1
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
203
Okunma

“İnsan gibiydi…”
Nazım Hikmet’in köpeğinin ölümünden sonra yazdığı şiir…
Bir hayvana değil, bir dostun sessiz yokluğuna yazılmış en sade ağıt.
Kaç sabahtır uyanıyorum,
Dinliyorum ortalığı,
Kapımı tırmalayan yok.
Ağlamak geliyor içimden,
Ağlayamadığım için utanıyorum.
İnsan gibiydi.
Hayvanların çoğu insan gibidir,
Hem de iyi insan gibi...
Nazım, burada sadece bir köpeği değil,
sadakati, sessiz sevgiyi ve karşılıksız bağlılığı anlatıyor.
Bugün belki onun yerinde bir koltuk, bir ekran, bir boşluk var.
Ama hâlâ aynı sessizlik tırmalar içimizi.
“İnsan gibiydi.”
Belki de en güzel insan tanımı hâlâ bu cümlede gizli.
"İnsan gibiydi..."
Bu basit cümle, bir köpeğin ölümünün ardından yazılmış bir şiirin içinde, insana dair en derin, en yalın, en incelikli tanım olarak duruyor. Bir hayvanın kaybından bahsediyor ama aslında kaybettiğimiz bir insanlık halini anlatıyor. Nazım, Karabaşına ağıt yazarken, onun sessiz varlığında gördüğü şeyi tarif ediyordu: Saf sadakati, koşulsuz sevgiyi, yargısız kabulü, derin ve sözsüz anlayışı. Yani, aslında "insan" denilen varlığın özlemini çektiği, belki de unuttuğu en güzel hallerini...
Bir hayvanı sevmek, çoğu zaman, insanlarla kurduğumuz karmaşık ilişkiler ağının dışına çıkmaktır. Orada pazarlık yoktur. Rol yoktur. Hesap yoktur. Beklenti, çoğu zaman sadece varlığının kabulü ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Karşılığında sunulan ise, katıksız bir bağlılık, mutlak bir güven ve hiç sönmeyen bir sevgi ışığıdır.
Nazım’ın sabahları dinlediği, artık duyamadığı o kapı tırmalama sesi, sadece fiziksel bir yokluğun değil, ruha dokunan bir sessizliğin simgesidir. O ses, bekleyişin, sevincin, "sen geldin!" coşkusunun sesiydi. Şimdi yerinde, belki bir koltuk, bir ekran, bir boşluk var. Ama o boşluk, sadece evin bir köşesini değil, içimizdeki o saf sevgiye açılan pencereyi de kapatmıştır. İçimizi tırmalayan, işte bu pencerenin kapalı olmasıdır. O sese, o sıcak karşılamaya, o koşulsuz kabul duygusuna duyulan özlemdir.
Nazım’ın dizesi devam eder: "Hayvanların çoğu insan gibidir, / Hem de iyi insan gibi..." İşte buradaki büyük gerçeklik ve büyük ironi. Hayvanlar, "iyi insan" olmanın ne demek olduğunu bize kelimesiz öğretirler:
Sadakat: Bir kere bağlandı mı, şartlar değişse de, hatta bazen unutulsa da, bağlılığı sarsılmazdır. Döner, gelir, affeder, bekler. Bu, menfaate dayalı değil, özden gelen bir sadakattir.
Samimiyet: Duygularını gizlemezler. Sevincini zıplayarak, üzüntüsünü sızlanarak, korkusunu titreyerek gösterirler. "Olduğu gibi görünmek" onların doğasında vardır.
Anı Yaşamak: Geçmişin pişmanlığı veya geleceğin kaygısıyla tüketmezler kendilerini. Güneşin altında uzanmanın, oyun oynamanın, sevdiği kişinin yanında olmanın saf mutluluğunu yaşarlar.
Sessiz Anlayış: Sözcükleri olmasa da, ruh halimizi, acımızı, neşemizi inanılmaz bir hassasiyetle hissederler. Sessizce yanımıza sokulup, başlarını dizimize koymaları, binlerce kelimelik teselliden daha güçlüdür.
Modern hayatın karmaşası, hızı, dijital yalnızlığı ve sürekli performans baskısı içinde, bir hayvanın varlığı eşsiz bir sığınaktır. Telefon ekranlarından, sanal beğenilerden, kariyer kaygılarından, sosyal maskelerden uzakta, gerçek, dokunulabilir, sıcak bir bağdır. Eve döndüğünüzde karşınızda ekran değil, sizi gözlerinin içine bakarak, kuyruğunu sallayarak, mırıltılarla karşılayan bir canlı vardır. Bu karşılama, koşulsuz kabulün ve ait olma hissinin en somut ifadesidir. Stresi azalttığı, yalnızlığı hafiflettiği, kalp atışlarını düzenlediği, hatta ömrü uzattığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir sevgi terapisi sunarlar.
Nazım, Karabaşına ağıt yazarken, aslında hepimizin içinde bir yerlerde özlem duyduğu bir insanlık idealine de dokunuyordu. "İyi insan gibiydi" cümlesi, bir hayvanın erdemlerini tarif ederken, insana dair en yüksek övgüyü de içeriyor. Belki de en güzel insan, bir hayvanın sahip olduğu o saf iyiliği, sadakati ve sevgiyi taşıyabilendir.
Bir hayvanı sevmek, bu kayıp erdemlerle yeniden bağ kurmaktır. O kapıyı tırmalayan ses sustuğunda, sadece bir dostu değil, içimizdeki o iyi insana açılan kapının sesini de kaybederiz. Belki de bu yüzden, o sessizlik bu kadar derinden tırmalıyor içimizi. Nazım’ın şiiri bize hatırlatıyor: Belki gerçek insanlık, "iyi insan gibi" olabilmekte, yani bir hayvanın bize öğrettiği o saf, karşılıksız, yargısız sevgiyi taşıyabilmekte yatıyor. Ve belki de, bir kediye sokulan, bir köpeğin başını okşayan, bir kuşun ötüşüne gülümseyen herkes, bu kayıp insanlığı, o küçük, sıcak dokunuşlarla yeniden inşa ediyordur.
Ben iyi insan olma erdemine sahip mükemmel bir insanı sevdim. Onun can dostlarımıza yaklaşımı bizim ruh ikizi olduğumuzun en net göstergesiydi belki de...
İyi ki sevmişim seni İYİ İNSAN...
Çağdaş DURMAZ
Nazım Hikmet Üstada saygıyla...