Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Kıpkırmızı
Kıpkırmızı
VİP ÜYE

Dönüşsüz

Yorum

Dönüşsüz

( 1 kişi )

0

Yorum

7

Beğeni

5,0

Puan

431

Okunma

Dönüşsüz

Dönüşsüz

Her sabah birilerinin daha önce gördüğü düşleri yüklenmiş bir tasarı gibi uyanıyorum.

Aramızda gerçekler var, farklı hikâyelere ait olan. Cümleleri yan yana getirsek bile bizi birleştirmeyecek şeyler var. Bazen o çok beklediğin şey olmayınca, bundan sonra ne olursa olsun, seni hiç ilgilendirmiyor gibi oluyor artık. Bu hikâye bile bizi ilgilendirmiyor, kendi içinde donup kaldı, buzlandı, taşlandı ya da başka denizlere aktı gitti ama burası hiç mühim değil.

Yalnızca benimsediğin bir dünyada olmak, kafesini tanımak, dahası buna alışmak. Kafesin dışındaki hayatı yok saymak. Her şeyi olduğu gibi anlatacağım diye, bazı harfleri yutmuş, birazını da evde unutmuşum sana gelirken. Yanlış anlaşılmaya ben böyle hazırlandım işte, doğrusunu söylemek gerekirse dünden razıydım, düşünsene sen bir de her şeyi dosdoğru anlayacaksın. Aklını kaçırırdı insan. Kelimelerin yetememesi değil, asıl bazı hikâyelerin eksikliğiydi içimdeki yangını savuran, kül gibi bir şey olurduk hikâyemizdeki uzantılar birleşseydi, yaşanır, tükenir, biterdi, kolayca, kimse nefes almak için bu kadar uğraşmazdı. Çağrıldıkça sana kendimi tutamadım, tanıyamadım, adımdaki boşluktan, bir yol bulur giderim zannettim, çıkılamaz olduğunu unutup bu dünyanın, bu yolun, ancak düşülebilir, yuvarlanılabilir olduğunu umursamadan… Yazdığım her şey çirkin bir gölge gibi düşerken üzerime, yetememek, sende çoğaldıkça içime sol yanımdan çarpan. Birbirini unutamayan harfler var hâlâ bu şehirlerde, yine de tamamlanmış sayıyorum bu hikâyeyi, çocuk saydım anlamayışlarımı. Tam olabilmiş olsaydık, bu kadar ayak izi olmazdı, yollar gidişlere kapalı olur, sadece parmak izleri olurdu. Buradan anladığımı say, içime sorma, içimin bilmediğine inandı aklım ne zamandır. Daha iyi sloganım yoktu ellerinden başka, hangi örgüte mensuplardı bilmeden, neye dokunduklarını görmeden, neyi sevdiklerini umursamadan. Ellerimi tuttuğunda nasıl da saftı zaman, en az bırakıldığındaki masumiyet kadar.

Sessizliğinde gizli kalan o yorgunluk artık hiçbir şey anlatmıyordu. Ölümünün yorgunluğu vardı omuzlarında, bu da gayet yeterli bir nedendi gitmek için. Kendini anlatamadığından şu zamanda, uğurlama vaktin gelmişti belki de çoktan, kendini kapılardan, camlardan ve sokaklardan. Tüm kapıları itinayla itip, kendi ardından kendini, bundan sonra olabilecekler ya da olmayacaklarla uzaktan ve yakından, içinden ya da dışından hiçbir ilginin olmadığının açık ve net bir biçimde, biçimlenirken yokluğunda, incinmelerini dindirecek yer de bulamadığından, hem hayat biricikti en az herkesinki kadar… Birkaç hayat varmış da yeniden gelecekmişiz gibi bunca hırpalanmaya gerek var mıydı? Herkesin kendine soramadığı sorular birikiyordu sanki zihnimde ya cevaplarım yoktu ya da gerçekten sorular cevaplara göre orantısızdı. Olduramadığım her durumun, neticesi yoluma taş koyuyordu. Taşları ezemiyordum… Şu aslı, astarı olmayan, sentetik harikalar diyarınız... Nemli bir depresyondan içime fırt diye çektiğim, tek hamleyle yutkunduğum, tanıdık ama çabuk sızan rutubetli ve azap dolu bir şeydi yaşamak; eskimiş, kekremsi ve köhnemiş. Geriye yanına yaklaşılamayacak kadar sızı dolu bir çürümüşlük kalmıştı, o an, zamanın içinde bir yerde artık koktuğunu bilmiyordu, an kokmuştu kendi içinde, haberi yoktu, yaşamın içine karışınca kokuşmuşluğu fark edilmeyecek, yaşadığını zannedecekti, durduğu yerde çürürken.

Adımda şapka koyabileceğim bir harf yok, o yüzden kelimelerimin üstü açık hep. Bir ara devrik cümleleri seviyordum, onca anlamsızlıklarına rağmen bir anlam bulmaya çalışıyor, anlamı yoksa da mana yakıştırıyordum. İçi boş neyi bulsam böyle yapardım, belki senin de için bu kadar boştu, tıpkı o devrik cümlelerdeki gibi. Anlam bulup, yerleştirmek bana kalmıştı sanki, üzerime elzemmiş gibi. Bunca vasatlığın içinde, gizli bir anlam yakalamaya çalışacak kadar saçma şekilde umutluydum. Çok yoruldum sonra, içimdekilerle birlikte.

Bir zaman geldi sonra. Şiirimin ortasından geçen ahlar bıçak gibi kesti şiiri, bir tarafı bilinmez bir diyara, tüm kaybolmayı bekleyenlerin istediği yere, diğer tarafı da düştü, ustura gibi kesti harfleri, şimdi kimse şiirden anlamıyorsa belki de bundandır, geriye kalan şu anlamsız sayıklamalar, kelimeler hiçbir anlama gelmiyor artık, bir hikâye etmediği gibi… Eski kelimelerden konuşuyor gibiyiz, birbirimizi anlayamayacağımızın en yalın kanıtı bu. Böyle bağlandım manasızlığa, içindeymişim gibi, içindeymişim gibi oldu, bileklerimizi kesip, kanı birbirimizin kanına karıştırmak gibi bir bağ. Yollar istedim, ruhumla birleşen yollar, burnunun dikine giden yollar, sonsuzluğa uzanan yolculuklar. Kalpleri olmadan nereye varabilirdi insanlar? Hayaletleri atabilsem bir sonraki istasyonda ve peşimden gelmeseler artık… Korktuğumdan değil de, hoş görsünler ama taşıyamayışımdan, ben onları uzun zamandır hoş karşılayamıyorum çünkü. Her hayalet kendi içinde bir hikâyeye sahipse zaten, başını, kalbini, omzunu, ellerini alıp gitsin bilemediğim yollardan. O zaman belki bilinir olur her şey, görünür olur, yoksa kilometrelerce uzanan yollar neye yarar? Bu kadarcık aklımla ve çokça sızıyla nereye gidebilirim? Varmak neresidir nasıl bileyim…

Ne çok seviyoruz bol siyahlı şiirleri, üzerimize bol gelen elbiseler gibi, içimizi saklıyoruz belki her bir mısraının içine, yoka bu keder yiyip, bitirmez miydi insanın içini? Hak verdiğim şeyler var, boyumu bir nehir gibi aşan özlemlerle, yoluma gidemez oluyorum ayaklarıma dolanan kapkara mecburiyetler. Uyuttum içimde, unutmaya çalıştığım ne varsa, iyilikleri, yapmacık melek yüzleri ve kapkara kalpleriyle derin ve uzun bir uykuya bıraktım hepsini. Bende kalmasın, gidecekse giden, zamanın acımasızca parçaladığı yanımı sana bıraksam, içimi tutan şeylerin baygınlığıyla, elimi tutan kalemin bırakmamasıyla, dilimin tutulması ve gözlerimde kaybolan sözcüklerle anlatamamak, kederin garip bir oyunu bu. Gittiğimde kış olacaktı, hiç kış bırakmadım henüz sana, hissedecek başka da bir şey bırakmadığım gibi, simsiyah bir anın içinde, bir daha hiç, tüm hissedilemeyeceklerle beraber bilinmezliğin zehrini tattık, tadı siyahtı ve bu başka bir hiçti. Parçalandık ama bölünmedik, bu da ölmek gibi bir şeydi, zehri atamayınca, hasarlı bölgeden kurtulamayınca, hastalıklı o yaradan kurtulamayınca. Reddedemeyeceğim şeyler vardı içimde, onaramayacağım kıpkırmızı kesikler, baktıkça iyileşmiyor, ilgilenmeyince büyüyordu. Kendimi içimden atmama ramak kalmıştı, kalbimin bir hayali daha kaldıracak durumu yoktu çünkü renkler değişmiyordu, kesikler geçmiyordu, anlayamadığım şeyleri anlamamakta ısrarlıydı aklım çünkü aklımın da içi almıyordu. Kimsenin yardımı olmadan kendimi yakabilecek kadar kıvılcım birikmişti içimde, dokunulmazlığım bundandı, bunca yağmurlu gözyaşına rağmen içim yangın yeriydi, her katlanamadığımda hatıralarımı içine attığım, küllenmesini beklediğim ve izlediğim, bir sonraki dayanılmaz buhranıma kadar, içimdeki bu hançer tetikte bekleyecekti, tehdit gibi.

Üstelik günler geçmeye devam ederken, bizli ya da bizsiz, senli ya da sensiz ya da bensiz.


10.10.2025 16:00
Nevin Akbulut

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Dönüşsüz Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Dönüşsüz yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Dönüşsüz yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL