0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
125
Okunma
Emir ŞIKTAŞ
Sevgili Yeşil Iğdır; Iğdır beyden ismini almış şehir. Doğu Anadolu’nun serhattin de Kafkasya’ya açılan kapısın. Doğu Anadolu’nun mihenk taşı, nur gibi parlayan yıldızısın.
Devletimizin sınır bekçisi, şehitleriyle, gazileriyle canın pahasına şehrini koruyup, yaşatmışsın. Şanlı Ordumuz Rusların çekilmesi ve Ulu Önder Atatürk’ün emri ile silahlı çeteler topraklarından kovulmuş, genç Cumhuriyete katılan yurt olmuşsun.
Tarih boyu 7 bin yılı aşkın birçok medeniyete mesken olan topraklarında bu medeniyetlerin izlerini bulmak güzel heyecandır.
Iğdır’ım sana tarihi çehresini kalıcı olarak kazandıran medeniyet ise Urartular olmuştur.
Dünyanın ikinci, Türkiye’nin en yüksek dağı, göklere duvar çeken Ağrı Dağı eteklerinde kurulmuş, dostlara güven veren medeniyetler beşiğisin. Başı karlı, geçit vermez, kışları puslu, bahar da yağmur sularıyla, doğal kaynak sularıyla nadide çiçeklerin bittiği mekan olmakta Ağrı dağın. Nuh’un gemisinin Ağrı dağına oturması, nazlı nazlı akarak Hazar’a yol alan Aras nehrini geçerek ilerleyen ipek yolunun Turan’a açılan kültür kapısı sensin.
Aroması farklı, leziz, sulu, birçok hastalığa şifa olan Iğdır Kayısısı için her yıl festival düzenlenmekte. Bahar aylarında çiçeklerle rengarenk bezeli, tabloyu andıran bahçeleri ve yaylaları, doğaseverler için güzel tatil yeri olmaktadır Iğdır’ım. 21 Mart Nevruz kutlamaları kültür şenliklerinden bir tanesidir.
Sevgili Iğdır; Karakoyunlu’dan (ilçe oldu) babamızla birlikte 23 Nisan bayramı nedeniyle ilk kez sana gelmiştik. Eskiden sabah Aralıktan çıkıp Karakoyunlu şosesinden geçen otobüse de ilk binişimdi. Bahar ayı olduğunu hatırlıyorum İsmi Cumhuriyet caddesi olmalı taş döşeli yoldan abimle beraber bayram törenini seyretmiştik. En leziz tarafı Hacıİbat’ın fırınından kiloluk bir ekmek almış, çok tatlı helva ile keyifle yemiştik. Halen ekmeğin o nefis kokusu burnumuzda tütüyor. Fırınlarda ekmeği dörde böler isteyene çeyrek ekmek bile satılırdı. Ne altına, dövize parasını endeksleyen olurdu, ne de güvensizlik. Renkli bir dönemdi yani.
Yeşil Iğdır’ım; Iğdır’da Ortaokula başlamıştım. Bazı gelişmeler neticesinde Yeşil Iğdır Gazetesinde matbaacılığı öğrenmeye başladık. Gazete binasının karşısında oturan ailenin, mavi gözlü güzel kızı Huriye’nin her Cuma sala okunma zamanı kapı önünde belirmesi dikkatimi çekmekteydi. Çocuk aklı, neden bu saati seçiyordu. Ayrıca kimseye de soramıyordum. Bir Cuma saladan önce ben sokağı seyre koyuldum. Huriye kız bahçe kapısının önüne çıktı ve ayağının altına bir anahtar bıraktı, gelip geçenleri dinlemeye koyuldu. Sala bitince anahtarı aldı evlerine gitti. Bizde pek olmasa da bazı yörelerimizde anahtarla niyet tutulurmuş. Genç kız dileğini tutmuş ve kim ne söz söylerse ona göre yorumlamıştı mutlaka.
Sevgili Yeşil Iğdır; Kıymetli serhat şehrimiz Iğdır’ım, anıları yad etmeye devam edelim mi?
1970 li yıllara kadar Aras nehrinden sağlanan su ile üç yerinden sulama kanalları geçiyordu. Hem sulama hem serinleme amacıyla açılmış olan kanallar Baharlı, Söğütlü ve Çıraklı arklarıydı. Çok sıcak yaz aylarında bağ bahçeler, tarlalar bu kanalların suyuyla sulanıyordu. Şehir merkezinde de serinleme amaçlı kovayla su alınıp yollara sepiliyordu, su arkı kenarlarında söğüt ya da dut ağacı vardı, çok ferahlatıcı olmaktaydı bu kanallar. Çevreyi kirletiyor suçlaması ile kanallar kapatılınca çoğu aile çiftçiliği bıraktı. Bahçeler kurudu.
Sevgili Iğdır; Seninle sohbete doyum olmuyor, seni her halinle sevmekteyiz, seveceğiz. Sende doğduk, sende doyduk, türlü nimetlerini yiyerek büyüdük. Şefkatin anne şefkati gibi hiç tükenmedi bizlere. Atalarımız, babalarımız gibi Ağrı dağının serin rüzgârı, puslu havası, yıldızlı gök yüzü seremonisinde bende verimli topraklarında uyumayı temenni ediyorum.
Çok şey istiyorsun demezsin umarım. Mektubuma son verirken kalbi duygularla selamlar, sevgiler saygılar gönderiyorum Yeşil Iğdır’ım…