0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
119
Okunma
İbrahim b. Edhem: Tahttan Tefekküre
Yazar: Murat Kerem
Bir Sarayda Başlayan Uyanış
Belh şehri…
Gökyüzü masmavi, kubbeler altınla süslüydü.
Şehrin kalbinde bir saray vardı —
duvarlarında ihtişam, içinde sessizlik.
Tahtta oturan genç sultanın adı İbrahim b. Edhem’di.
Altın tahtın üzerinde oturuyor ama kalbinde tarifsiz bir boşluk taşıyordu.
Her sabah askerler önünde diziliyor, halk adını alkışlarla anıyordu;
ama geceleri, sarayın duvarlarına sinmiş sessizlik onu tüketiyordu.
Bir gece…
Yıldızlar gökyüzünde titrerken uykusu kaçtı.
Tam gözlerini kapatmıştı ki, sarayın çatısından bir ses işitti:
“Ey İbrahim! Uyan!
Bu saray, uykuda olanların mezarıdır!”
Korkuyla irkildi, nöbetçilere seslendi; kimseyi bulamadı.
Ertesi gece ses yeniden geldi:
“Uyan ey İbrahim!
Seni arayan, sarayda mı bulur sanırsın?”
İbrahim’in kalbine bir ateş düştü.
Tahtın soğuk altını, kalbin sıcak çağrısına yenik düştü.
Sabah olduğunda vezirlerini çağırdı:
“Ben bir yolculuğa çıkıyorum,” dedi.
Onlar şaşkınlıkla sordular:
“Ey sultan, nereye?”
İbrahim gülümsedi:
“Tahtın ötesine…”
Taçtan Terk’e
Bir gece kimseye haber vermeden saraydan ayrıldı.
Üzerinde sade bir elbise, elinde bir baston…
Kuyumcu pazarının önünden geçerken bir fakir gördü.
O an dizlerinin bağı çözüldü.
Kendi kendine mırıldandı:
“Benim giydiğim elbiseye bak,
onun ayağındaki toza…
Hangimiz daha özgür acaba?”
O günden sonra artık “Sultan İbrahim” değil,
“Yalınayak derviş İbrahim”di.
Şehir şehir dolaştı, tarlalarda çalıştı, elleri nasır tuttu.
Bir gün bir çobanla oturup arpa ekmeğini paylaştı.
Çoban sordu:
“Ey yabancı, bir zamanlar senin elin altındakiler şimdi sana bakmıyor mu?”
İbrahim tebessüm etti:
“Benim için en büyük saltanat,
nefsimi susturabildiğim andır.”
Kalbin Fethi
Bir gece, çölün ortasında oturuyordu.
Elinde birkaç hurma, gözlerinde huzur…
Bir ses kalbinden yükseldi:
“Ey İbrahim, yıllarca dış fetihlerin peşinde koştun.
Şimdi iç fethe hazır mısın?”
Başını secdeye koydu:
“Rabbim, nefsimi bana tanıt ki,
Sana yaklaşabileyim.”
O secde, bir insanın kaderini değiştirdi.
Çünkü o, tahtını terk etmişti ama asıl nefsinin tahtını yıkmıştı.
Horasan dağlarında bir köye yerleşti.
Ekin ekti, suladı, geceleri zikirle geçirdi.
Halk ona sordu:
“Ey İbrahim, neden dünyayı bıraktın?”
O gülümsedi:
“Dünya beni bırakmadan önce ben onu bıraktım.”
Bir Yolcunun Sohbeti
Bir gün yolda yürürken bir dervişle karşılaştı.
Derviş dedi ki:
“Ey İbrahim, Allah’a giden yolu arıyorsun ama o yol sensin.”
İbrahim sustu.
O cümle, kalbinde bir yıldız gibi parladı.
Sonra şöyle dedi:
“Ben O’na gitmek istiyorum, çünkü O’ndan geldim.”
Bu sözü duyan derviş ağladı:
“Sen artık yol oldun, ey İbrahim.”
Hizmetin Sessiz Kahramanı
Yıllar geçti.
İbrahim b. Edhem artık tanınmaz bir hâlde, Horasan köylerinde dolaşıyordu.
Bir gün bir kervana yardım ederken bir çocuk sordu:
“Sen eskiden sultan mıydın?”
İbrahim gülümsedi:
“Sultandım, ama şimdi kulum.
O zaman insanlara hükmederdim,
şimdi nefsime hükmediyorum.”
Onun hizmet anlayışı buydu:
Göze görünmeden, gönle işleyerek yaşamak.
Çünkü bilirdi ki, hakikat gösterişle değil, sessizlikle taşınır;
ve sessizlik, bazen en gür sestir.
Kalpten Kaleye
Bir dostu sordu:
“Ey İbrahim, senin sarayın şimdi nerede?”
İbrahim bastonuna yaslandı, gökyüzüne baktı:
“Kalbimde… çünkü orada Rabbim var.”
O gün, Belh saraylarında bir taht boş kaldı;
ama gönüllerde bir taht doldu.
Ve o tahtın üzerinde “tevazu” yazıyordu.
İbrahim b. Edhem’in hikâyesi,
zenginlikten zühde,
tahttan secdeye,
gösterişten hakikate uzanan bir dönüşümdür.
Bugün hâlâ bir gönül evinde sessizce hizmet eden,
bir yetimin başını okşayan,
bir talebeye ilim öğreten herkes —
İbrahim’in bıraktığı o ilahî mirasın bir parçasıdır.
Çünkü o bize öğretti:
Gerçek fetih, kalbin fethidir.
Kaynakça
[1] İbnü’l-Cevzî, Sıfatu’s-Safve, c.4, s.210.
[2] Zehebî, Târîhu’l-İslâm, c.8, s.112.
[3] Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s.45.
[4] Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c.4, s.218.