0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
123
Okunma
Edebiyat derslerinde şair ve yazarlar çoğu zaman yalnızca bir iki metinle müfredatta geçiştiriliyor. Bir yazarın bütün eserleri, fikir dünyası ve üslubu derinlemesine incelenmiyor.
Bugünkü edebiyat eğitimi, genellikle “bilgi aktarma” merkezli bir anlayışla yürütülüyor. Öğrenciden bir şairin ya da yazarın hayatını ezberlemesi, birkaç tanınmış eserini bilmesi, bazı “önemli dizelerini” hatırlaması bekleniyor hepsi bu kadar.
Oysa edebiyat, bir sanatçının düşünce dünyasını, dilini, üslubunu, çağını ve insanı nasıl yorumladığını anlamakla kavranabilir. Bunun için bir yazarın yalnızca tek bir metnine değil, bütün eserlerine ve edebî çizgisine bakmak gerekir.
Mesela:
Yahya Kemal’in yalnız “Sessiz Gemi”sini bilmek, onun medeniyet fikrini ve tarih duygusunu anlamaya yetmez.
Mehmet Âkif’i yalnız “İstiklâl Marşı”yla sınırlamak, Safahat’ın derin toplumsal vicdanını ıskalamaktır.
Bu parçacı yaklaşım, öğrencilere edebiyatı bir ruh ve düşünce sistemi olarak değil, yalnızca bir test konusu olarak gösteriyor. Sonuçta gençler, şairlerin ve yazarların dünyasına değil, sadece isimlerine aşina oluyorlar.
Edebiyatın yeniden bir ruhi farkındalık ve düşünce eğitimi haline gelmesi için; derslerde ezber yerine okuma, anlama ve yorumlama esas alınmalıdır.