2
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
273
Okunma

İnsanın yaratılışında iki yön vardır:
Biri Allah’a yönelen fıtrat, diğeri nefsin ve arzuların girdabına düşen zayıflık.
Kur’an, bu iki yön arasındaki savaşta kaybedenlerin hâlini anlatırken bazen “hayvanlar gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar” (A‘raf, 179) der; bazen de onları maymunlara ve domuzlara benzetir.
Bu benzetmeler bir aşağılamadan öte, ahlaki bir tablodur. Çünkü Allah, insana akıl, vicdan ve irade vermiştir; bunları terk eden kişi artık insan kalmaz — görünüşte öyle dursa da, iç dünyasında bir tür dönüşüm yaşar.
Maymun, Taklit, anlam kaybı ve kimliksizlik sembolü
Maymun, doğada taklit kabiliyeti en yüksek hayvandır.
Oyun oynar, hareketleri tekrarlar, gördüğünü yapar; ama neden yaptığını bilmez.
Bu özellik, Kur’an’daki maymuna dönüştürülme metaforunun tam merkezindedir.
Bakara 65 ve A‘raf 166’da anlatılan topluluk, Allah’ın açık yasağını bildiği hâlde, “nasıl dolanırız da çıkarımızı koruruz” diye hileye başvurmuştur.
Cumartesi günü av yasağı vardı; onlar ise o gün ağlarını suya atıp ertesi gün balıkları topladılar.
Görünüşte yasak ihlal edilmemişti — ama kalp ihanet etmişti.
İşte Allah’ın “Aşağılık maymunlar olun!” sözü bu noktada geldi.
Bu ifade, sadece fiziksel bir dönüşüm değil, ahlaki bir kimlik kaybıdır.
Maymun, taklit eden ama anlamı kavramayan bir varlıktır.
O, sadece hareketin kabuğunu, davranışın biçimini taşır; niyeti, gayesi yoktur.
İşte bu yüzden, dinî şekillerin içini boşaltan, ibadeti alışkanlığa çeviren, ritüeli anlamdan koparan toplumlar, ruhen maymunlaşırlar.
Modern çağda da bu hâl yeniden dirilmiştir.
Bir düğmeye basınca “dua” eden, paylaş tuşuna bastığında “yardım ettiğini” sanan, bir sloganı ezberleyip “dava adamı” olduğunu iddia eden yığınlar…
Tıpkı ormandaki maymunlar gibi, birinin elinden alıp diğerine veren, birinin sesini taklit eden kalabalıklar.
Kendi aklını kullanmıyor, sadece başkasının davranışını çoğaltıyor.
Taklitin bu hâli, aklın ölümüdür.
Maymun metaforu, tam da bu anlamsız çoğaltma, kimliksizlik ve yönsüzlük hâlini anlatır.
Allah’ın “aşağılık maymunlar olun” emri, haysiyetini kaybeden, karakterini değiştiren insanın hâlini gösterir.
Çünkü maymun, ne bir kurtuluş yolu arar ne de ne yaptığını sorgular — her şey bir oyundur onun için.
Gülünç ama trajik bir oyun.
Bugünün insanı da, ekranlar karşısında “oyun” içinde yaşamıyor mu?
Bir gün bir ideolojiye, ertesi gün başka bir markaya, öbür gün yeni bir trendin peşine takılıyor.
Her biri bir “dal”—ve insan, daldan dala atlayan maymun gibi anlamdan, özden uzaklaşıyor.
Bir orman dolusu hareket, ama tek bir yön yok.
Bir ses kargaşası, ama tek bir kelime bile düşünülmemiş.
İşte bu, ruhî maymunlaşmadır.
Domuz, Pislikte zevk aramak, sınır kaybı ve hayasızlık sembolü
Domuzun biyolojik özellikleri değil, ahlaki sembolizmi önemlidir.
Kur’an’da domuz, haram kılınmış bir et olarak geçer (Bakara /173, Maide /3, En‘am /145, Nahl /115).
Ama Maide 60. ayetteki ifade “Allah bazılarını maymunlar ve domuzlar kıldı” dediğinde, domuz sadece bir hayvan değil, insanın iç dünyasında oluşan bir çürüme hâlidir.
Domuz, doğasında pisliği ayırt etmeme, kirle iç içe yaşama ve utanmazlık barındırır.
O, kendi dışkısını yer; yaşam alanını temizlemez; sınır tanımaz.
İşte bu özellikler, günahı içselleştiren, günahın içinde huzur bulan insanın hâline benzer.
Senin sezdiğin gibi, aklını kullanmayan bir insan da kendi pisliğini yutar.
Ama o pislik, fiziksel değil, manevî pisliktir:
Riyakârlık, çıkarcılık, yalan, zulüm, haksız kazanç, menfaat…
Bu bataklığın içinde yaşar, bundan rahatsızlık duymaz.
Hatta o bataklığı “yaşam tarzı” diye savunur.
Bu yüzden domuz benzetmesi, kendini arındırma melekesini kaybetmiş insanı anlatır.
Domuz, utanç duygusunu yitirmiş bir varlıktır.
Hayâsızlığın, ahlaki sınırların kayboluşunun simgesidir.
Bugün insanlığın geldiği nokta da tam budur:
Kendi pisliğini sanat, kendi ahlaksızlığını özgürlük, kendi hayasızlığını modernlik diye sunan bir çağ.
Tüketimin, şehvetin, gösterişin, doyumsuzluğun hüküm sürdüğü bu dünyada, insan domuz karakterine bürünmüştür.
Bir düşün:
Domuzun önüne ne koyarsan yer.
Hiç seçmez.
Temizlikle kirlilik arasındaki farkı bilmez.
Bugünün insanı da bilgiyle zehri, doğruyla yalanı, haramla helali ayırt etmiyor.
Her şeyin karıştığı bir çamurda, “ben keyfime bakarım” diyerek yaşamaya devam ediyor.
Bu da bir manevî boğulmadır.
İşte Kur’an’ın “Allah bazılarını domuzlar kıldı” uyarısı, bu hâli anlatır:
Kendini arındırmayan, içindeki pisliği kutsayan, hatta onunla övünen insan tipi.
Bu dönüşüm öyle sessiz olur ki, kişi farkına bile varmaz.
Yavaş yavaş akıl duygusu, vicdan refleksi, utanma hissi kaybolur.
Geriye sadece tüketen, doyumsuz, rahatsız edilmeyi sevmeyen bir beden kalır.
Ruh ölmüştür.
Maymun ve domuz arasında kaybolan insan
Kur’an bu iki benzetmeyi aynı ayette bir araya getirir:
“Allah’ın lanet ettiği, gazabına uğrattığı, içlerinden bazılarını maymunlar ve domuzlar kıldığı…” (Maide, 5/60)
Bu birleşim, insanın iki yönde çürümesini anlatır:
Maymunlaşma: anlamın yitimi, kimliğin kaybı, taklit ve yönsüzlük.
Domuzlaşma: hayânın yitimi, günahın meşrulaşması, kirle barışma.
Bu ikisi birleştiğinde ortaya modern insan tipi çıkar:
Kendisini özgür sanan ama başkalarının elinde oyuncak;
ahlaksızlığı hayat tarzı zanneden ama içten içe çürüyen.
Bir yandan taklit eder, diğer yandan utanmaz.
Bir yandan daldan dala atlar, diğer yandan çamurda yuvarlanır.
İnsanın bu hâli, aslında bir manevî evrim değil, manevî dejenerasyondur.
Kur’an’ın “aşağıların aşağısı” (esfel-i sâfilîn) diye tanımladığı düzeye iniştir.
Çünkü akıl kullanılmazsa, insan artık yüceliğini taşıyamaz.
Zihniyle hayvanlardan farklı yaratılmıştır, ama kalbini kullanmadığında hayvanlardan da aşağı olur.
Aklın kaybı-Dönüşümün başlangıcı
Kur’an’ın dikkat çektiği temel nokta budur:
“Onların kalpleri vardır, onunla anlamazlar; gözleri vardır, onunla görmezler; kulakları vardır, onunla işitmezler.” (A‘raf, 7/179)
Bu, aklın değil, anlamanın kaybıdır.
Yani insan hâlâ düşünüyor, hâlâ konuşuyor, hâlâ üretiyor;
ama hakikati kavrama yetisini kaybetmiş.
Bu durum, maymun ve domuz karakterlerinin birleştiği bir alandır:
Biri düşünmeden tekrar eder, diğeri düşünmeden yer.
Biri aklı biçime indirger, diğeri bedeni arzunun esiri yapar.
Her ikisi de ilahi hikmetten kopuştur.
Modern çağda bu kopuş, “özgürlük” maskesiyle süslenmiştir.
Ama o özgürlük, aslında zincirli bir maymunun özgürlüğüdür:
Birilerinin verdiği şekillerin içinde dans etmek, onların müziğine göre hareket etmek.
Aynı anda, bir domuz gibi pisliğin içinde yaşamaktan rahatsız olmamak da bu özgürlüğün ikinci yüzüdür.
İnsan, hem maymun gibi taklitçi, hem domuz gibi doyumsuz olunca,
ne yönü kalır ne utancı.
Bugünün aynası-Ruhsal mutasyon çağı
Kur’an’daki bu benzetmeler, tarihsel bir olayın ötesindedir;
her çağda yeniden yaşanır.
Bugün de insanoğlu aklını kullanmıyor, teknolojinin, tüketimin, şehvetin elinde oyuncak oluyor.
Bir reklam ne diyorsa ona inanıyor; bir algoritma ne gösteriyorsa onu seviyor.
Sosyal medyada bir “akım” başlıyor — herkes aynı şeyi yapıyor.
Taklitin, yönsüzlüğün ve boş hareketin içinde bir maymun kalabalığı.
Diğer yanda, utanmanın silindiği bir kültür:
Pisliği sanat diye alkışlayan, hayasızlığı cesaret diye öven,
hırsı başarı, yalanı strateji, zulmü siyaset sanan bir düzen.
Bu da domuz karakterinin zaferidir.
İnsan, hem kimliksizleşmiş hem de kirlenmiştir.
Aklı yok, kalbi yok, ölçüsü yok.
Ve bu hâl, Kur’an’ın bin dört yüz yıl önce anlattığı uyarının birebir gerçekleşmesidir.
Yeniden insan olma çağrısı
Kur’an, sadece lanet etmek için değil, uyanış çağrısı yapmak için konuşur.
“Maymunlar ve domuzlar kıldık” ifadesi, bir son değil, bir uyarıdır.
Yani:
“Ey insan! Aklını kullanmazsan, düşünmezsen, anlamazsan— insan olarak kalamazsın!”
İnsanı hayvandan ayıran tek şey, idraktir.
Maymun hareket eder ama anlamaz;
domuz yer ama seçmez.
İnsan ise düşünür, seçer, vicdanla hareket eder.
Bu üç özellik (akıl, irade, vicdan) kaybolduğunda, insan şeklen insan, özde başka bir varlık olur.
Kur’an’ın mesajı nettir:
Aklını kullan, çünkü düşünmeyen insan, başkasının oyuncağı olur.
Kalbini temiz tut, çünkü kendi pisliğiyle barışan insan, kendi çamurunda boğulur.
İmanını koru, çünkü iman olmadan akıl şeytanın hizmetine girer.
Aklın yok oluşu, insanlığın düşüşü
Maymunlaşmak:
Kutsalı taklit ederken içini boşaltmak.
Dini, modaya dönüştürmek.
Düşünmeden konuşmak, anlamadan inanmak.
Domuzlaşmak:
Haramı normalleştirmek, hayasızlığa alışmak.
Pisliğin içinde yaşarken rahatsız olmamak.
Ruhun temizliğini bedensel zevke feda etmek.
İkisi birleşince, insan Allah’ın halifesi olmaktan,
şeytanın eğlence aracına dönüşür.
Bu yüzden Kur’an diyor ki:
“Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?” (Yasin/62)
Bu soru, insanlığın en kadim sorusudur —
ve her çağda yeniden sorulacaktır.
Çünkü insan, ne kadar “akıllı cihazlar” üretirse üretsin,
kendi aklını kaybettiğinde, o cihazların oyuncağına döner.
Yani modern maymun, teknolojik elbiseler giymiştir.
Modern domuz ise parfümlü çamurlar içinde yaşamaktadır.
Ama öz aynı: Hakikatten uzak, kendini tüketen bir varlık.
Akleden Kalbe Çağrı
İnsan, Allah’ın “en güzel biçimde” yarattığı varlıktır.
Ama bu güzellik, emanet bilinciyle taşınmazsa, bozulur.
Kur’an’daki “maymun” ve “domuz” benzetmeleri, bu bozulmanın sembolleridir.
Bu hayvanlar, insanın içindeki yozlaşmış yönlerin aynasıdır:
Biri anlamı unutan aklın, diğeri hayâyı yitiren kalbin sembolü.
Aklını kaybeden, taklitçidir.
Kalbini kirleten, hayasızdır.
Ve bu iki kayıp, insanı hakikatin dışına, yani hayvanî varoluşun çukuruna indirir.
Allah’ın uyarısı hâlâ yankılanıyor:
“Onların kalpleri vardır, anlamazlar... işte asıl gafiller onlardır.” (A‘raf/179)
Bu ayet, insanlığın aynasıdır.
Kim ki düşünmeden yaşar, kim ki kendi pisliğiyle barışır —
o, maymunun oyununda ve domuzun çamurunda kaybolmuştur.
Ama tevbe eden, düşünen, arınan bir kalp için yol hâlâ açıktır.
Çünkü Allah, her çamurdan yeniden yaratabilir —
yeter ki insan insan kalmak istesin...
Erol Kekeç/28.10.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)