0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
121
Okunma

Bu aralar haddinden fazla mı okuyorum, ne? Aklım bedenime fazla geliyor gibi hissediyorum. Bazen bırakıp her şeyi, sonsuz bir uykuya dalasım geliyor. Bazense uykunun dahi aklımın çalışmasına engel olamayacağını idrak ediyorum.
İnsan, tedavisi mümkün olmayan ya da tedavisi uzun sürecek bir hastalığa yakalandığında, ruh hali hakikaten çok değişik oluyormuş. Bunu bizzat yaşayarak tecrübe ediyorum. Halimden şikayetçi miyim? Asla! “Kadere iman eden kederden emin olur” diye buyurulmuş. Başa gelen her şeye “eyvallah!” demesini öğreneli çok oldu. Her halime hamdolsun!
Dünyanın fani, hayatlarımızın geçici olduğunu, ömürlerimizin sınırlı olduğunu zaten biliyoruz. Bunlara ilavaten dünyadan kara gün görmeden göçenine henüz rastlamadım. Merhum Aşık Veysel “uzun ince bir yoldayım” isimli hemen hemen hepimizin bildiği meşhur türküsünde “iki kapılı bir handa / yürüyorum gündüz gece” diyerek, dünyayı doğumla başlayıp, ölümle veda edilen giriş ve çıkış kapısı olan iki kapılı bir hana benzetiyor. Bizler şu anda iki kapılı bu hanın içerisindeyiz. Üzerimize düşen en büyük vazife ise handa kalmamız muhtemel süreyi yani ömrümüzü hayırlı işlere sarfederek tüketmek olsa gerektir. Bir handa herkese aynı yemek ikram edilmeyeceği gibi, herkesin handa geçireceği süre de farklıdır. Bu yüzden “az zamanda çok ve büyük işler başarmak” mecburiyetinde olduğumuzun farkına varmak zorundayız. “Geçti bizden” demek de doğru olmaz. “Zararın neresinden dönülürse kardır” diye buyuran atalarımızın sesine kulak vererek, elimizden gelenin en iyisini, en güzelini, hemen, şu anda yapmaya başlamamız icap eder. “Yol uzun, zaman kısa, ben yorgunum” diyerek havlu atmak yerine, sabırla ve gayretle, zamanla çılgınca yarışarak yolculuğumuzu faydalı hale çevirmek kendi lehimize olacaktır. Her şey bir yana, bizden sonra iki kapılı hana giriş yapacak olanlar için, onların da istifade edebilecekleri, güzel vakit geçirmelerine vesile olacak ölmez eserler bırakmaya gayret edelim ki, biz hanın çıkış kapısından başka bir aleme göç ettiğimiz zaman, amel defterimize haseneler yazılmaya devam etsin. Böylelikle adımız hayırla anılır ve ardımızdan rahmetler okunabilir.
Handaki yolculuğunu muhteşem eserler bırakarak tamamlamış birbirinden kıymetli nice insanlar var. Mevla’m o kıymetli insanların bıraktıkarı eserlerden istifade edebilmeyi nasip eylesin!
Geride faydalı esereser bırakarak bu alemden ayrılan muhterrem şahsiyetler sayılamayacak kadar çoktur. Bu kıymetli kişlerden birisi de muhtereme Emine Işınsu hanımefendidir. Zaman zaman edebiyat dünyasında iz bırakmış kişiler adına yarışmalar veya anma programları gibi etkinlikler düzenlenmektedir. Bu alanda Ihlamur Dergisi “Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi” hazırlayarak çok güzel çalışmalara imza atmaya devam ediyor. Bu çalışmalardan birisini de Emine Işınsu anısına yaptılar. Hakan Sarı ve Yusuf Koşar’ın yayına hazırladıkları kitapta, merhume Işınsu’nun eşi Prof. İskender Öksüz başta olmak üzere, Yağmur Tunalı, Galip Erdem, Sadi Somuncuoğlu, Sadık Yalsızuçanlar gibi birbirinden değerleri nice kalem ehlinin yazıları mevcut.
Emine Işınsu’nun anısına hazırlanmış olan bu kıymetli eseri okurken gıyaben de olsa Işınsu hanımla ya da çoğunluğun hitap ettiği şekliyle Işınsu Abla’yla tanıştık. O da benim gibi Kars’ta hayata merhaba demiş. Az da olsa hemşehri sayılırız. Yine bu eseri okurken bambaşka iklimlere savruldum. Yeri geldi Işınsu’nun romanlarında bir karakter oldum, yeri geldi Işınsu’nun konferanslarında bir dinleyici... Bazen Işınsu hanım yazı yazarken ona çay götüren bir müstahdem oldum, bazen eserlerini baskıya hazırlayan bir matbaa çalışanı...
Işınsu’nun eserlerinde kullandığı “Gönlü şiire durmak” deyimini daha önce hiç duymamıştım. Yine bir yerde “Gönlüme şiir düştü” diye bir cümle okuduğumu anımsıyorum. Bu iki deyim -tabiri caizse- uykularımı kaçırdı. Gün içerisinde adeta dilime pelesenk oldular. Kenarından köşesinden şiire karşı merakı olan birisiyim. Bu deyimleri düşündüğüm günler içerisinde nihayetinde ortaya bir şiir çıktı. Emine Işınsu anısına Ihlamur Dergisi bahsi geçen bu kıymetli eseri hazırlayıp yayımlamasaydı, ben bu deyimleri belki de hiç duymayacak, dolayısıyla az sonra paylaşacağım şiiri yazamayacaktım. Yakın zamanda vefat eden Emine Işınsu’ya Allahtan rahmetler niyaz ediyorum. Ayrıca Işınsu anısına hazırlanan eserin hayat bulmasında emeği geçenlere de teşekkürlerimi sunuyor ve sizi şiirle başbaşa bırakıyorum.
Gönlüme Şiir Düştü
Aylar soanra elime aldım cansız resmini
Kayboldum gözlerinde bir roman okur gibi
Hayâl tiyatrosunda perde açıldı birden
Sahnede sergilendi hatıralar yeniden
İlk karşılaştığımız an gülen o gözlerin
En müstesna yerine yerleşti yüreğimin
Aşkla dolu bir ömür her kula nasip olmaz
Bir kere aşık olan bir daha iflah olmaz
Birbirini sevenler Allah için severse
Ayrılığı bilmezler başa ölüm de gelse
Acı tatlı ne günler yaşadık şu alemde
Ölüm bir son değildir asıl vuslat cennette
Sana dair ne yazsam eksik kalır bilirim
Ne zaman seni ansam yeniden dirilirim
Dilime hece hece kelimeler üşüştü
Dokunmayın bu gece “gönlüme şiir düştü”…
21.11.2022
Yusuf Akkaya
Not: Bu yazı Ihlamur Dergisi’nin 130. sayısında yayımlanmıştır...