Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF

Anlamsızlığın Çağında Yaşamak

Yorum

Anlamsızlığın Çağında Yaşamak

( 7 kişi )

7

Yorum

13

Beğeni

5,0

Puan

443

Okunma

Okuduğunuz yazı 24.10.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Anlamsızlığın Çağında Yaşamak

Anlamsızlığın Çağında Yaşamak

Bir gün, herkesin aceleyle bir yerlere gittiği o büyük şehirlerden birinde, bir adam durdu.
Köşe başında, telefon ekranına bakan yüzler arasından bir anlığına başını kaldırdı.
Gözleri, gri binaların tepesinde asılı bir gökyüzüyle karşılaştı — ne maviydi o gök, ne de karanlık; sanki bütün renklerini yutmuş, bir tür sessiz tükenişe bürünmüştü.
Adam, o an fark etti: İnsanlar artık göğe değil, birbirlerinin onayına bakıyordu.

Bir çağda yaşıyorduk ki, insan yavaşça insandan uzaklaşıyordu.
Anlam, vitrinde süs olarak duruyor; ruh, indirimde satılıyordu.
Düşünmek yorucu bir işti artık.
Hissetmek, zaman kaybıydı.
Ve insan, hissetmediği şeyleri yaşamaya razıydı.

Her şey hızla ilerliyordu ama kimse nereye gittiğini bilmiyordu.
Saatler işliyor, ama zaman işlemiyordu.
Düşünceler tüketiliyor, ama bilinç büyümüyor; yalnızlıklar artıyor ama insan kendiyle buluşmuyordu.
Bizler, kendi içimize yabancılaşmış bir uygarlığın çocuklarıydık.
Dış dünyanın anlamı, iç dünyanın sessizliğinde kaybolmuştu.

“Yaşamak mı, sadece sürmek mi?”

İnsan, artık “yaşam”ı bir süreç değil, bir performans olarak görüyordu.
Kendini göstermek, kendini bilmenin önüne geçmişti.
Fotoğraflar duyguların yerine geçmiş, kelimeler suskunlaşmıştı.
Herkes kendi hikâyesinin anlatıcısı değil, seyircisiydi.
Seyir hâlinde yaşamak — işte modern anlamın mezar taşı buydu.

Ve her şey öylesine fazlaydı ki…
Eşyalar, sözler, bilgiler, hedefler, fırsatlar…
Ama insanın içinde tarifsiz bir eksiklik büyüyordu.
Bu eksiklik, bir şeylerin yokluğundan değil, her şeyin fazlalığındandı.
Ruh, bu fazlalığın ağırlığı altında nefessiz kalmıştı.

Bir düşünür şöyle derdi: “İnsan, her şeyi elde ettiğinde, neden hâlâ mutsuz olduğunu sormaya başlar.”
İşte biz o sorunun çağında yaşıyoruz.
Cevabı olmayan soruların, anlamı kalmayan kelimelerin, doyurulmamış ruhların çağında.
Artık acı çekmek bile yapaydı; çünkü gerçek acı bile sahneye konuyordu.

Ruhun çürümesi sessiz olur

Bir toplumun çöküşü gürültüyle değil, sessizlikle başlar.
İnsanlar konuşur, ama kimse dinlemez.
Kalabalıklar vardır ama kimse kimseye dokunmaz.
Ve insan, kendi iç sesini susturacak kadar çok sesin içinde yaşar.
O iç ses, bir zamanlar Tanrı’nın yankısıydı — şimdi ise bildirim sesleri arasında kaybolmuştur.

Modern insan, Tanrı’yı değil, anlamı kaybetti.
Çünkü Tanrı, anlamın kaynağıydı.
Onun kaybı, insanın kendi merkezini yitirmesiydi.
Bu çağda en büyük yoksulluk, sevgi ya da ekmek değil; mana yoksulluğudur.
Ve mana yoksulluğu, her şeyi bol ama hiçbir şeyi hakiki olmayan bir dünyayı doğurur.

Zihin dolu ama kalp boştur.
Bilgi artmış, bilgelik azalmıştır.
Kütüphaneler yükselmiş, ama kitaplar artık kimsenin kalbine dokunmaz olmuştur.
Çünkü insan okumaz, tüketir.
Düşünmez, paylaşır.
Sevmez, beğenir.
Ve sonunda yaşamak, bir “paylaşım eylemine” indirgenir.

Anlamdan Kaçışın Konforu

İnsana anlam sormak, onu rahatsız eder.
Çünkü anlam, konforu bozar.
Sorgulamak, iç huzuru değil; iç devrimi getirir.
O yüzden insanlar artık sorgulamak istemez; “inandırılmak” ister.
Kendine ait bir fikir taşımak, yük gibidir.
O yükü taşımamak için düşünceyi dışarıya devrederiz: medyaya, reklamlara, trend listelerine…

Bir zamanlar filozoflar “kendini bil” derdi.
Şimdi algoritmalar diyor: “Seni senden iyi biz biliyoruz.”
Ve insan buna razı oluyor.
Çünkü düşünmenin bedeli yalnızlıktır, oysa kalabalıklar içinde kaybolmak bedelsizdir.
Ama bilmez ki, yalnız kalmayanın sesi olmaz.

Bu çağın insanı, anlamı kaybettiğini bile fark etmiyor.
Çünkü sahte anlamlar üretilmiş durumda:
Mutluluk = tüketim, özgürlük = seçenek fazlalığı, sevgi = dikkat çekmek.
Oysa bunlar, ruhun yerine konmuş plastik simgelerden ibarettir.
Gerçek anlam, sessizliğin, sabrın ve içe dönüşün derinliğinde saklıdır.

Zembereği Boşalmış Ruh

İnsanın iç zembereği artık dönmüyor, ya da dönüyorsa da bir şeye hizmet etmiyor.
Zemberek dönüyor, ama zaman işlemiyor; hareket var, ilerleme yok.
Ruhsal bir saat bozulmuş gibi, ibre hep aynı yeri gösteriyor: hiçlik.
O hiçliğin ortasında insan, anlamlı bir yaşam arıyor — ama aradığı yer, bizzat o hiçliğin kendisi.

Yani insan, kurtuluşu yine kendi labirentinde arıyor.
Tükenmiş bir çağda yeniden tükenmeyi seçiyor.
Çünkü yeniden doğmak için önce ölmek gerekir, ama biz artık “ölüm” kelimesini bile tüketim malzemesi yaptık.
Bu çağın trajedisi, ölümden korkması değil; ölmeden yaşamaya razı olmasıdır.

Bir Ses Kalır-Vicdanın Fısıltısı

Yine de, bu anlamsızlığın ortasında bir ses var.
Ne kadar gürültü yükselirse yükselsin, o ses bazen bir çocuk ağlamasında, bazen bir yaşlının duasında, bazen bir mazlumun sessizliğinde yankılanıyor.
O ses, insanın en derin yerinde unutulmuş vicdanın sesi.
Anlam orada hâlâ yaşıyor.
Belki tozun altında, belki karanlığın içinde; ama ölmedi.

Çünkü anlam, insanın icadı değil, insanın hatırlayışıdır.
Unuttuğumuz, yeni bir şey değil — zaten içimizde olanı kaybettik sadece.
Bir gün yeniden hatırladığımızda, zaman yeniden işlemeye başlayacak.
Zemberek yeniden kurulacak.
Ve insan, ilk defa gerçekten yaşayacak...

Erol Kekeç/23.10.2025/Sancaktepe/İST

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (7)

5.0

100% (7)

Anlamsızlığın Çağında yaşamak Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Anlamsızlığın Çağında yaşamak yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Anlamsızlığın Çağında Yaşamak yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Merve Yiğit
Merve Yiğit, @merveyigit1
25.10.2025 22:10:08
5 puan verdi
Bir düşünür şöyle derdi: “İnsan, her şeyi elde ettiğinde, neden hâlâ mutsuz olduğunu sormaya başlar.”

Erol Hocam, öncelikle yazınızı tebrik eder devamını dilerim.

Pablo Neruda şöyle diyor; İnsan ulaşmadığı her şeyin delisi, ulaştığı her şeyin nankörüdür.

Selam ve saygılarımla.
neneh.
neneh., @neneh-
25.10.2025 16:39:28
5 puan verdi
Aslında çağ anlamsız değil.İnsanlar anlamamak için elinden geleni yapıyor.Sığ düşünüyorlar ve sığ yaşıyorlar.Kalabalıklar içinde yalnız, yalnızlığın içinde tükenmiş.Yeniliklerden uzak ve birbirinin kopyası.Üzgünüm ama yok kimsenin hayali ve ütopyası.İbretlik ve muhteşem bir paylaşım.Kutluyor ve Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
Cemal İnan
Cemal İnan, @cemalinan
25.10.2025 16:24:01
Değerli şair....,
Gerek içeriği, gerekse ustaca anlatımına hayran oldum.
Beğendim, imrendim. Ve içtenliğimle tebrik ettim. Esen kalın.
Güneşin Kızı Zehra
Güneşin Kızı Zehra, @gunesinkizi1
25.10.2025 14:17:13
5 puan verdi
Değerli üstadım tebrik ediyorum.
Saygılarımla esenlikler dilerim.
Beyzade
Beyzade, @beyzade2
25.10.2025 09:34:15
Tebrik ediyorum üstadım. Saygılarımla.
qroniqa
qroniqa, @qroniqa
25.10.2025 03:43:48
Harika bir yazı olmuş, elinize sağlık. Hepimizin içinde hissettiği mana yoksulluğunu çok doğru şekilde dile getirmişsiniz. Teşhislerinizde o kadar haklısınız ki...

Yaşamı bir süreçten çıkarıp performansa dönüştürdüğümüzü, kendini göstermenin, kendini bilmenin önüne geçtiğini söylerken tam da çağımızın röntgenini çekmişsiniz.

Eşya ve seçenek fazlalığının altında nefessiz kalan ruhumuzun tarifi ve en çok da anlamdan kaçışın konforu tespitinizdeki isabetleriniz için tebrik ederim.

Sorgulamanın o zorlu yükünden kaçıp inandırılmayı seçtiğimizi yüzümüze vuran bir çok güzel bir yazı olmuş.

Ancak, bu muazzam teşhislere rağmen, yazınızın sığındığı o konforlu genellemeye bir itirazım var: Suçu bu çağ dediğimiz o soyut canavara atmakla, asıl faili gizlemiş olmuyor musunuz?

Zembereği boşalmış ruh tanımınız, bize trajik bir kurban rolü biçmiş. Oysa siz de o kilit cümleyi yazmışsınız: Ve insan buna razı oluyor.

Eğer ortada bir rıza varsa, bu bir kaza değil, bir tercihtir.

Yazınız muazzam bir ağıt, sarsıcı bir teşhis. Lakin, çizdiğiniz bu zifiri karanlıkta, sona eklediğiniz o vicdan fısıltısı kurtuluşa yetecek kadar güçlü gelmedi bana.

Belki de aradığımız o anlam, sizin de dediğiniz gibi unutulmuş bir hazine değil, her sabah kalkıp o zembereği yeniden kurmayı seçtiğimiz iradi ve zorlu bir eylemdir.

Saygılarımla.
ŞuLeCannn
ŞuLeCannn, @sulecannn
25.10.2025 01:04:40
5 puan verdi
Merhaba değerli Erol hocam. Daha önce de güzel yazı ve şiirlerinizi okumuştum. Ama bu yazınız bambaşkaydı. Bazen gaz lambasının altında oturmak, kaneviçe işlemek ya da kitap okumak istiyorum. Radyo dinleyerek dedemin gece lambası altında hayatı yeniden düşünmek istiyorum. Eskiler çok sıkıntı çekmişler onlara acı bana mutluluk olmuş çocuk olduğum için aynı zaman dilimleri. Şimdi zaman mı kayıp, o çocuk mu yoksa mana mı? Böyle soruyla kalsın istiyorum. Yüreğinize kaleminize sağlık. İçten, sorgulayan ve düşünen bir yazıydı. Sorgulamak ve düşünmek ise artık okuyucunun işi. Ben payıma düşeni aldım. Selamlar 🌾🤲🏻
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL