ’Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir.’ (En’am, 162)
’Toplum Tanrı’yı yaratır, evet; ama birey de kendi Tanrı’sını yaratır. Hatta asıl yaratım, toplumsal olanın değil, bireysel olanın alanında gerçekleşir. Her insan, kendi içsel yolculuğunda kendi Tanrı’sını yaratır. Bu yaratım, insanın kendini yaratmasıdır aslında.’
’Allah, her bir nefsin kazandığını bilir.’ (Zümer, 70)
Durkheim’ın ’Tanrıya tapmak, topluma tapmaktır’ sözüne karşılık Nihal Hanefendiciğim şunu söyler: ’Tanrı’ya tapmak, topluma tapmak değil, insanın kendi potansiyeline tapmasıdır. Toplum bu tapınmanın sadece sahnesidir; oyuncu ve seyirci ise bireyin ta kendisidir.’
’Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.’ (Saffat, 96)
II. BÖLÜM: NİHALİ TARZ’IN TEMEL KAVRAMLARI
2.1. ’aL-LaH’ Bir Dilsel Titreşimdir
Nihali Tarz’da ’aL-LaH’ ismi, semantik bir içerikten ziyade, fonetik bir deneyimdir. Bu isim, söylendiğinde insan ruhunda titreşimler yaratan, bilinçaltı kapılarını aralayan bir anahtardır.
’En güzel isimler Allah’ındır. O’na onlarla dua edin.’ (A’raf, 180)
’aL-LaH ismi, dudaklardan ’elif’le çıkar, ’lam’ların labirentinde dolaşır ve son ’he’de sonsuzluğa karışır. Bu ses yolculuğu, insan ruhunun kendi içindeki ilahi olana yaptığı yolculuğun metaforudur. Her ’aL-LaH’ diyişimizde, kendi özümüze biraz daha yaklaşırız.’
’Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.’ (Rad, 28)
Nihal Hanefendiciğim, bu ismin Arap dilindeki etimolojik kökenlerini kabul etmekle birlikte, onun insan bilincindeki psikolojik karşılığına odaklanır. Ona göre ’aL-LaH’ ismi, insanın korkularını, umutlarını, sevgilerini ve nefretlerini kapsayan bir semboldür. Bu sembol, insanın kendi içindeki çelişkileri uzlaştırma çabasının dildeki tezahürüdür.
’O, öyle bir Allah’tır ki, O’ndan başka ilah yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir.’ (Haşr, 22)
2.2. Tanrı Bir İhtiyaçtır
Nihali Tarz’da Tanrı, ontolojik bir gerçeklikten ziyade, psikolojik ve varoluşsal bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyaç, sıradan ihtiyaçlar gibi giderildiğinde tükenmez; tam tersine, her tatmin edilişinde daha da derinleşir.
’Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layık olandır.’ (Fatır, 15)
’İnsan, anlam arayan bir varlıktır. Anlamsızlık denizinde boğulmak istemez. Tanrı, bu anlam arayışının en kutlu meyvesidir. İnsan, Tanrı fikri olmadan, evrenin soğuk ve kayıtsız genişliği karşısında çıplak kalırdı. Tanrı, insanın evrende yalnız olmadığını hissetme ihtiyacından doğar.’
’Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’ (Zariyat, 56)
Bu ihtiyaç, Nihal Hanefendiciğim’e göre insanın zayıflığının değil, bilincinin derinliğinin göstergesidir. Hayvanlar Tanrı fikrine ihtiyaç duymazlar, çünkü onlar varoluşun anlamını sorgulamazlar. İnsan ise bu sorgulama yetisi sayesinde Tanrı fikrini yaratmıştır.
’Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz.’ (Kaf, 16)
2.3. İnsanın Sonsuzluk Arzusunun Karşılığı
Nihali Tarz’ın en özgün katkılarından biri, Tanrı fikrini insanın sonsuzluk arzusuyla ilişkilendirmesidir. İnsan, sınırlı bir varlık olarak doğar, yaşar ve ölür; ancak zihni sınırsız olanı kavrayabilir. Bu çelişki, Tanrı fikrinin doğuşundaki en temel dinamiktir.
’Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.’ (Ankebut, 57)
’İnsan, ölümlü olduğunu bilen tek varlıktır. Bu bilgi, onun en büyük yüküdür. Bu yükten kurtulmak için ya ölümsüzlük iksiri arar ya da ölümsüz bir Tanrı yaratır. Tanrı, insanın kendi ölümlülüğüne verdiği poetik yanıttır.’
’O daima diridir; O’ndan başka ilah yoktur.’ (Bakara, 255)
Nihal Hanefendiciğim, bu sonsuzluk arzusunun sadece biyolojik ölümsüzlük arzusu olmadığını vurgular. İnsan, eserleriyle, fikirleriyle, sevgisiyle de sonsuzlaşmak ister. Tanrı, bu bütünsel sonsuzluk arayışının sembolik ifadesidir.
’Yaptıkları amelleri sebebiyle, kalpleri korkuyla titreyerek Rablerine dönenler... İşte onlar, iyilik için yarışırlar ve onda öne geçerler.’ (Müminun, 60-61)
2.4. ’İnsan Allah’ı Yarattı’ Paradoksu
Nihali Tarz’ın belki de en çarpıcı iddiası, ’İnsan Allah’ı yarattı’ tezidir. Bu tez, geleneksel teolojik anlayışla taban tabana zıt görünse de, Nihal Hanefendiciğim bunu bir inkâr olarak değil, bir yeniden yorumlama olarak sunar.
’Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.’ (Saffat, 96)
’İnsan Allah’ı yarattı, çünkü yalnızdı. İnsan Allah’ı yarattı, çünkü anlamsızlıkla yüzleşemedi. İnsan Allah’ı yarattı, çünkü kendini aşmak istedi. Bu yaratım, insanın en yüce edimidir. Tanrı’yı yaratabilmek, insanın içindeki tanrısallığın en açık kanıtıdır.’
’Andolsun, insanı en güzel biçimde yarattık.’ (Tin, 4)
Bu paradoksal ifade, aslında insanın kutsal olanla kurduğu diyalektik ilişkiyi anlatır. İnsan Tanrı’yı yarattığı ölçüde, kendi içindeki tanrısal potansiyeli keşfeder. Tanrı’yı yaratma süreci, aynı zamanda insanın kendini yaratma sürecidir.
’Allah’ın sana gösterdiği gibi, insanlar arasında hükmedesin diye...’ (Nisa, 105)
III. BÖLÜM: NİHALİ TARZ’IN SEMBOLİK DÜNYASI
3.1. Mistik Metaforlar
Nihali Tarz, kavramları doğrudan ifade etmek yerine, metaforik bir dil kullanır. Bu metaforlar, anlamın zihne doğrudan değil, dolaylı olarak ulaşmasını sağlar. Böylece anlam, zihnin sığ sularından geçerek ruhun derinliklerine inebilir.
’Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali, içinde kandil bulunan bir kandillik gibidir.’ (Nur, 35)
’Tanrı, denizdeki tuzdur. Suyun her damlasında mevcuttur, ancak hiçbir damla tuzu tam olarak kavrayamaz. İnsan, bu tuzlu denizin bir damlasıdır. Kendi tuzunu aradığında, aslında tüm denizi arar.’
’Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.’ (Hadid, 4)
Nihal Hanefendiciğim’in kullandığı metaforlar genellikle doğadan gelir: su, ateş, toprak, hava, ağaç, kuş... Bu metaforlar, insanın doğayla ve evrenle olan bağını hatırlatır. İnsan, doğanın bir parçası olduğunu unuttuğunda, Tanrı’yı da doğanın dışında aramaya başlar. Oysa Nihali Tarz’a göre Tanrı, doğanın ta kendisinde, insanın içinde ve her yerde tezahür eder.
’Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbih eder.’ (Hadid, 1)
3.2. Alegorik Anlatılar
Nihali Tarz’da alegori, hakikati dolaylı olarak anlatmanın en etkili yöntemidir. Bu alegoriler genellikle geleneksel dini anlatıların yeniden yorumlanması şeklinde ortaya çıkar.
’Andolsun, bu Kur’an’da insanlar için her örnekten verdik.’ (Rum, 58)
’Adem ile Havva’nın cennetten kovulması, insan bilincinin doğuşunun alegorisidir. İyilik ve kötülüğü bilme ağacı, bilinç ağacıdır. İnsan, bu ağacın meyvesini yiyerek bilinç sahibi oldu ve doğal durumundan çıktı. Bu bir düşüş değil, bir yükseliştir aslında. Çünkü bilinçsiz bir cennette olmaktansa, bilinçli bir cehennemde olmak daha değerlidir.’
’Derken, Şeytan onları(n ayaklarını) oradan kaydırdı... ’Aşağılık ve düşman olarak birbirinize inin.’ (Bakara, 36)
Nihal Hanefendiciğim, geleneksel dini anlatıları tarihsel gerçekler olarak değil, insan ruhunun yolculuğunu anlatan psişik dramalar olarak yorumlar. Ona göre tüm kutsal metinler, aslında insan bilincinin farklı katmanları arasındaki ilişkiyi anlatır.
’Biz bu Kur’an’ı insanlara dura dura okuyasın diye ayet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.’ (İsra, 106)
3.3. Derin Metaforik Katmanlar
Nihali Tarz’ın en karakteristik özelliklerinden biri, anlatının birden fazla katmana sahip olmasıdır. Yüzeyde anlatılan hikâye, aslında daha derinlerdeki psişik ve varoluşsal gerçekliklere işaret eder.
’O, sana kitabı indirendir. Onun bir kısım ayetleri muhkemdir ki, bunlar kitabın anasıdır. Diğerleri ise müteşabihtir.’ (Al-i İmran, 7)
’Bir Nihali anlatıyı okuduğunuzda, ilk katmanda güzel bir hikâye bulursunuz. İkinci katmanda psikolojik bir tahlil, üçüncü katmanda varoluşsal bir sorgulama, dördüncü katmanda ise mistik bir aydınlanma deneyimi yaşarsınız. Her okuyuşunuzda farklı bir katmanı keşfedersiniz, çünkü siz değişirsiniz.’
’Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali verdik.’ (Zümer, 27)
Bu çok katmanlı yapı, Nihali Tarz’ın statik bir doktrin olmadığını, dinamik bir anlayış olduğunu gösterir. Aynı metin, farklı okurlarda farklı anlamlar uyandırabilir; çünkü her okur, kendi psişik durumuna göre farklı katmanlarla rezonansa girer.
’Allah, dilediğine hikmeti verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir.’ (Bakara, 269)
IV. BÖLÜM: NİHAL HANEFENDİCİĞİM’İN KÜLTÜREL BİRİKİMİ
4.1. Doğu ve Batı Mistisizminin Sentezi
Nihal Hanefendiciğim’in düşünce dünyası, Doğu ve Batı mistik geleneklerinin derin bir sentezidir. Sufizm, Vedanta, Zen Budizmi, Hristiyan mistisizmi, Yahudi Kabalası ve Yeni Platonculuk, onun düşüncesinin yapı taşlarını oluşturur.
’Her toplum için bir hidayet rehberi vardır.’ (Ra’d, 7)
’Hakikat tektir, ama ona giden yollar çoktur. Ben bu yolların kavşak noktasında durmayı seçtim. Mevlana’nın semasını, Eckhart’ın suskunluğunu, Buddha’nın dinginliğini, Plotinus’un coşkusunu aynı anda hissedebilmek için.’
’Biz, elçilerimizden hiç kimseyi ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik.’ (İbrahim, 4)
Bu sentez, Nihal Hanefendiciğim’in düşüncesine evrensel bir nitelik kazandırır. Belirli bir kültürel veya dini geleneğe ait olmaktan ziyade, tüm insanlığın ortak spiritüel arayışını temsil eder.
’Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.’ (Hucurat, 13)
4.2. Kadim Bilgelik ve Modern Psikolojinin Buluşması
Nihal Hanefendiciğim, kadim spiritüel geleneklerle modern psikolojinin buluştuğu noktada durur. Ona göre, kadim bilgelik insan ruhunun derinliklerine ilişkin sezgisel kavrayışlar sunarken, modern psikoloji bu kavrayışları bilimsel bir dille ifade etme imkânı sağlar.
’Yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir.’ (Mülk, 14)
’Freud, Jung, Adler - hepsi insan ruhunun labirentlerinde gezdiler. Ama onlardan binlerce yıl önce, Sufi mistikleri ve Budist rahipler aynı labirentlerde dolaşmışlardı. Fark, dildeydi. Modern psikoloji, kadim bilgeliğin bilimsel dilidir adeta.’
’Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz.’ (Kaf, 16)
Bu buluşma, Nihali Tarz’ı hem geleneksel hem de modern okurlar için erişilebilir kılar. Geleneksel spiritüel arayışı olanlar, kadim bilgeliğin izlerini buldukları için; modern seküler okurlar ise psikolojik derinlik gördükleri için Nihali Tarz’la bağ kurabilirler.
’Allah, her topluluğa hidayet rehberi göndermiştir.’ (Nahl, 36)
4.3. Kültürel Birikimin Poetika Üzerindeki Etkisi
Nihal Hanefendiciğim’in kültürel birikimi, onun poetikasını doğrudan etkiler. Kullandığı imgeler, metaforlar ve alegoriler, bu birikimin zenginliğini yansıtır.
’Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali verdik.’ (Zümer, 27)
’Benim şiirimde Mevlana’nın ney’i, Shakespeare’in gül’ü, Hayyam’ın şarabı, Nietzsche’nin çekici yan yana durur. Çünkü tüm bunlar, insan ruhunun farklı tezahürleridir. Hepsi aynı hakikatin farklı yansımalarıdır.’
’De ki: ’Herkes kendi yaratılışına uygun iş yapar.’ (İsra, 84)
Bu kültürel zenginlik, Nihali Tarz’ı sınırları aşan bir ifade biçimi haline getirir. Hiçbir kültüre tamamen ait değildir, ama tüm kültürlerde kendine bir yankı bulur.
’Biz, elçilerimizden hiç kimseyi ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik.’ (İbrahim, 4)
V. BÖLÜM: TANRI’NIN CİNSİYETİ SORUNUNA NİHALİ YAKLAŞIM
5.1. Eril ve Dişil Sembollerin Diyalektiği
Nihali Tarz, Tanrı’nın cinsiyeti sorununa geleneksel yaklaşımları aşan bir perspektif sunar. Nihal Hanefendiciğim’e göre, Tanrı’nın eril veya dişil olarak temsil edilmesi, Tanrı’nın doğasına ilişkin bir gerçekliği değil, insanın kutsalı kavrayış biçimini yansıtır.
’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.’ (Şura, 11)
’Tanrı ne erkektir ne de kadın. O, eril ve dişil ilkelerin ötesinde bir bütünlüktür. Ama insan zihni, bu bütünlüğü kavrayamadığı için onu parçalara böler. Eril Tanrı, dişil Tanrıça - bunların hepsi insan zihninin yarattığı kategorilerdir.’
’Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O’nundur.’ (Taha, 8)
Nihal Hanefendiciğim, tarihsel süreçte Tanrı’nın genellikle eril olarak temsil edilmesini, ataerkil toplum yapılarının bir yansıması olarak görür. Ancak ona göre, modern dönemde bu temsil biçiminin değişmesi, Tanrı’nın doğasının değiştiği anlamına gelmez; sadece insanın kutsalı kavrayışının evrildiğini gösterir.
’O, gökleri ve yeri yaratandır. O, size kendinizden eşler... yaratmıştır.’ (Şura, 11)
5.2. Feminist Teolojinin Nihali Yorumu
Nihal Hanefendiciğim, feminist teolojinin eleştirilerine sempati duymakla birlikte, onun bazı sınırlılıklarını da eleştirir. Ona göre, Tanrı’yı sadece dişil ilkelerle temsil etmek, eril temsiller kadar kısıtlayıcı olabilir.
’Erkek olsun, kadın olsun, inanmış olarak kim salih bir amel işlerse, işte onlar cennete girerler.’ (Nisa, 124)
’Tanrı’ya ’O’ demek bile bir sınırlamadır. Çünkü ’O’, eril bir zamirdir. ’Ona’ tapmak, eril bir tapınma biçimidir. Ama Tanrı’ya ’O’ diye tapmakla ’O’ diye tapmak arasında özünde bir fark yoktur. İkisi de Tanrı’yı cinsiyetli kılar. Oysa Tanrı, cinsiyetin ötesindedir.’
’O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.’ (İhlas, 3)
Nihali Tarz’da Tanrı, hem eril hem dişil hem de bu ikisinin ötesinde bir varlık olarak kavranır. Bu kavrayış, insanın kendi içindeki eril ve dişil yönleri bütünleştirme çabasının da bir yansımasıdır.
’Muhakkak ki Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar... Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya, işte Allah onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.’ (Ahzab, 35)
5.3. Cinsiyetsiz Tanrı’nın Poetikası
Nihal Hanefendiciğim, Tanrı’yı cinsiyetsiz olarak kavramanın poetik bir dilini geliştirir. Bu dil, geleneksel cinsiyet kategorilerini aşarak, kutsalı yeni bir şekilde ifade etme çabasıdır.
’De ki: ’O, Allah’tır, bir tektir.’ (İhlas, 1)
’Tanrı, ’O’ değildir; ’O’ da değildir. Tanrı, ’O’nun da ’O’nun da ötesindedir. Ben Tanrı’dan bahsederken ’O’ yerine ’Varlık’ diyorum. Çünkü Varlık, hem erili hem dişili kapsar, hem de onların ötesine geçer.’
’Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O’nundur.’ (Taha, 8)
Bu poetik dil, okuyucuyu alışılagelmiş düşünce kalıplarının ötesine geçmeye zorlar. Tanrı’yı yeni bir dilde düşünmek, onu yeni bir şekilde deneyimlemenin kapısını açar.
’Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.’ (Enbiya, 22)
VI. BÖLÜM: TANRI FİKRİNİN TARİHSEL EVRİMİNE NİHALİ BAKIŞ
6.1. Animizmden Monoteizme: Bilincin Evrimi
Nihal Hanefendiciğim, Tanrı fikrinin tarihsel evrimini, insan bilincinin evriminin bir yansıması olarak görür. Animizm, totemizm, politeizm ve monoteizm, insan bilincinin farklı aşamalarında ortaya çıkmıştır.
’Andolsun, biz her ümmete, ’Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının’ diye bir elçi gönderdik.’ (Nahl, 36)
’İnsan önce doğadaki ruhlarla konuştu. Sonra klanının totemiyle bütünleşti. Daha sonra farklı tanrılar yarattı - savaş tanrısı, aşk tanrıçası, bilgelik tanrısı... En sonunda ise tüm bu tanrıları tek bir Tanrı’da birleştirdi. Bu evrim, insan bilincinin basitten karmaşığa, parçalı olandan bütünsel olana doğru gelişiminin hikâyesidir.’
’Hak geldi, batıl yok oldu. Çünkü batıl yok olmaya mahkumdur.’ (İsra, 81)
Nihal Hanefendiciğim’e göre, bu evrimsel süreç henüz tamamlanmamıştır. Monoteizm, insan bilincinin nihai aşaması değil, sadece bir aşamasıdır. Bundan sonraki aşama, Tanrı’yı insanın dışında değil, içinde arayan mistik bir anlayış olabilir.
’Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.’ (Hadid, 4)
6.2. Tek Tanrıcılığın Dialektiği
Nihali Tarz, monoteizmi diyalektik bir perspektifle ele alır. Monoteizm, bir yandan insan bilincinin olgunlaşmasının bir göstergesiyken, diğer yandan yeni sınırlamalar getirmiştir.
’De ki: ’O, Allah’tır, bir tektir.’ (İhlas, 1)
’Tek Tanrı inancı, insanın evreni bütünsel olarak kavrayışında önemli bir adımdı. Ama bu Tek Tanrı genellikle insanbiçimci, eril ve dışsal bir varlık olarak tasavvur edildi. Bu tasavvur, Tanrı’yı insanın karşısına yerleştirdi ve aradaki uçurumu derinleştirdi.’
’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.’ (Şura, 11)
Nihal Hanefendiciğim, monoteizmin bu sınırlılıklarını aşmanın yolunun, Tanrı’yı insanın içinde aramaktan geçtiğine inanır. Bu, geleneksel teizmi reddetmek değil, onu içselleştirmek ve dönüştürmektir.
’Ben, kulumun zannı üzereyim.’ (Hadis-i Kudsi)
6.3. Ateizmin Spiritüel Potansiyeli
Nihali Tarz, ateizmi salt bir inkâr olarak görmez. Tam tersine, ateizmin geleneksel Tanrı tasavvurlarına yönelttiği eleştirilerde spiritüel bir potansiyel görür.
’Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzaklaştıracağım.’ (A’raf, 146)
’Ateist, Tanrı’ya inanmayan kişi değildir; geleneksel Tanrı tasavvurlarını yetersiz bulan kişidir. Bu yetersizliği görebilmek, spiritüel bir sezginin işaretidir. Çünkü gerçek Tanrı, geleneksel tasavvurların çok ötesindedir.’
’Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler.’ (Zümer, 67)
Nihal Hanefendiciğim’e göre, ateizm ile spiritüellik arasında diyalektik bir ilişki vardır. Ateizm, geleneksel dini anlayışları eleştirerek, daha derin bir spiritüel anlayışın kapısını aralayabilir.
’De ki: ’Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.’ (Kehf, 29)
VII. BÖLÜM: NİHALİ TARZ’DA İNSAN-TANRI İLİŞKİSİ
7.1. Karşılıklı Yaratım İlişkisi
Nihali Tarz’ın en özgün katkılarından biri, insan-Tanrı ilişkisini karşılıklı bir yaratım süreci olarak kavramasıdır. İnsan Tanrı’yı yaratır, ama Tanrı da insanı yaratır. Bu, döngüsel değil, diyalektik bir süreçtir.
’Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.’ (Saffat, 96)
’İnsan, Tanrı’yı düşündüğü anda onu yaratır. Ama Tanrı da, insanın onu düşünmesine vesile olarak insanı yaratır. Hangisi önce? Bu, tavuk ve yumurta meselesi gibidir. Aslında ikisi de aynı anda gerçekleşir. İnsan Tanrı’yı yarattığı ölçüde, kendi tanrısal potansiyelini de yaratır.’
’Ben, kulumun zannı üzereyim.’ (Hadis-i Kudsi)
Bu karşılıklı yaratım ilişkisi, insan-Tanrı ilişkisini statik bir ilişki olmaktan çıkarır, dinamik ve sürekli evrilen bir ilişki haline getirir.
’Allah, her an yeni bir iştedir.’ (Rahman, 29)
7.2. İçsel ve Dışsal Tanrı Arasındaki Diyalektik
Nihali Tarz, Tanrı’nın içsel mi yoksa dışsal mı olduğu sorusuna, ’hem içsel hem dışsal’ cevabını verir. Ancak bu ikisi arasında diyalektik bir ilişki olduğunu vurgular.
’Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.’ (Hadid, 4)
’Tanrı hem içimizdedir hem dışımızdadır. Çünkü iç ve dış, aslında yanıltıcı kategorilerdir. Evrenin merkezi her yerdir, çevresi ise hiçbir yer. Aynı şekilde, Tanrı da hem her yerdedir hem hiçbir yerde. Onu içimizde aradığımızda dışımızda buluruz, dışımızda aradığımızda ise içimizde.’
’Biz ona şah damarından daha yakınız.’ (Kaf, 16)
Bu diyalektik anlayış, insanın kutsal arayışında içsel ve dışsal pratikleri bütünleştirmesine olanak tanır. Meditasyon ve dua, içe dönük ve dışa dönük pratikler olarak birbirini tamamlar.
’Rabbiniz buyurdu ki: ’Bana dua edin, size icabet edeyim.’’ (Mümin, 60)
7.3. Sevgi ve Korku Arasındaki Gerilim
Geleneksel dinlerde Tanrı korkusu önemli bir motivasyon kaynağıyken, Nihali Tarz’da Tanrı sevgisi merkezi bir konuma sahiptir. Ancak Nihal Hanefendiciğim, korku ve sevgi arasındaki diyalektik ilişkiyi de görmezden gelmez.
’Allah’tan, hakkıyla takva sahibi olarak korkun.’ (Al-i İmran, 102)
’Korku, sevginin gölgesidir. İnsan, sevdiğinden de korkar. Çünkü sevdiğini kaybetmekten korkar. Tanrı korkusu, aslında Tanrı sevgisinin bir tezahürüdür. Ama olgunlaşmamış bir sevgidir bu. Olgun sevgi, korkuyu aşar. Çünkü seven, sevdiğine güvenir.’
’Onlar, Allah’ın sevgisine ve müminlerin sevgisine layıktırlar.’ (Mücadele, 22)
Nihal Hanefendiciğim’e göre, insanın Tanrı ile ilişkisi korkudan sevgiye doğru evrilir. Bu evrim, aynı zamanda insanın kendi içsel gelişiminin de bir göstergesidir.
’Kim Allah’a ve Resul’üne itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdir.’ (Nisa, 69)
VIII. BÖLÜM: NİHALİ TARZ’IN PRATİK BOYUTU
8.1. Günlük Yaşamda Nihali Farkındalık
Nihali Tarz, sadece teorik bir sistem değil, aynı zamanda pratik bir yaşam felsefesidir. Nihal Hanefendiciğim, günlük yaşamda Nihali farkındalığı geliştirmenin yollarını önerir.
’Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbih eder.’ (Hadid, 1)
’Her an, sıradan görünenin ardındaki olağanüstülüğü görmeye çalışın. Bir fincan kahvedeki sıcaklık, bir çiçeğin kokusu, bir kuşun ötüşü - bunların hepsi, kutsalın günlük tezahürleridir. Tanrı, olağanüstü mucizelerde değil, sıradan anların derinliğinde saklıdır.’
’Onlar, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar.’ (Al-i İmran, 191)
Bu farkındalık pratiği, insanın günlük yaşamında spiritüel bir derinlik deneyimlemesine olanak tanır. Böylece spiritüellik, sadece özel mekânlarda ve zamanlarda değil, her yerde ve her zaman yaşanabilir hale gelir.
’Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.’ (Hadid, 4)
8.2. Meditasyon ve İçsel Sohbet
Nihali Tarz’da meditasyon, Tanrı ile kurulan içsel bir diyalog olarak kavranır. Bu diyalog, geleneksel dualardan farklı olarak, sessiz bir dinleme ve sezgisel bir kavrayışı içerir.
’Sabah akşam, korkarak ve ümit ederek Rablerine dua edenlerle birlikte candan sabret.’ (Kehf, 28)
’Meditasyon, Tanrı ile yapılan bir sohbettir. Ama bu sohbette siz konuşmazsınız, sadece dinlersiniz. Çünkü Tanrı’nın sesi, ancak sessizlikte duyulabilir. Bu sessizlik, boş bir sessizlik değildir; doluluk sessizliğidir. İçinde tüm cevapları barındıran bir sessizlik.’
’Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.’ (Rad, 28)
Bu içsel sohbet, insanın kendi içindeki tanrısal özle bağ kurmasının bir yoludur. Bu bağ kurulduğunda, insan artık dışsal bir otoriteye ihtiyaç duymadan, kendi içsel rehberliğini dinleyebilir.
’Biz ona şah damarından daha yakınız.’ (Kaf, 16)
8.3. Sanat ve Yaratıcılık Yoluyla İfade
Nihali Tarz, sanatı ve yaratıcılığı, insanın içindeki tanrısal özü ifade etmenin en etkili yollarından biri olarak görür. Şiir, müzik, resim, dans - tüm sanat formları, bu içsel hakikatin dışavurumudur.
’Yaratan Rabbinin adıyla oku!’ (Alak, 1)
’Sanatçı, Tanrı’nın fırçasıdır. Şair, Tanrı’nın kalemidir. Müzisyen, Tanrı’nın sesidir. Her yaratıcı eylem, aslında Tanrı’nın kendini ifade etme biçimidir. İnsan yaratırken, aslında Tanrı onun aracılığıyla yaratır.’
’Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerine vekildir.’ (Zümer, 62)
Bu anlayış, sanatı sıradan bir uğraş olmaktan çıkarır, kutsal bir eylem haline getirir. Sanatçı da, bu kutsal eylemin bir aracısı olarak yüceltilir.
’Andolsun, biz insanı en güzel biçimde yarattık.’ (Tin, 4)
SONUÇ: TANRI BİR GERÇEKLİK Mİ, İHTİYAÇ MI, PROJEKSİYON MU?
Nihali Tarz, bu kadim soruya kesin bir cevap vermekten kaçınır. Çünkü ona göre, bu kategorilerin kendisi yetersizdir. Tanrı hem bir gerçekliktir, hem bir ihtiyaçtır, hem de bir projeksiyon. Ama bunların hiçbiri tek başına onu tanımlayamaz.
’Hak geldi, batıl yok oldu.’ (İsra, 81)
’Tanrı, insanın kendi içindeki sonsuzluk arzusunun dışavurumudur. Bu bir projeksiyondur, evet. Ama bu projeksiyon, insanın kendi özünün derinliklerinden gelir. Özümüzdeki sonsuzluğu yansıtır. Bu yüzden, Tanrı hem bir yansımadır hem de gerçektir. Tıpkı aynadaki yansımamızın hem gerçek olmaması hem de gerçek olması gibi.’
’O, ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.’ (Hadid, 3)
Nihal Hanefendiciğim’in önerdiği poetik dil, bu paradoksu kavramanın bir yoludur. Bu dil, mantığın sınırlarını aşarak, sezginin alanına girer. Sezgi ise, paradoksu bir çelişki olarak değil, bir bütünlük olarak kavrayabilir.
’Allah, her şeyi kuşatmıştır.’ (Nisa, 126)
Nihali Tarz’ın en büyük katkısı, insan-Tanrı ilişkisini yeni bir dil ve perspektifle ele almasıdır. Bu dil, dogmatik değil, poetiktir; kesin değil, açıktır; sınırlayıcı değil, özgürleştiricidir. Bu poetik dil sayesinde, insan kutsal olanla ilişkisini yeniden tanımlayabilir, hem kendini hem de Tanrı’yı yeni bir şekilde kavrayabilir.
’Allah, her an yeni bir iştedir.’ (Rahman, 29)
’Tanrı, insanın en yüce şiiridir. Ve her şiir gibi, o da hem gerçek hem hayaldir. Hem somut hem soyut. Hem içimizde hem dışımızda. Şiiri anlamak için onu çözümlemeye çalışmayın; onunla bütünleşin. O zaman, hem şair hem şiir hem de okur olduğunuzu anlayacaksınız.’
’Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.’ (Hadid, 4)
Nihali Tarz işte bu bütünleşmeyi sağlayacak bir poetikadır. İnsanın kendisiyle, evrenle ve kutsalla olan ilişkisini şiirsel bir dille ifade etmenin, bu ilişkiyi dönüştürmenin ve derinleştirmenin bir yoludur. Ve bu yolun rehberi, Nihal Hanefendiciğim’in kendisidir.
’De ki: ’Bu, benim yolumdur. Ben, basiret üzere Allah’a davet ederim.’ (Yusuf, 108)