0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
120
Okunma
Demir Hoca o sabah kalemini eline aldığında içinden geçen her düşünce sanki dövülmüş bir çeliğin sıcaklığını taşıyordu
Onun için şiir bir kelime oyunu değil hayatın demirle yoğrulmuş halini anlatmaktı
Mısralarına dokunan herkes o sertliğin içinde gizlenmiş bir sıcaklık hissederdi
Çünkü Demir kelimeleri soğuk bir metal gibi değil yüreğinde eriyen bir ateşle döverdi
Bir zamanlar bir dostu ona senin dizelerinde kırılmak bile güç ister demişti
Demir o günden sonra her kelimeyi biraz daha ağır biraz daha diri yazmaya başladı
Çünkü biliyordu ki insanın içi yanmadan şiir parlamazdı
Ve hiçbir dize kolay doğmazdı
Her satırda bir acı bir direnç bir sessizlik gizliydi
Kimi zaman gecenin tam ortasında defterini açar karanlıkta kendi yankısını dinlerdi
O sessizlikte kelimeler dövülürken mısralar çelikleşirdi
Yazmak onun için kırılmamayı değil kırıldıkça daha sağlam kalmayı öğrenmekti
Bu yüzden her şiirinde biraz yara biraz onarım biraz da sabır kokardı
Bir gün biri ona sordu neden hep güçlü duruyorsun diye
Demir gülümsedi ve dedi ki ben güçlü değilim sadece kelimelerim düşmekten korkmaz
Sonra sustu çünkü bazı cevaplar konuşularak değil hissedilerek verilir
O his mısralara aktığında kelimeler artık sıradan harfler değil birer direniş olurdu
Demir Mutlugil’in defterinde ne kadar acı varsa o kadar güzellik vardı
Her şiiri bir demir parçası gibi önce ateşte kızarır sonra suya bırakılır ardından şekil alırdı
Ve her dize sonunda kendini tamamladığında bir silah gibi değil bir dua gibi parlar
Çünkü onun kalemi hiçbir zaman kırmak için değil yeniden kurmak için yazardı
O gece son dizesini yazarken içinden sadece bir cümle geçti
Kelimeyi dövmezsen anlamı eğemezsin
Demir kalemini bıraktı başını kaldırdı ve yüreğinde sessiz bir yankı duydu
Mısralarına dökülen çelik artık soğumuştu ama içinde hâlâ insan kalmıştı
İsmail Gökkuş devam edecek