1
Yorum
10
Beğeni
3,7
Puan
231
Okunma

Ah evet… Şu çakma yazarlar. Kalemi eline alanın “anne, ben yazar oldum!” diye koşturduğu bir çağdayız.
Sen artis de olursun yakında!
Hani şu bir şarkıda "haftaya kaşmaz artisim anne" sediği gibi.
Bir sonraki aşama Cihangir’den ev almak olur sanırım.
(Yine şarkıda dediği gibi)
Edit programıyla akşamdan sabaha “kitap yazdım” diye ortaya çıkanlar, kelimelerin ruhundan çok gösterişin peşinde koşanlar. Bunlar için yazmak bir yol değil, adeta bir Instagram filtresi. Kalem bir takı, defter de kiralık bir smokin sanki.
Oysa yazdıkları da tpkı kendileri gibi nasıl sahte , nasıl naylon-yapay, uzaktan da yakından da baklınca anlaşıldığını/anladığımızı anlamıyorlar bir türlü.
Diğer yandan kıskançlık desen, sanki bunların yakıtı gibi. Bini bir para. Hem de kıskançlığın her türü. Onu kıskan, bunu kıskan, hatta karını, bacını, eşini, dostunu, olmaya oldu ananı da kıskan …
Hey sizler; “Onlarda var da bende niye yok?” diye düşünüp bir gecede yazarlığa soyunuyorlar. Gerçek hayatta iki lafı bir araya getiremeyenler, klavyenin başına geçince birden dünyanın en naif insanı kesilenler. Sabah sodalı “iç yolculuk” story, akşam “yeni kitabım Google Play’de” reklamı. Gözyaşı emojileri 20.000’i bulmuş, ama hâlâ “çok derin bir iç yolculuk” diye story kasacaklar, eminim bir de bunlar. Google Play linki de sanki kutsal bir dua gibi paylaşılıyor.
Bir de şu “sosyal medya filozofu” tayfa var. Üç kelimelik cümle yazar, altına bir hüzünlü emoji, bir de “satın almak için DM” linki. Kitap dedikleri, genelde Google’dan “motivasyon sözleri” aratıp copy-paste yaptıkları bir word dosyası. Ama o pozlar, o estetik kahve fincanları yol mu, Sanki Nobel Edebiyat Ödülü kapıda. “Gökyüzü bugün hüzünlü” yazıp derin sanılan bir laf ederler, ama sorsan neyi kastettiklerini kendileri bile bilmez.
Sonra bir grup var ki, “herkesten ilham alırım”cılar. Sen bir şey yazarsın, beğenirler, iki gün sonra aynı fikri kendi cümlesi gibi satarlar. “Esinlendim” der, geçerler.
Hadi canım, esinlenme değil o, dümdüz hırsızlık işte! Ama işin komiği, bunları yutan bir kitle de hep var. “Ayy ne kadar naif, ne kadar derin!” adam/kadın diye alkış tutarlar. Hele bi prim/takipçi toplasınlar, kırkı çıkmadan fuarlarda boy göstermeye bile başlarlar eminim bunlar.
Ama eline bir kâğıt kalem ver, boş bir odaya kapat, eminim tek kelime bile yazamazlar. Biz salağız ya hani… Hiç anlamıyoruz, değil mi? Yapay zekanın edeceği laflarla insanın ettiği lafları ayıramıyoruz. Yok efenfim, siz sokaklarda gösteriş peşindeyken, biz bir yandan ocakta çorba kaynatıp bir yandan şiir yazıyorduk. O zamanlar ne telefon vardı, ne tablet, ne internet… Çok sayın üstad.
Belki son zamanlarda giydiğiniz o gösterişli smokini yutanlar “Ne iyi adam, ne iyi kadın!” diyecek elbet. Ama bize sökmez. Hele bir de şu laf yok mu:
“Eseri e-kitap olarak satın alabilirsiniz ya da bana sokak hayvanlarına aldığınız mama fişinizi gönderin size kitabımı göndereyim. Aa lütfen altına da boydan bir resim mümkünse de telefon numaraızı ekleyin biz size dönelim.
Pardon yürüyelim.
E-mailim de bu.” Ne incelik, ne ticari tevazu! Asıl amaç: Numaranı ver, seni arayayım bambaşka bir yolu.
İnsanın yüksek benliğine hizmet eden çağımızın en en büyük buluşu olsa gerek bu.
Halt yemiş o rkaşlık/evlilik siteleri.
Yemin ederim ben henü bilgisayar/ telefon internet icat eilmden yani, tahmini 10 yaşımdan beri yazıyorum. en az 2500-3000 tane şiiirm ve bir çok ödülüm var ama ben şairim ya da yazarım diye çıkamadım henüz ortaya.
Gerçek yazar mütarvazıdır. Çoğu zaman ben yazırım/şairim bile demezler.
Gösterişten uzak ve gerçektir. Kendini “yazarım” diye ortaya sürmez. Ancak yaşamıyla örnek olur.
Ağzında en yakınlarına bile ağıza alınmayacak en ağır küfürler.
Sabah işlte sokakta insan kırıp, akşam kadın dövüp sonra ben dünyanın en ince ruhlu inasınıyım/ yazarıyıma dönüşenler.
Oh ne âlâ.
Ne güzel memleket ya.
Gerçek yazar, çorbasını kaynatırken de kalemi elinde tutar. Derdi vitrin değil, kalbin/ruhun insanlığın ta kendisidir. Çakma olanlarsa her paragrafı vitrin, her cümleyi bir poz sanır. Bir fincan hiç içilmeyen kahve, biraz ruh tozu, bir parça kurbağa bacağı. tuz limon biraz da “yeni kitabım çıktı” pozu.
Ha bir de bir yerlerden okuduğu saklı bahçe, gizili köşe. Sessiz balkon, ıssız reras gibi tek yastık, boş karyola;
Vs. Vs. sözleri var.
Ah o çakma yazarlar… Biz sizi bilmesek, vallahi yazar zannedeceğiz. Bir günde kendini bir şey sanıp, üstüne “yazar oldum” diye nara atanlar. Ne diyelim kardeşim… Rastgele. Yutan birini bulursunuz inşallah.
-Görsel alıntı-
5.0
67% (2)
1.0
33% (1)