0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
198
Okunma
Yalnızlıklar İçinde Bir Garip Yazar
-Şair Özlem Saba
Yalnızlık dışarıdan, benim için bir tercih gibi görünebilir, ama aslında mecburiyetlerimin bir sonucu...
Derin düşünmeye çalışan, hakikati arayan biri olarak dünyanın yüzeyselliğine, sahteliğine ve hızına her gün biraz daha çarpıyorum. Düşüncelerimin ağırlığı, gündelik sohbetlerin hafifliğinde kayboluyor sanki.
İnsanlar artık birbirine değil, ekranlara bakıyor; dokunmadan “yakın” olmayı, tanımadan “sevmeyi” normal sayıyor. Ama ben bu oyuna katlanamıyor—katılamıyorum. Yalnızlığım, bu sahte düzene ve bencilliğe karşı bir direniş, bir sığınak, belki, bilmiyorum. Ama iyi geliyor, bunu biliyorum.
Modern dünyanın ilişkileri hakikaten sanki bir oyuna benziyor. Bencillik ve çıkarlar başrolde. Dostluklar bile stratejik; insanlar birbirine yaklaşırken çoğu zaman bir amaç taşıyor: bir fayda, bir statü, bir görünürlük istiyor. Sosyal medya çağında bağlantılar, etkileşimler bir tür hesaplaşmaya dönüşmüş sanki.
İş yerlerinde de durum farklı değil. İstismarlar, mobbingler, hakkaniyetsizlikler, dedikodular ve kokusmuş ilişkiler her köşede karşıma çıkıyor. Ortam, güvensiz ve samimiyetsiz; kaypak ve kliksiz. Birinin emeğini yok saymak, başarıyı küçümsemek veya başkasının zaferini gölgelemek sıradanlaşmış sanki. Hak edilen değer kaybolmuş; insanlar, kim ne kazanırsa onun peşinde koşuyor. Bu düzen, ruhu yoran bir sahtecilik ağı gibi; insanı bu çarkın içinde her gün içten içe dişliyor.
Hakikati aramak yorduğunda ise karşında maskelerle karşılaşıyorsun. “Nasılsın?” sorusu bile formalite sanki; kimse cevabı gerçekten duymak bile istemiyor. Bu yüzden sessizliği seçiyorum; çünkü sessizlik en azından gerçek. Kulaklarıma sahte bir şeyler fısıldamıyor. Sessizlikte ben neysem oyum. Kim neyse o; kimse kimseye rol yapmıyor.
Her şeyin bir değeri var artık, ama anlamı kaybolmuş. İnsanlar göz alıcı olana değer biçiyor; oysa çoğu kendi özünden uzak düşüyor. Hakikati aramak, kalabalığın dışında bir yol yürümek demek artık. Çünkü kalabalık, gerçek yerine güçlü, popüler veya rövaşta olanı alkışlıyor.
Etik değerler ise bu hızın altında nefessiz kaldı sanki; unutuldu, içi boşaltıldı. Saygı bir erdem değil, zorunluluk haline dönüştü. Kimse gerçekten dinlemiyor; herkes kendi konuşacak sırasını bekliyor. Empati bir lüks gibi görülüyor; zaman ve derinlik istiyor çünkü. İnsan olmak ve insan kalmaya çalışmak bir hastalık gibi görünüyor. Üstüne üstlük, dünya diğer yandan insana her şeyi çabucak tüketmeyi dayatıyor...
Ben hâlâ birinin gözlerinin içine bakıp ruhunu görmek isteyenlerdenim. Ama çoğu kişi kendi içine öyle gömülmüş ki… Ya da başkalarıyla öyle ilgili ki… Derin bir bağ kurmak istediğimde, karşımda buna hiç de hazır olmayan bir boşluk buluyorum çoğunlukla.
Yalnızlık, benim için bir kaçış mı? Belki. Belki de kendimi saklama arzusudur...
Ya da insanlıktan umudunu kesmiş ama yine de içimde bir direniş: hakikate ulaşma arzumu, inancımı sağlam tutma arzusudur...
Çünkü ısrarla dışlansam da, hâlâ bir yerlerde, benim gibi sessizce anlam arayan insanlar olduğunu biliyorum. Ve bu inanç, yalnızlığımı huzurlu bir sığınağa dönüştürüyor sanki. Tanımadığım ruhlara yakın, bilmediğim yerlere aşina, tatmadığım duygulara müptela, hiç oturmadığım masalara misafir, hiç tanık olmadığım sohbetlere konu, bilmediğim gönüllere yakın kılıyor…
Hem ne demiş şair Özlem Saba:
“Uzaktan değil, ruhumla seviyorum her şeyi; yüzeyin ardında kaybolmadan, kendi ışığımla.”
Ve küçük bir dörtlük de benden olsun.
Zaman geçer, dünya değişir;
Ama içimdeki sessizlik kalıcıdır.
Yalnızlık bir ceza değil, bir pusula;
Yolumu gösterir karanlıkta.
.../Özlem Saba
5.0
100% (1)