0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
126
Okunma
İstanbul, Eylül’ün son günlerinde bir melankoliye bürünür.
Martılar daha alçaktan uçar, rüzgâr artık deniz kokmaz, taş kokar.
Yaz, veda etmektedir;
Yetmiş yıllık hayatının büyük kısmını
Üsküdar’da, yıkık dökük bir ahşap evde geçirmişti.
Gençliğinde Eminönü’nde sandalcılık yapmış,
Boğaz’ın sularında aşk taşıyan mektupları,
gizli kaçamaklara, gözyaşlarına şahit olmuştu
Herkes yolunu buldu, Nuri.hariç
Kimsesi yoktu. Ne bir karısı olmuştu ne de bir evladı.
Onun hayatı, başkalarının anılarını taşımakla geçmişti.
Sandalını çürümeye terk edeli yıllar olmuş, şimdi
sadece kıyıda oturup denize bakıyordu.
Ama her akşam aynı saatte, aynı yere gelirdi:
Karşıda Topkapı Sarayı,
biraz soluk, ama hâlâ görkemli.
Boğaz’dan geçen motorların gürültüsüne aldırmadan,
eski bir gazete parçasını dizine serer,
cebinden bir şey çıkarırdı:
Eskimiş, yıpranmış bir kâğıt
Mektup, elli yıl önce yazılmıştı.
Adı Zehra olan bir kadındandı.
O yıllarda Galata’da yaşayan
Zehra, zengin bir aileye mensuptu.
Nuri ise, yalnızca küreklere hükmeden bir genç.
Yasak bir aşktı onlarınki; ama içten, yalansız, nefretsizdi.
Zehra, bir sabah mektubu vermişti Nuri’ye.
“Bekle beni, bu yaz sonu kaçacağım.
Eylül’de gel, Salacak’ta buluşalım,” demişti.
Nuri geldi.
Zehra gelmedi.
Sonra bir haber aldı:
Zehra evlendirilmişti.
Yurt dışına gönderilmişti.
Geri dönmedi.
Mektubu ise Nuri’nin cebinde kaldı.
Elli yıldır aynı mevsimde, aynı yerde, o mektubu çıkarır ve okurdu.
Mektubun mürekkebi solsa da,
Nuri’nin hatırası solmazdı.
O yılın Eylül’ü daha serindi.
Rüzgâr sertti. Martılar daha sessizdi.
Nuri bu sefer biraz zor yürüdü kıyıya.
Ayakları şişmiş, sırtı kamburlaşmıştı.
Ama mektup yerindeydi.
Gazete parçasını serdi, diz çöktü.
Gözleriyle Boğaz’ı taradı.
“Belki bu yıl gelir,” diye mırıldandı.
Sonra sustu.
Ve bir daha konuşmadı.
Ertesi sabah, sabit bir şekilde oturmuş
yaşlı bir adam bulundu kıyıda.
Başını denize çevirmişti.
Elinde bir mektup, gözleri kapalıydı.
Kimse onun hikâyesini bilmedi.
Kimse, o mektubun içinde ne yazdığını merak etmedi
Son
Salacak’ta her
Eylül ayında bir martı, aynı taşın üstüne konar.
Aynı yere. Aynı saatlerde.
Bazıları bunun rastlantı olduğunu söyler.
Ama rüzgâr bazen martıya değil,
martının baktığı yere hikâyesini anlatır.
Ve orada hâlâ bir adam oturuyordur gibi gelir insana.
Belki de aşk, yaşanmaz.
Beklenir
.
Mustafa Yaman
17 kasım 2023