0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
122
Okunma
FISTIK SIYIRMA - NAFİ ÇAĞLAR
23 Ağustos 2025 Cumartesi ; Tilki Kayası denilen fıstık tarlasında fıstık sıyırmak için toplandık. Bu bölgeye Büyükdere mevkide denilmktedir. Bağ, inzcir zeytin fidanları dikmiş olduğumuz yerin yakınında yer almaktadır. Üstten genel görünüşü düzlük olmasına rağmen, ayrıntıda tarla, fıstık ağaçları ve meşegiller, taşlık ve kayalık bir zemini vardır. Tarlanın sınırından biraz güneye gidildiğinde Büyükdere Vadisinin uçurumunun kenarına varılır. Burası aşağı doğu dik kayalıktan oluşmaktadır. Yaklaşık 100 metre derinliğe sahiptir. Dere kenarında üstten görünmeyen bir ev büyüklüğünde bir mağara vardır. Biz çocuklar burada oğlak yayarken, kayalığın yüzeyinden yukarı ilk çıkacak diye yarışma başlatırdık. Kayalık sarp olmasına rağmen hepimiz de tepeye çıkmayı başarırdık. Ben de iyi tırmananlar arasında olurdum. Mağara sadece bu tarafta yoktu. Derenin karşı tarafında yüksek ve bıçakla dümdüz kesilmiş gibi duran kayalığın içinde iki mağara vardı. Birisi kilometrelerce uzaktan görüşlmekteydi. Buna Çetinkaya Mağarası denilmekteydi. Bu mağara batı taraftaydı. Bir de doğu tarafta düzlüğe doğru gidildikçe dere kenarına ve tarlalara yaklaşıldıkça bir oda büyüklüğünde bir mağara vardı.Buna da Bireli Mağara derdik. Dere yatağı çok genişti. Dikensiz, küçük düz yapraklı bir bitki türü olan çok sık bir şekilde bodur hayıt bitkisi vardı. O kadar sıktı ki, dere karşısına geçmek için arasından zorla sıkışarak kendimize yol açıyorduk. Vadi yamaçları iç içe girmiş palamut, zindiyan, tesbi, yaban kirazı, yaban armudu, yaban inciri, acı payam, alıç, menengiç vb. mevcuttu. Dere kenarlarında sürülebilir yerlerde atalarım tarafından aşılanmış ve korunmuş fıstık ağaçları sıralanmaktaydı. Burası Dört köy arasında yer almaktaydı ve hepsine uzak sayılırdı. Vadinin 1,5 -2 km.lik bölümü tamamen dedem ve mirasçılarına kalmış olup, bizlerden başkası oralarda dolaşmazdı. Ben de lise öğrencisi iken buralarda kök döverdim yani fıstık dibini yabancı bitkilerden temizlerdim. Bunu fıstıkla ben olmadan yapmak zorundaydık. Çünkü fıstıklar olgunlaşınca çalıların içine düşer ve toplayamayız. Bu işlem temmuz ayında yapılmalıydı. Öğleye doğru bir sıcaklık çökerdi ki anlatılmaz. Bereket versin buradaki fıstıklar gür ve gölgeleri koyu idi. Ayrıca zindiyan çalısının gölgesi de çok güzel olurdu. Bir de düz kaya bulup ta üzerine oturduğunuzda insan rahatlayp kendine gelebiliyordu. Yarı kurak iklim bölgesi olduğun ve dere ağzı olduğundan dolayı yaratan arada bir yel estirirdi. Böylece durumu idare ederdik.Üzeri çullu (ıslak bezli) mataramızdan su içerdik ve kendimizden geçerdik. Aynı zamanda seslik insanı ürpertirdi. Üzerimizden arada bir geçen kocaman kara sineklerin, kayalıklardan gelen bülbül seslerinin ve yamaçlarda çalılıklarda yuvalarında nediren öten üveyklerin sesinden başka ses duyulmazdı. Bir de yarım saatte bir vadinin göğünde birkaç gaak sesi duyulurdu. Bu kargalar öyle yetenekli idiler ki, Türkiye nüfusunun Yüzde Doksanından daha iyi fıstık yerlerdi. Onlarla ancak bir Antepli yarışabilir. Sabah saatlerinde uzaktan gelen davar çan sesleri de olmazdı bu saatte. Çünkü çobanlar sürülerini alıp köye doğru çekilip gitmişlerdi.Arada bir tanımlayamadığımız garip sesler de duyar korkardık.Sıcaklık, korku,ürperti içinde yorgunluğumuzu biraz gidermeye çalışırdık. Fakat hep tetikte kalırdık. İkindi zamanı dereye gölge düşerdi. Sıcaklık açısından biraz rahatlardık. Eğer dinlenmiş isek çalışma için iyi vakit olurdu. Hava kararmadan Büyükdere Vadisi ‘nden çıkmak zorundaydık. Korkutucu olmasının ötesinde kayalaıklardan çalılıklardan yolumuzu gündüz bile zor buluyorduk. Ayrıca gece yabani hayvanlardan tilki, çakal çok zararlı olmasa da bir de yılanlar dışarı çıkmaya başlıyordu geceleri. Bacağından bir ısırdıklarında onların zehiri adamı hemen öldürürdü.
Devam edecek
NAFİ ÇAĞLAR MAHMATLI
12 Ekim 2025 /İstanbul