0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
202
Okunma

Bu yazımızda, dedelerimizden, ninelerimizden ve atalarımızdan kalan kültürel mirası nasıl yok ettiğimizi ele alacağız.
Dedelerimizden ve onların babalarından kalan; günlük yaşamlarında kullandıkları bir eşya, bir kitap, bir tablo, bir resim veya bir araç gereç bugün elimizde yok. Giyim kuşamda kullandıkları hiçbir giysi, elbise veya ayakkabı kalmamış. Ninelerimizin, büyük annelerimizin gençlik yıllarında taktığı takılar, bugün hatıra olarak bizde değil. Atalarımızın geçmiş yaşamına dair somut bir belge, bir hatıra yok. Çünkü biz, dede ve baba yadigârı mirası yok ettik.
Anadolu’nun her köşesinde görüldüğü gibi, ecdat kültürüne sahip çıkma anlayışı ne yazık ki yitirildi. Bir ailede dede vefat ettiğinde, kırkı çıkmadan, ona ait bütün eşyalar ya birine verilir, ya çöpe atılır ya da hurda olarak eskicilere ve hurdacılara satılır. Evin içinde ölüye ait tek bir eşya bile bırakılmaz. Babası vefat ettiyse, ona ait ne varsa yok edilir. Ninesi vefat ettiyse, eşyaları ya dağıtılır ya çöpe atılır ya da hurdaya verilir. Bu şekilde, atalarımızın kültürel mirası yok edilmiştir. Aslında, ölen dedenin eşyalarını evden atmak, yok etmek ve çöpe atmak; mitolojik hurafelere, safsatalara dayanan inançlardan kaynaklanmaktadır. Anadolu’da yaygın olan bir inanca göre: Ölen bir insanın eşyası evden çıkarılmazsa, ruhu eve geri gelir ve orada dolaşırmış. Ölen kişinin ruhu tekrar evine gelmesin diye, evin içindeki ölüye ait bütün eşyalar imha edilmektedir.
Hurafe, safsata, rivayet ve cehalet kültürü yüzünden, atalarımızın kültürünü yok ettik. Bugün ne dedelerimize ne de ninelerimize ait; ne üç beş kuşağa ait bilgi ve kültür, ne de günlük yaşamda kullandıkları araç gereçler kaldı. Sofralarında kullandıkları tabak, kaşık yok; özel günlerde kullandıkları takılar yok; giyim kuşam ve aksesuar eşyaları yok; o dönemde okudukları bir kitap, evlerine astıkları bir tablo veya resim yok. Çünkü hepsini çöpe attık, eskiciye ve hurdacıya verdik.
Şimdi düşünün: Dedenizden kalma bir kitap, bir tablo, bir resim, bir saat, bir tespih, bir avuç para; ninelerinizden kalma, gençlik yıllarında kullandığı takılar olsa, günlük yaşamında kullandığı araç gereçler olsa, dedenizin dedesinden kalma eşyalar olsa nasıl olurdu? Bunlar, bugün tarihî değeri paha biçilmez antika eserler olurdu. Elinizde atalarınızın mirası, zengin bir kültür hazinesi olarak bulunacak, kendi kültürünüzü, yaşam biçiminizi, öz benliğinizi kaybetmeyecektiniz.
Dedeniz ve babanız öldüğünde, daha kırkı çıkmadan, onlardan kalan o eski eşyaları çöpe attınız, eskiciye verdiniz. O tozlu bir kitap, eskimiş bir tablo ve eşyalar bugün antikacılarda milyon dolarlara satılmaktadır. O eskiciye verdiğiniz el dokuması halılar varya, bugün zengin koleksiyoncuların evlerinde sergilenmektedir.
Dedenizden kalma, toz tutmuş, içi bilgi hazinesi dolu kitapları, sobanızda ateşle yaktınız ya, işte bugün cehalet içerisinde; yoksulluk, işsizlik, sefalet ve kendi öz kültürünü kaybetmiş, geçmişini unutmuş, geleceğini göremeyen, kültürel erozyona uğramış çaresiz bir şekilde ayakta kalmamızın nedeni tam olarak budur.
(10 Ocak 2022) - Hüseyin TURHAL