3
Yorum
10
Beğeni
4,0
Puan
266
Okunma

CESUR ve KORKAK AŞK
“Korku, cesaretin kardeşi sayılırmış.”
Bedenen en güçlü olan her zaman güçlü olmaz.
Aklıyla beden gücünü birleştiren ve cesurca hareket eden en güçlü olur.
Korku, cesaretin nasıl kardeşi olur o zaman?
Algılamanın yahut aklımızın gayri ihtiyari verdiği bir tepki.
Bu da insan için gerçekten çok gerekli ve çok önemli.
Düşünebiliyor musunuz, koskoca bir aslanın karşısına çıkıp “Ben senden korkmuyorum! Hadi erkeksen gel!” diye nara atan bir insanın hali nice olur? Yahut o çok zehirli engerek yılanının karşısına çıkıp, çok yakın mesafeden ona meydan okumak.
Bu cesaret mi sayılır, yoksa korkusuzluk mu?
“Sevmek cesaret, korkmak kardeşidir.”
İster kan kardeşi deyin, ister can kardeşi.”
Korkmayan âşık, hem suçlu, hem güçlü olur.
Hem yargılar, hem ceza keser.
Kendi adıma ben, özellikle maşuku incitmekten her daim korkmuşumdur.
Hassastır onların kalpleri. İnce, narin, kırılgan…
Kaydı mı ellerinden, kalesini koruyan kaleci gibi uçarak tutacaksın, yere düşürmeden.
Bir kez düşürürsen vay haline…
İşte bunun içindir, bütün korkuların kaynağı.
Sevdanın mabede dönüştürdüğü kalplerde saklanması, aşkın sığınabileceği en nadide yerlerden değil midir?
Aşk mabedi denilince, akla başka ne gelir?
Gönül gözü ile sevmişlerin yüreklerinde, şevkle sevgi çiçekleri büyütmeleri korkaklık veya saklanmak sayılmaz.
“Gönül gözü, ışığa ihtiyaç duymaz.”
O, kendi ışığını sevgisinden, sevgilisinden alır.
Onda olumlu, artı değer adına kendine yansıyan ne varsa aşkının bir bakıma aynası olur.
Kendine nasıl bakılıyorsa öyle görünür, yani aslının aynısı, aynası.
Aydınlık da, karanlık da; cesaret de, korkaklık da yansımalar halinde karşılıklı yaşanır.
Yüreğinde, sadece sevgi olandan alınabilecek tek şey, sevgi olur.
Sevginin olduğu yerde hastalık olmaz.
Olsa ne olur sanki?
Kavuşmanın bir diğer yolu da meyyit olmak…
Aşktan ölenler, hikâyelerde kalmış.
Günümüzde var mı öylesi içten ve gerçek anlamda birbiri için can verecek kadar sevebilen aşklar ve âşıklar?
“Gözler, aşkın penceresidir.”
Gözler, ilk bakış kıvılcımlarının çakıştığı yerlerdir.
Şimşek çakarsa bir kez, aşkla bakan gözlerde, en karanlık bulutlar bile aydınlanır.
Yıldırım gibi çarpar insanı…
Ne sen duvarı, ne ben duvarı kalır, bu ilahi ve ulvi aydınlanmada.
Ruhun derinliklerinden kopan büyük bir gönül depreminin sesinde kaybolur insan.
Aşkın yankısı bu sebepten ürkünç ve korkunç olur.
Korkmasın mı âşıklar?
“Karanlıkta, gölgelere mehtap olabildin mi?”
Önüne buluttan tüllerini zırh gibi çekmişken, parıltılarının başka gönüllere düşmesine izin verebildin mi?
Karanlık gecelerde yıldız yıldız yağıp “Şu kayan yıldız benim bahtım olsun…” diye bir ümitsize ümit, bir bahtsıza talih olabildin mi?
Bırak Zühre olmayı, en soluk bir yıldızın ışıltısını sunabildin mi?
“Korkakların aşkla işi olmaz.”
İnanmayanların, inancını yitirenlerin bu yola baş koyacaklarını, gönülden ve isteyerek sevebileceklerini hayal edemiyorum.
Karanlıkları aydınlat ki, sevginin bilinmezliğini yaşayan korkulu yürekler huzura ersin.
Korkmasın sevmekten…
Aşk, bir kez doğarsa sevda ülkesine, kıyamete kadar, ışığı tükeninceye kadar bir daha batmaz.
Kimse aşkın güzelliğinden kaçmaz, kaçamaz.
Kimse korkularına sığınıp, âşık olmamak için direnmez.
Aşk, öyle bir duygu ki, ne zaman gelir, ne zaman gider (giderse eğer) hiç kimse bilemez.
Hiç kimse gidişinin farkına bile varamaz.
“Nokta konulan yerde bitiş olur.”
Her bitiş, yeni bir başlangıç için vesiledir.
Hayat da bitişle yeni ve sonsuz hale bürünür.
Kıyametin ölümsüz sonsuzluğunda aşkın gözlere ihtiyacı olmayacak.
Ne kapı, ne pencere…
Her yer sevgi, her şey ölümsüz…
Aşk gibi…
O, çok hassas olan sevgi kelebeklerinin kanatlarını hoyratça eline alıp sıkıp örselersen zarar verirsin.
Korku ne kelime, aşkı kendi ellerinle katletmiş olursun.
Tutma kanatlarından.
Avuçlarının içinde tut, kelebek misali aşkını.
Havasız bırakma sakın!
Boğma!..
Hikmet Çiftçi
20 Ekim 2025
5.0
75% (3)
1.0
25% (1)