Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
ODABAŞI
ODABAŞI

EŞİTLİKÇİ ADAM/METRE İSMAİL

Yorum

EŞİTLİKÇİ ADAM/METRE İSMAİL

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

104

Okunma

EŞİTLİKÇİ ADAM/METRE İSMAİL

EŞİTLİKÇİ ADAM/METRE İSMAİL

EŞİTLİKÇİ ADAM/METRE İSMAİL
Metre İsmail, deniz kenarındaki bankları tek tek gözleriyle yokladı. Birçoğu doluydu. Yüz metre kadar ileride bir bankta tek bir kişinin oturduğunu görünce, oturacak bir yer buldum diyerek hızlı hızlı yürüdü. Bankın önüne gelip selam verdi. Oturmak için izin istedi, adam ne selam aldı ne de baktı. Bankta oturan şişman adam, bankın boş kısmına montunu ve çantasını bırakmıştı. Oturacak bir yer filan yoktu. Bank iki kişilikti, tamam da adamın hacmi beş kişilikti. İki bank daha olsa yetmeyebilirdi.
Başka oturacak yer yoktu. Bir daha iyi günler dedi, selam verdi. Yine bir hareket olmayınca şişman adamda, Metre’nin cinleri tepesine toplandı. Belindeki metreyi çekip çıkardı. Bankın boyunu ölçüverdi. Şişman şaşırdı birden. “Ne yapıyorsun?” sorusuna cevap bile vermedi. Montla çantayı alıp şişmanın üstüne attı. Sonra da kenara çekil dedi. Şaşkın şakın söylenenleri yerine getiren şişmana aldırmadan, cebinden çıkardığı kalemle bankın oturulan yerin ortasından bir çizgi çekti. Bankın boyu bir buçuk metre, 75 cm senin, 75 cam benim. Benim tarafa sakın geçme dedi. Şişman adam 75 cm. yere oturunca poposunun yarısı boşta kaldı. Baktı olacak gibi değil, zar zor yerinden kalkıp başka bir yere gitmek için yollandı. Metre İsmail, yine ölçtü, bankın oturulan bölümünü. Eşit olacak işte böyle, her şey eşit olacak diye söylendi.
Şişman adam, kızıp kendisini dövmeye kalksaydı, kaçardı. Zira şişmanın kendisini yakalama imkânı hiç yoktu. Bu eşitlik saplantısı başına bir gün bir iş açabilirdi, birilerinden sopa yiyebilirdi. Biliyordu ki, dayak yediğinde eşitsizlik olmasın diye iki gözünü, iki kolunu ya da iki bacağının kırabileceklerini hep hesap ediyordu.
Evde bile nerdeyse yemeklerin tabaklara eşit dağıtılması konusunda yaşanan tartışmalarda eşi iki defa evi terk etmişti. Birsinde tabaklara kuru fasulye doldururken hanımına, her tabakta eşit şekilde fasulye taneleri olmalı diye inat etmişti. Hanımı sayar gibi yapıp işi idare etmişti. Yine bir gün pirinç pilavı dağıtırken her tabakta eşit pirinç tanesi olacak deyince, kavga çıkmıştı. Pilav tenceresi, mutfağın ortasında dağılıp gitmişti.
Ona göre her şey eşit olacaktı. Olacaktı da yok artık tabaktaki fasulye taneleri pirinçlerde eşit olacak demek tam bir hastalıktı.
Hadi biber dolmalarını tabaklara eşit koyalım, bu pirinç taneleri ne oluyor. Boşuna Metre İsmail, dememişler, adam belinde şerit metreyle geziyor. Ne bulursa ölçüyor, eşit duruma getirmek için ikiye bölüyor. Çevresindeki insanlarda bıkmıştı bu işten.
Bir gün bir lokantaya girmişti. Dört kişilik masanın enini boyunu ölçmüştü. Diğer müşterilerin ve garsonların şaşkın bakışları altında umursamadan yapmıştı bu işi. Sonra da “bu masanın şu kadar cm. karesi benim” diyerek, masaya oturan diğer müşterilere “sınırınızı geçmeyin,” diye bağırmıştı. Yanında oturan müşterinin cacık kâsesini sınırdan geçtiğini söyleyerek iteleyince, adamın kafası atmış, hiç laf etmeden cacık kâsesini kafasına yemişti. Cacığı Metre İsmail’in kafasına döktükten sonra ayağa kalkan adam bağırmıştı.
“Ulen Allahın pimpiriği, İran Irak bile böyle bir sınır kavgası yapmadı. Sana ne lan benim cacık kasemden. Ulan seni hıyar gibi doğrarım. Sonra da cacık yaparım!”
Kafasına dökülen cacıktan yüzü ağaran Metre, ağzının kenarındaki rendelenmiş hıyarları yerken pişkin pişkin; “Bu cacığın tuzu azmış” diye konuşunca, garson duymuş kafasına bir sürahi suyu dökmüştü. Garson, ”nasıl su katınca cacığın tuzu normale döndü mü?” diye bağırmıştı. Lokanta sahibi, durumu sakinleştirmek için, ortaya atıldı. Sonrada Metre İsmail’i atınca dışarı, lokanta normale dönmüştü.
Metre normal değildi. Ölçerken doğru ölçse de, kullanımı yanlıştı. Dayak yese de huyundan vazgeçmiyordu. Elinde metresi, durmadan ölçüyor biçiyordu. Yerine göre de dayak yiyor, eşitlik bozulmasın diye de, iki gözünü de patlatıyorlardı.
Bazen oturuyordu, emekliler kahvesine, sesli sesli düşünüyordu.
“Bir insanın iki gözü, iki kulağı, iki kaşı var niye iki burnu yok? “ Diye soruyordu. Kimileri boş boş düşünüp durma, “burnumuzda da iki delik var” deseler de ikna edemiyorlardı. Bir gün, “bir insanda ne kadar delik var?” diye sormuştu, oturanlara. Sonra da parmağıyla işaret ede ede saymıştı. Bir insanda, yedi delik bulmuştu. Sonra bir daha saymış. Delikleri eşitleyememişti. Bu gereksiz hesaplamalardan, kafası iyice ütülenen Remzi Bey’in kafası atmıştı. “Senin kafana şimdi bir ıskata oynarım, sekizinci deliği görürsün. Hastirlen…” deyip, ıskata elinde ayağa kalkmıştı. Metre İsmail, ardına bile bakmadan çıkıp gitmişti.
Metre İsmail; “bu ülkede insanlar arasında eşitliği ancak ben sağlarım düşüncesiyle, bir partiye girmeye karar verdi. Başladı kendisine bir parti aramaya. Önce, “Çoğulçükçü Özgürlük Partisi’ne,” kısacası “ÇÖP” partisine gitti. Elinde metreyle ne bulursa ölçmeye başladı. Bir partili, bir paket halinde kapının önüne bırakıverdi.
Şerit metre bu kısalır mı hiç. Hemen “AYLAK” partisine gitti. “Adaletli Yaşama Laklak Partisi’nin” binasında, laklak yapmaktan kimseyle ilgilenmeyen partililerin kendisini fark etmediklerini anlayınca, belinden metresini bile çıkarmadı.
“HART” yazılı bir parti binası önüne geldi. Partinin kısa adından ürkse de açılımı hoşuna gitti. “Halkçı Adaletli Rahatlama ve Toklar Partisi.” “Hart” diye, bu partide eşitliği sağlarım diye düşündü, daldı parti binasına. “Hart hart” diye, kaşınan bir sürü uyuz insanla karşılaşınca, zor attı kendisini dışarıya.
En sonunda, dini motiflerle süslenmiş, abdestli bir partinin önünde buldu kendini. “MESPA” levhasının altındaki takke ile tespih ilgisini çekti. Bu parti bana göre, yanlarına birde metre resmi ekleriz olur biter diye düşündü. Birde açılımını okudu. ”Mesut Âdemler Partisi.” Girdi içeriye, tespih çeken insanlara selam verdi. Dokuz yüz doksan dokuzluk tespihi çeken adamların, tespihi bitirmesini bekledi. En sonunda, “aleykümselam” diyen birisi yeniden teşbih çekmeye başlayınca, kimseyle görüşemedi.
Çıktı dışarıya. Şu metre ile ölçme eşitlik konusundaki takıntılarımdan adım deliye çıktı. “Bunlar ne böyle?” diye sordu kendi kendisine.
İlk gelen belediye otobüsüne bindi. İki kişilik koltukta tek başına oturan genç adama sert bir şekilde “ileri git” diye bağırdı. Sonra da metresini çıkarıp koltuğun oturma yerinin boyunu ölçtü. Gence eliyle işaret ederek, sınırı geçme dedi. Genç adam; ”Ulan sen salak mısın?” diye bağırdı ve eliyle öyle bir iteledi ki, otobüsün koridoruna düşerken kafasını koltuk demirine çarpan Metre İsmail, yerinden kalkamadı.
Otobüs birden durdu. Koridordan kaldırdıkları Metre’nin kulağının ardında derin bir yarılma vardı. Bayılmıştı, otobüsten yere indirip bir ambulans çağırdılar. Ambulans geldiğinde gerçek anlaşılmıştı. Metre İsmail, ölmüştü. Belinde hiç bırakmadığı metresi takılıydı.
Adaleti olmayan bu Dünya’da eşitlik peşine düşmüştü, boşu boşuna. “Bir elin parmakları bile eşit değildir” deyip, eşitsizliği normalmiş gibi gösterenlere inat, eşitlik için uğraşırken, âlemin delisi olmuştu.
Yaşayanları boş verin. Ölülerin bile eşit olduğu, bir mezarlık yoktu bu memlekette. Mezar taşları farklı… Toprak aynı topraktı da…
Zenginlerle fakirlerin mezarları bile eşit değildi. Hem de Müslüman ülkesinde.
Hem de adalet ve eşitliğin en çok olması gereken bir ülkede…
Metre İsmaillerin, mezarları bile yoktu.
Adları vardı sadece…

Şuayip ODABAŞI
07.05.2014/Kepez

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
EşitlikÇi adam/metre ismail Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz EşitlikÇi adam/metre ismail yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
EŞİTLİKÇİ ADAM/METRE İSMAİL yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL