1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
217
Okunma

Güven…
İnsanın içini ısıtan en sessiz huzur. Ne gürültüyle gelir ne de fark edilir bir anda. Bir bakarsın, birinin sözüne inanmışsın. Birinin varlığına yaslanmışsın. Birinin kalbine emanet etmişsin kendini…
Ve bir gün — hiç beklemediğin bir anda — o güven çatırdar.
Bir ses gelir içinden, ince bir sızı gibi: “Keşke inanmasaydım.”
Ama insan inanmak ister. Çünkü güven, kalbin en temiz köşesinden doğar.
Yalanın, ikiyüzlülüğün, menfaatin olmadığı o saf yerden.
İşte o yüzden sarsıldığında insanın içi dağlanır. Çünkü sadece birine değil, kendi seçimine de kırılır insan.
Güven bir kez sarsıldığında, ne kelimeler onarır, ne zaman.
Bir bakışla kurulan köprü, bir cümleyle yıkılır.
Ve enkazın altında, “Artık kimseye güvenemem” diyen bir yürek kalır.
Oysa güvenmek, insan olmanın özüdür.
Onsuz yaşamak, duvarlarla konuşmak gibidir.
Bir söz vardır: “Güven kaybedilirse, geriye sadece şüphe kalır.”
Ne kadar doğru…
Çünkü şüphe, sessiz bir zehir gibidir; içten içe kemirir, bitirir insanı.
Birini sevsen bile, bir yanın hep tetikte kalır. “Acaba yine mi?” dersin.
Kalbinin kapısını aralasan bile, elin hep tokmağın üzerindedir; hemen kapatmaya hazır.
Sarsılan güven, aslında insanın kendi içine duyduğu inancı da yıkar.
Çünkü kimseye kırılmak, en çok kendine kırılmaktır.
“Ben böyle birini nasıl göremedim?” dersin.
Oysa görmüşsündür, ama inanmayı seçmişsindir.
İnanan kalpler yanılır bazen; çünkü onlar kötü olmayı bilmez.
Yine de…
Her sarsılan güvenin ardından bir ders, bir olgunluk, bir duruş doğar.
Artık kimseye değil, sadece hak edene güvenmeyi öğrenirsin.
Sözlere değil, davranışlara; vaatlere değil, samimiyete inanırsın.
Belki daha az güvenirsin, ama daha doğru insanlara.
Güven sarsılabilir, ama kalpten inanç silinmemeli.
Çünkü her kırılmadan sonra yeniden inşa edilen bir güven,
daha sağlam bir yürek doğurur.
14.10.2025
Asûde Fatma Erbaş
5.0
100% (2)