0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
107
Okunma

Şair Nurullah Genç, güzelliğin dışarıdan alınan bir şey değil, içeriden yapılan bir temizlik olduğunu şu sözle fısıldıyor: “İnsanlar yolların üzerindeki taşları, kalplerinin içinde ki taşları, akıllarındaki taşları, hayatlarında ki taşları ayıklamadıkları sürece güzelleşemiyorlar.”
Bu dört farklı "taş", aslında ruhumuzun ve hayatımızın üzerindeki dört farklı yüktür. Gerçek bir parlaklık arıyorsak, ilk işimiz bir "ayıklama" eylemine girişmek olmalı.
Yollarımızdaki taşlar, bizi hedeflerimizden alıkoyan tembelliğimiz, ertelediğimiz sorumluluklarımız ve atmaya çekindiğimiz adımlardır. Bir yazarın, masaya oturma disiplinini kazanmadan eserini tamamlayıp güzelleştiremeyeceği gibi, biz de eylemsizliğin taşını kaldırmadan ilerleyemeyiz.
Kalplerimizdeki taşlar ise kin, nefret, kıskançlık ve affedememe gibi ağır duygusal yüklerdir. Bu duygular, kalbi katılaştırır; en neşeli anda bile içten gelen bir ağırlık yaratır. Bu taşı ayıklamanın yolu, gönülden affetmekten ve merhameti hayatımızın merkezine koymaktan geçer.
Akıllarımızdaki taşlar, bizi dar bir dünyaya hapseden önyargılarımız, katı dogmalarımız ve değişime direncimizdir. Zihnimiz bu "kalıplaşmış inanç" taşlarıyla doluyken, yeniliklere ve farklılıklara kapalı kalırız. Oysa gerçek güzellik, zihnin berraklığı ve esnekliğidir; sürekli öğrenme isteğiyle zihnimizdeki bu kilitleri açmalıyız.
Son olarak, hayatımızdaki taşlar, enerjimizi tüketen toksit ilişkilerimiz, gereksiz eşyalarımız ve bizi oyalayan boş meşguliyetlerimizdir. Bizi aşağı çeken, sürekli eleştiren bir çevreyi temizlemeden, yani hayatımızı sadeleştirmeden ruhumuz hafifleyemez.
Güzelleşmek, pahalı bir krem sürmek değil; kalbi, aklı ve hayatı temiz tutmaktır. Dış dünya, ancak içerideki bu dört taş ayıklandığında bir ayna gibi parlamaya başlar. Başka bir deyişle, insanın güzelliği, kendinden çıkardığı fazlalıklarda gizlidir.
5.0
100% (3)