3
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
375
Okunma
Herkese merhaba,
Ne mutlu bize ki yarın 29 Ekim ve Cumhuriyetimizin 102. yaşına girişine gururla şahit olacak, mutlulukla eşlik edeceğiz.
Atamızın aydınlatığı yolda yürümek için yine birçok sebebimizi dillendirecek, sözler vereceğiz.
Sonra sözlerimizi unutup, kaldığımız yerden devam edeceğiz üç maymunu oynamaya...
Aşağıda okuyacağınız oldukça uzun ve bazıları için sıkıcı gelecek metinde:
Methiyeler, sevgi sözleri, vaadler, uzun uzadıya kişisel yorum yok!
Birebir bilgi var!
- Bu nedenle isteyen yol yakınken vazgeçebilir.
(Bilgi çok olduğundan giriş gelişme sonuç gibi kuralları dikkate almadan hemen konuya gireceğim. Ayrıca, bazen aralarda parantez içinde ek bilgiler ve düşüncelerimi ekledim. Bu da metnin bütünlüğünde ve sıralamasında aksaklığa sebep olabilir. Anlayışınız için teşekkür ederim.)
Hadi başlayalım:
Atamız, sadece düşmanla, cehaletle, gericilikle değil; küçük yaşlarından itibaren birçok hastalıkla da savaşmıştır…
Çocukluğunda; malarya, tertinyana, intani hastalıklarını geçirmiş, üzerine kapı devrilmesi sonucu yaralanmış.
(Aile içinde anlatıldığına göre; daha kundakta bir bebekken eve giren ve kapıyı zorlayan hırsızlarla yapılan mücadele sırasında kapı yerinden çıkarak üzerine düşmüş.)
Beş kardeşinden Makbule (Atadan) hariç, dördünü erken yaşlarda kaybettiği düşünülürse (Fatma 4, Ahmet 9, Ömer 8, Naciye 12 yaşlarında), Atamızın hayatla kavgası daha küçük yaşlarda başladığı net bir şekilde anlaşılabilir.
(Şunu da konuya dahil etmeliyiz ki; babası vefat ettiğinde 12 yaşındadır. Yani daha çocuk yaşta sevdiklerinin öldüğünü görmüştür.
Ayrıca buna; babasının vefatı sonrasınsa ailecek dayısına sığınmış olmalarının, orada yapamamalarının, annesinin Ragıp efendi ile evlenmesi sonucunda üvey babası olmasının (Ragıp efendinin onlara her zaman iyi davrandığını belirtmem lazım), sebeplerinden biri de annesini başka bir adamla (yani kocası Ragıp efendiyle) görmemek için Selanik Askeri Rüştiyesi’nden geçiş yaparak Makedonya Manastır Askerî İdasisine kaydolmasının, Balkan savaşı sonrası annesinin Ragıp efendiden boşanıp İstanbul’a taşınmasının ve bunların hepsinin fakir denilecek şartlarda - parasızlıktan askeri okulda hafta sonu çarşı iznine çıkmamıştır- gerçekleşmesinin ve onca ölümün travmaları ve psikolojik etkileri de göz önünde bulundurulmalıdır.)
1896 yılında sıtmaya yakalanmış, bunun etkisini defalarca görmüştür. Çanakkale Savaş’ında, Samsun’a çıkarken ve Sivas Kongresi sırasında sıtma nöbetleri geçirmiştir. Bu dönemlerde ilaç olarak kinin kullandırılmıştır.
(Tam bu noktada günümüz parazitologlarından Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un haber.sol.org sayfasındaki yazısının da incelenmesinde fayda var: "Manastır’daki ilk sıtmasının plasmodium vivax, Suriye’deki sıtmasının ise plasmodium falciparum olma olasılığı yüksek. Sıtma nöbetleri sırasında yaşadığı böbrek sorunları ise plasmodium malariae sıtması ile ilişkili olabilir ve bu üç sıtma türü o günlerde bölgede mevcut. Sonuçta, Atatürk’ün en az iki, belki de üç farklı tür sıtma etkeni ile defalarca karşılaştığı; o günlerde kullanılan kinin ilacının, tanısı konan plasmodium vivax parazitinin karaciğerdeki şekillerine (hipnozoit) etkisiz olması nedeniyle, bu enfeksiyonun karaciğerde uykuya yattığı; yeni bir enfeksiyon edinildiğinde veya direnç düştüğünde, uykudan uyanarak alevlenip, sonuçta birlikte HMSS’ye yol açtıkları hipotezi, eldeki verilerle örtüşüyor. Araştırmayı derinleştirince, Gine’den Belçika’ya gelen ve HMSS tanısı alan 16 yaşındaki bir kişinin öyküsünde, özellikle banyo sonrası kaşıntı yakınması olduğunu gördüm ve Atatürk’ün son zamanlarında yaşadığı kaşıntılarının nedeninin de HMSS olabileceğini düşündüm."
Ayrıca Sir Patrick Manson’ın 1898’de yazdığı kitaba göre: “Sıtma, uzun süre tekrarladığında, kronik hepatit, bağ dokusunda artış ile karaciğerde büyüme veya küçülme ile seyredebilen siroza yol açabilir.” Tespiti vardır.
Atamıza siroz teşhisi koyan doktorlardan Dr. Fiessinger daha sonra Hasan Rıza Soyak’a: “Bu hastalığın sırf içkiden geldiği yolundaki düşünce doğru değildir. Benim Fas, Tunus ve Cezayir’den gelen bir çok Müslüman hastalarım var ki ömürlerinde ağızlarına herhangi ispirtolu bir içki koymamışlardı. Hastalığın daha başka ve mühim amilleri olduğunu kabul etmek lazımdır. Bence bunlar arasında bilhassa beslenme tarzı ve daimi konstipasyon gibi amiller başlı başına yer tutmaktadırlar.” Demiştir.
Yani sanılanın aksine Atamızın vefatına sebep olan siroz hastalığına yakalanmasının tek sebebi alkol değil; 15 yaşından itibaren peşini bırakmayan sıtma nedeniyle bağışıklık sisteminin zayıflaması ve yıllarca içtiği kininin de etkisi çoktur.)
Küçük yaşlarından başlayarak hayatının sonuna kadar devam edecek ağrılı, sık idrara çıkmaya yol açan, ateş yapan, bazen titreme ve terlemeye neden olan Pyelonefrit’e (böbrek hastalığı) yakalanmıştır.
(Aşağıdaki kronolojik listede detaylıca yer almıyor ancak Hıfzı Topuz’un Gazi ve Fikriye kitabından not aldığım bilgilere göre:
İskenderiye’de attan inerken ayağı burkulmuş ve birkaç gün sonra yola çıkacak duruma gelmiş.
Daha sonra 8 günlük çöl yolcuğu ardından Bingazi’ye, oradan da Tobruk yakınlardaki karargaha ulaştıktan (tüm yolculuk at üstünde yapılmıştır) birkaç gün sonra hastalanmış, ateşi yükselmiş ve gözleri kanlanmış. Dr. İbrahim Tali’nin zoruyla Derne’deki Kızılay - hastanesi - çadırında 3 hafta kalmış ve kendini iyi hissedince tedavisi bitmeden görevine dönmüş.
- Aşağıdaki kronolojide bir ay tedavi gördüğü bilgisi mevcut. Şahsen Gazi ve Fikriye kitabındaki bilginin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Daha detaylı araştırmak lazım belki de -
16 Ocak 1912’de, Libya Derne’de cephede çatışma halindeyken bombardıman nedeniyle oluşan toz bulutu içinde kalması sonucu sol gözüne kireç parçası girmiştir. Hastaneye yatmış fakat tamamen iyileşmeden cepheye dönmüştür. Savaş şartlarından ötürü Mart’ta rahatsızlık tekrarlamış ancak görev ve çatışmalar nedeniyle Kasım’da Viyana’da muayene olabilmiştir. Başarılı bir müdahale geçirmesine rağmen sol gözünde şehlalık/hafif şaşılık kalmıştır.)
Özetle, başta gerek çocuk, gerekse mevsim hastalıkları olarak bilinen hastalıklarla birlikte, birçok rahatsızlık, hastalık ya da fiziki sorunla karşılaşmış olsa da kendisini en çok zorlayanlar; sıtma, böbrek hastalığı, aşağıda okuyacağınız kalp sorunları ve en sonunda da siroz olmuştur.
ATAMIZIN GEÇİRDİĞİ RAHATSIZLIK VE HASTALIKLARDAN KAYIT ALTINA ALINANALARIN KRONOLOJİSİ
° 1896 Manastır Askerî İdadîsindeyken sıtmaya yakalanması.
(Yüksek ateş, titreme ve baygınlığa sebep olan ve o dönemlerde ölümcül olan bu hastalık 15-16 yaşlarından itibaren bağışıklık sistemini zayıflatmış, hayatının kalan kısmında da etkili olmuştur.)
° 15 Mayıs 1909 rahatsızlığı sebebiyle İstanbul’da Gülhane Hastanesi’ne yatışı, 3 günlük tedaviyi takiben 18 Mayıs 1909 da taburcu oluşu.
° 16 Ocak 1912 Libya Derne’de göz yaralanması.
° 18 Ocak 1912 Derne’de Hilâliahmer (Kızılay) Hastanesine yatışı, bir ay tedavi gördükten sonra taburcu olması.
° 4 Mart 1912 Göz rahatsızlığının tekrarlaması.
° 10-17 Kasım 1912 Viyana’da göz hekimi Prof. Dr. Fucks’a muayene oluşu.
°10 Ağustos 1915 Çanakkale Conkbayırı’nda göğsüne gelen bir şarapnel parçasının göğsündeki saati parçalaması ve Atatürk’ün ölümden kurtuluşu.
° 20 Eylül ve 22 Eylül 1915 Sıtmadan yatması.
° 5 Aralık 1915 Sıhhi heyet raporu verilmesi
° 7 Kasım 1916 Silvan’dan Bitlis’e hareket gece öksürük şikayeti.
° 10 Kasım 1916 Öksürükten dolayı uyuyamaması.
° 12 Kasım 1916 Öksürükten dolayı uyuyamaması.
° 14 Kasım 1916 Öksürük nöbeti, Dr. tedavisi altına girmesi.
° 10 Aralık 1916 Nezleye yakalanması.
° 25 Mayıs 1918 Böbrek rahatsızlığı sebebiyle tedavi için İstanbul’dan Viyana’ya hareket etmesi.
° 1 Haziran 1918 İstanbul’dan Viyana’ya gelişi Cottage Sanatoryumu’nda üç hafta tedavi görmesi.
° 30 Haziran 1918 Kaplıca tedavisi için Viyana’dan Karlsbad’a gelişi.
° 27 Temmuz 1918 Karslbad’dan hareketle akşam Viyana’ya dönüşü.
° 28 Temmuz 1918 Gribe yakalanması.
° 28 Ağustos 1918 Nablus’ta sıtmanın nüksetmesi.
° 29 Mayıs 1919 Samsun’dan Havza’ya gelişi, Havza kaplıcalarından 12 Haziran 1918’e kadar yararlanması.
° 29 Haziran 1919 Erzurum’dan Sivas’a gelirken soğuk algınlığı geçirmesi.
° 20 Eylül 1919 Atatürk’ün Sivas’ta sıtmasının nüksetmesi ve Amerikan heyeti başkanı General Harbord ile görüşmesi
° 19 Şubat 1920 İstanbul Meclisi Mebusanı’na katılamayacağına dair Dr. Refik Saydam tarafından Sağlık Raporu düzenlenmesi
° 12 Ağustos 1921 Ankara’dan Polatlı’ya cepheyi incelemeye gelmesi, atına bineceği sırada atın ani ürkmesi sebebiyle yere düşerek 3 kaburga kemiğinin kırması.
° 16 Ağustos 1921 Polatlı’dan Ankara’ya dönüşü, kaburgalarında kırık olduğunun tespiti ve tedavi edilmesi.
(O dönemde geceleri iyi uyuyamayan ve sık sık ateşlenen Atamız için, Halide Edip Adıvar: "Mustafa Kemal’i hiç bu kadar yorgun ve ümitsiz görmedim." Demiştir.
(Kırılan kaburganın birinin ucu ciğerini tahriş eder ve nefes aldırmaz. Kendisine konuşmadan istirahat etmesi tavsiye edildiği zaman Mustafa Kemal Atatürk “Allah Kostantin’e (Yunan Kralı) yardım ediyor galiba!” Diyerek latife yapar. “Maksat bizim yaşamamız değil, maksat milletin yaşamasıdır.” Der. Kemik ağrılarına rağmen 22 gün 22 gece süren bu savaşı mıhlanmış gibi oturduğu bir koltuktan idare etmiştir. 28 Şubat 1938 günü Türk doktorların yaptığı muayenede akciğerleri muayene edilirken Atatürk sağ akciğer tabanında daimi bir gayri tabilik olduğunu bunun kırılan kaburganın tesiriyle baki kaldığını anlatmıştır. - olduğu gibi alıntıdır -)
° İkinci İnönü savaşından sonra 1921’de sol yanağında çıkan büyük bir çıban, oldukça ıstırap vermekteydi. Çankaya da Op. Dr. Emin (Erkul) kozan mebusu Fikret (Onuralp) ve Ankara hastanesi Başhekimi Op. Dr. Ömer Vasfi (Aybar) tarafından cerahat drene edilir. - Birebir alıntıdır.
° iki kere de köpek ısırması olayı vardır. Köpekleri çok seven Atatürk hayatı boyunca yanında köpek bulundurmuştur. Kuduz olmayan bu köpek ısırmalarının ilki elinden, diğeri de ayağından olmuştur.- Birebir alıntıdır.
° 12-26 Mart 1922 Böbrek sancıları çekmesi.
° 19 Mart 1922 Ağrıyan dişini çektirmesi.
° 11 Kasım 1923 Atatürk’ün Çankaya’da göğsünde ve sol kolunda şiddetli bir ağrı ile seyreden bir koroner spazmı geçirmesi...
(42 yaşındayken ve Cumhuriyetin ilanından iki hafta sonra, ilk kalp krizi...)
(Doktor Refik Saydam müdahale etmiştir. O dönemde odasında zatürre teşhisiyle yatan Latife Hanım’ı kontrol etmeye gelen Doktor Refik Saydam yanında getirdiği morfini Mustafa Kemal Paşa’ya enjekte etmiş ve ölümden dönmüştür. Krizi aşırı yorgunluk ve stresin tetiklediği belirtilmiş.)
° 13 Kasım 1923 Çankaya’da bahçede gezinirken yeniden bir koroner spazmı geçirmesi ve Dr. Neşet Ömer (İrdelp) Bey’in Ankara’ya çağırılması. (Köpeği Foks ile oynayan Paşa bahçede kahve içerken bir anda yere yığılmıştır. Teşhis; çok çalışmak ve stres...)
° 14 Kasım 1923 Dr. Neşet Ömer (İrdelp) Bey’in İstanbul’dan Ankara’ya gelişi ve Çankaya’da Atatürk’ü muayenesi.
° 31 Aralık 1923 – 27 Şubat 1924 Tarihleri arasında İzmir’de istirahat etmesi.
° 1926 Haziran başı Bursa’da iken kulak rahatsızlığı geçirmesi. (Gençliğinden itibaren kulak egzaması nedeniyle zorluklar yaşamıştır. Bu sebeple zaman zaman kulağında iltihaplanma olmuştur.)
° 22 – 23 Mayıs 1927 tarihleri arasında Nutuk’u hazırlarken çok çalıştığı günlerde kalp krizi geçirmiştir. Sağlık Bakanı Refik Saydam ve Doktor İsmail Arar’ın müdahale ettiği Atamızın, bu sefer çok acı çektiği ve kas gevşetici iğnelerle sakinleştirildiği biliniyor.
(Atamızın yaşadığı kalp krizi 23 ve 28 Mayıs’ında kalp spazmı şeklinde nüksetmiş. Gece göğsünde ve sol kolunda şiddetli bir ağrı ile seyreden bir koroner spazmı geçirmesi ve üç gün sonra tekrarlaması üzerine Berlin Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği Direktörü Prof. Dr. Kraus ile Münih Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği Direktörü Prof. Dr. Von Ronberg’in Ankara’ya davet edilişi. Davet edilen iki Alman doktor kahve ve sigaradan uzak durmasını tavsiye etmiştir.)
(Nutuk’un yazılması da ilginç ve sancılı bir süreç aslında. 3 ay süren, haddinden fazla titiz bir çalışma dönemi... 3 gün uyumadan çalıştığı olmuş. Zaten kalp krizini de sonrasında geçirmiş.
Atamızın uşağı Cemal Granda, Atatürk’ün hiç gözünü kırpmadan kırk sekiz saat boyunca Nutuk’u dikte ettirdiğini belirtmiş.
Falih Rıfkı Atay ise o günleri şöyle anlatmış: “Çalışma odasında yarı ayaküstü, yarı oturarak ve yüzlercesi arasından vesikalar ayırarak, nutkunu dikte ederdi. Yorulan değişirdi. Bir defasında pek genç bir arkadaşı baygınlık geçirmişti. Akşama doğru bir banyo aldıktan sonra, hiç dinlenmeden sofraya iner, o gün yazdıklarını bize okur veya okutur, hadiseler üzerinde terütaze bir muhakeme ile tartışmalar yapardı.")
° 6 Haziran 1927 Almanya’dan davet edilen Dr. Friedrich Kraus ve Dr. Ernst Von Romberg’in Ankara Çankaya Köşkünde Atatürk’ü muayene etmeleri.
° 22 Kasım 1936 Atatürk’e geçirmekte olduğu titreme ve ateş sebebiyle Dr. Refik Saydam ve Dr. Asım Arar tarafından zatürre teşhisinin konulması ve 5 gün yatakta istirahat etmesi.
° 22 Haziran 1937 Atatürk’ün Yalova’da isteği üzerine Yalova Kaplıcası Başhekimi, Dr. Nihat Reşat Belger tarafından muayene edilmesi. Bu muayenede dikkate değer bir bulgu tespit edilmemiştir.
° Geçirdiği diğer hastalıklar: Solunum sistemi rahatsızlığı, soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyon, Dış kulak yolu egzaması...
° 22 Ocak 1938 Atatürk’ün Yalova’da Dr. Nihat Reşat Belger tarafından muayene edilişi ve ilk defa Siroz başlangıcı teşhisinin konulmuştur.
Ve hastalık ilerledikçe kaşıntı, burun kanaması, bilinç kaybı, geçici hafıza kaybı yaşamıştır.
° 23 Ocak 1938 Atatürk’ün Yalova’ya çağırılan Dr. Neşet Ömer İrdelp tarafından muayenesi ve Dr. Nihat Reşat Belger’in teşhisi teyid etmesi.
° 7 Şubat 1938 Atatürk’ün öksürük ve göğüs ağrısı nedeniyle gece saraya çağırılan Dr. Neşet Ömer İrdelp tarafından muayenesi ve zatürre teşhisinin konulması, on gün tedavi altında kalması.
° 8 Şubat 1938 Atatürk’ün Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Dr. Nihat Reşat Belger tarafından tekrar muayene edilmesi.
° 27 Şubat 1938 Atatürk’ün akşam üzeri şiddetli bir burun kanaması geçirmesi bu yüzden Hariciye köşkünde Balkan Paktı üyeleri şerefine verilen yemeğe geç katılması.
° 28 Şubat 1938 Atatürk’e Çankaya Köşkünde Dr. Neşet Ömer İrdelp, Dr. Akil Muhtar Özden, Dr. Hüsamettin Kural, Dr. Ziya Naki Yaltırım ve Dr. Asım Arar’dan oluşan bir hekim grubu tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 12 Mart 1938 Atatürk’ün Prof. Dr. Frank tarafından Çankaya’da muayenesi
° 15 Mart 1938 Atatürk’ün Başbakan Celal Bayar’ı kabulü, Celal Bayar’ın yabancı hekim getirilmesi isteğini tekrarlaması üzerine: “Çocuk ne yapacaksan çabuk yap, ben hastayım” demesi.
° 28 Mart 1938 Paris’ten davet edilen Prof. Dr. Fiessinger’in Ankara’ya gelişi ve Çankaya’da Atatürk’ü muayenesi.
° 29 Mart 1938 Atatürk’ü muayene eden Dr. Fiessinger’in hazırladığı raporun Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine verilmesi.
° 30 Mart 1938 Atatürk’ün hastalığı hakkında ilk resmi tebliğin yayınlanması, sağlığında endişe verici bir durum olmadığının belirlendiği ve kendisine bir buçuk ay istirahat tavsiyesinin yeterli görüldüğünün bildirilmesi.
(Yeri gelmişken şunu da eklemek lazım:
Fransa’nın Hatay’da göz dikmesi ve orada çeşitli planları aktif hale getirmesi nedeniyle Fransa ve dünyaya sağlığının yerinde olduğunu ve ordunun başında bulunduğunu, gerekirse Hatay için savaş başlatabileceğini göstermek üzere (doktorlarının bütün engellemelerine karşın) 20 Mayıs 1938’de trenle Mersin’e gitti. Oradan da Adana’ya geçti. Birlikleri denetledi. Dünyaya "hasta değilim" mesajı veriyordu. Amacına ulaşmıştı ama öte yandan da an be an hastalığı daha da artıyor, direnci azalıyordu...)
° 28 Mayıs 1938 Atatürk’ün akşam üzeri Dolmabahçe’den Florya’ya gelişi, gece saat 21.00 de Dolmabahçe’ye dönerken fenalık geçirmesi.
° 29 Mayıs 1938 Dr. Neşet Ömer İrdelp tarafından muayene edilmesi ve karında su birikmesinin tespiti.
° 1 Haziran 1938 Devlet tarafından Cumhurbaşkanı için satın alınan Savarona yatının İstanbul’a gelişi, Atatürk aynı gün saat 15.30 da yata geçmiş olup, 25 Temmuz 1938 tarihine kadar yatta kalmıştır.
° 8 Haziran 1938 Dr. Fiessinger’in çağrı üzerine ikinci defa Türkiye’ye gelişi, Savarona Yatı’nda Atatürk’ü muayene etmesi.
° 24 Haziran 1938 Savarona Yatı ile Erdek’e gelişi. Erdek dönüşü üşütme sonucu ateşinin yükselmesi.
° 10 Temmuz 1938 Savarona’dan Acar motoruna geçerek Florya’ya gelişi. Deniz Köşkünde bir süre istirahattan sonra Boğaz’da Büyükdere’ye kadar gezintiden sonra Savarona’ya dönüşü. Gece ateş yükselmesiyle birlikte rahatsızlanması.
° 18 Temmuz 1938 Bir hafta devam eden ateşinin 36.5 dereceye düşmesi.
° 31 Temmuz 1938 Viyana’dan davet edilen Prof. Dr. Eppinger’in İstanbul’a gelişi ve Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ü muayene edişi.
° 1 Ağustos 1938 Almanya’dan davet edilen Prof. Dr. Bergmann’ın İstanbul’a gelişi ve Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ü muayene edişi. Atatürk’e Dr. Eppinger ve Dr. Bergmann’ın da katılışıyla sürekli ve danışman hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 3 Ağustos 1938 Atatürk’ün Dr. Eppinger ve Dr. Bergmann ile birlikte muayene ve konsültasyonu.
° 4 Ağustos 1938 Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda Dr. Bergmann’ın da katılışıyla Türk hekimlerle birlikte konsültasyonu.
° 5 Ağustos 1938 Atatürk’e Dr. Bergmann’ın katılışıyla konsültasyon yapılması.
° 6 Ağustos 1938 Atatürk’e Dr. Bergmann’ın katılışıyla konsültasyon yapılması. Atatürk’ü muayene için çağırılan Dr. Bergmann ve Dr. Eppinger’in memleketimizden ayrılması.
° 5 Eylül 1938 Atatürk’ün vasiyetnamesini yazdırması.
° 6 Eylül 1938 Dr. Fiessinger’in üçüncü defa gelişi, Dolmabahçe’de Atatürk’ü muayene etmesi.
° 7 Eylül 1938 Dr. Mim Kemal Öke tarafından Atatürk’e karın ponksiyonu yapılması. Bu müdahalede Dr. Fiessinger de bulunmuştur.
° 22 Eylül 1938 Dr. Mim Kemal Öke tarafından Atatürk’e ikinci defa karın ponksiyonu yapılması.
° 26 – 27 Eylül 1938 Hastalığının karaciğer koması tehdidi göstermesi.
° 27 Eylül 1938 Atatürk’e sürekli ve danışman hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 6 Ekim 1938 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetnamesini Dolmabahçe’ye çağrılan İstanbul Altıncı Noteri İsmail Kunter’e teslimi.
° 16 Ekim 1938 Atatürk’ün karaciğer komasına girmesi.
° 17 Ekim 1938 Koma halinin ciddi olarak devam etmesi Yayınlanan bildiride ilk defa Atatürk’ün hastalığının karaciğer hastalığı olduğundan bahsedilmesi.
° 18 Ekim 1938 Koma halinin devam etmesi.
° 19 Ekim 1938 Atatürk’ün zaman zaman açılması, akşama doğru komadan tamamen çıkması. Sağlık Bakanı Dr. Hulusi Alataş’ın sürekli ve danışman hekimlere Atatürk’ün tedavisinde gösterdikleri başarı nedeniyle Bakanlar Kurulunun tebrik ve teşekkürlerini bildirmesi.
° 20 Ekim 1938 Komayı atlatan Atatürk’ün tamamen kendine gelişi. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin Atatürk’ün sağlığı ile ilgili bildirisinde umumi durumun iyiliğe gittiği, sinirsel belirtilerin tamamen geçtiğinin belirtilmesi.
° 21 Ekim 1938 Atatürk’ün sağlığı hakkında yayınlanan iki bildiride geceyi ve gündüzü rahat geçirdikleri ve umumi durumda iyiliğin devam ettiğinin bildirilmesi.
° 22 Ekim 1938 Doktorların saat 20.00 de yayınladıkları bildiride hastalık normal seyrine dönmüştür.
° 23 Ekim 1938 Atatürk’e sürekli ve danışman hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 27 Ekim 1938 Atatürk’e sürekli ve danışman hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 3 Kasım 1938 Atatürk’e sürekli ve danışman hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 5 Kasım 1938 Atatürk’e sürekli ve danışman hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 6 Kasım 1938 Atatürk’e sürekli ve danışman hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.
° 7 Kasım 1938Atatürk’e Dr. Mehmet Kamil Berk tarafından üçüncü defa karın ponksiyonu yapılması.
° 8 Kasım 1938 Atatürk’ün karaciğer komasına girmesi.
° 9 Kasım 1938 Koma halinin devamı.
° 10 Kasım 1938 Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda saat 9.05 te (Dokuzu beş geçe) ölümü. Atatürk’ün ölümünü takiben Dr. Nuri Hakkı Aktansel tarafından yüzünün ve sağ elinin mulajının yapılması.
...
Son nefesime kadar:
Saygı, sevgi, minnet ve özlemle...
...
Şimdi lütfen metnin başlığını tekrar okuyunuz!
Sonrasında gerisi size kalmış...
...
Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.
"Metinde geçen tarihsel verileri; farklı zamanlarda, okuduğum kitaplardan, güvenilir internet siteleriyle tarihçilerin yayımladığı çalışmalardan ve izlediğim videolardan notlar ya da küçük parçalar halinde derlediğim için detaylı bir kaynakça oluşturamadım. Hepsi doğru sorularla ulaşılabilir bilgilerdir."
Saygılarımla, esenlikler diliyorum.
Kronkloji kaynak (parantez içindeki bilgiler hariç): isteataturk.com/g/icerik/Ataturkun-Saglik-Takvimi/296