1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
119
Okunma
Yalnızlığımın Nerede Olduğunu Bilmiyorum
Neredeydi, kiminleydi yalnızlığım, bilmiyorum.
Son hatırladığım; düşlerime mihmandarlık eden, odamın sararmış pervazlarında umarsızca asılı duran, rengini çoktan unuttuğum kirli perdelerdi.
Camın ardında mevsimin koyu gri gökyüzüyle boğuşan güneş, içeriye yoksul ışıklarını sızdırmaya çalışıyordu; ne o yeterince güçlüydü, ne de ben artık aydınlanmaya istekliydim.
Duvarda, zamanı çoktan unutan bir saat asılıydı. Akrep ve yelkovan birbirine küsmüş gibi duruyordu, belki de benden öğrenmişlerdi susmayı.
Yatağımın içinde, hareketsiz bir gölge gibi tavana bakarken, neden bilmem, birden aklıma çocukluğum geldi.
O mahallenin ortasında, pis suların aktığı, sineklerin krallığını kurduğu o dere... ve biz — bakımsız, hasta, ama yine de gülmeyi bilen çocuklar.
O dere bizim dünyamızdı; kokusuna alışmış, çamuruna adlarımızı yazmıştık.
Oysa yolun biraz ötesinde, belediyenin yaptığı bir park vardı: salıncakları yeni, zeminine renkli lastikler döşenmişti.
Ama biz hiçbir zaman oraya ait olamadık.
O parktaki çocukların gülüşleri bizden farklıydı; onların ellerinde dondurma, bizimkilerde taş, tel, paslı arabalar vardı.
Belki biraz çocuk gururu, belki de yoksulluğun utangaç sesi… gidemedik.
Bizim oyun alanımız, dünyanın bize biçtiği sınırların tam ortasındaydı.
Yıllar geçti.
Bugün o park, hâlâ yürüyerek yirmi dakikalık mesafede.
Ama ben hâlâ oraya gidemem.
Bir adım atsam, sanki içimdeki o küçük, başı öne eğik çocuk ağlamaya başlayacak gibi.
Belki de hâlâ o derenin başında oturuyorum ben — büyümemiş, kabullenmemiş, affetmemiş bir çocuk gibi.
Ve yine hayat, her zamanki gibi, aramızda duruyor onunla…
Ben, o çocuk, ve kısaca hayat: birbirimize bakıyor, ama yaklaşamıyoruz...
HAKAN
5.0
100% (1)