0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
122
Okunma
BAĞ FISTIK ZEYTİN SULAMA
20 Haziran 2025 Cuma günü karneleri dağıttıktan
21 Haziran 2025 Ct. TYT sınavı Gazeteciler Cemiyeti Ortaokulu
22 Haziran 2025 Pazar ; AYT sınavı Marmara Kız İmam Hatip Lisesi
25 -27 Haziran 2025 Ç.- Cuma İTÜ de 5G Bilim Çalıştayı
28 Haziran 2025 Ct. Şişli Perpa şiir dinletisi Kerbela’dır Bir Beladır şiirimi okudum.
29 Haziran 2025 Pazar Beylükdüzü’nde ; Beylicium’da şiir dinletilerine katıldım ve ben de şiir sunumlarımı yaptım
30 Haziran 2025 Pt. 19.00 ;
19.00 ; Daha fazla zaman geçirmeden pazartesi ikindi Gaziantep’e yola çıktım. Pazartesi Gaziantep’e indim. Aklım hep köydeydi ve 200 tanesini yarıyıl 100 tanesini de ramazan bayramı tatilinde diktiğimiz zeytinlerde idi.Hemen arazi komşumu aradım ve geleceğimi haber verdim. Kışın aldığımız su kaplarını (su depolarını) doldurmasını rica ettim.
2 Temmuz 2025 Çarşamba ; Sabah Güneş doğduktan biraz sonra tarlaya ulaştım ve arazi komşum Ahmet Beye suyu açmasını söyledim. Suyu açtı ve yanıma geldi. Yanımda Orhan ağabeyim de vardı. Arazi komşum Ahmet bey çok eski arkadaşımdı. Bizim güney komşu köyümüz Oğurca’dandı. Bir arazi satın alıp bizim köyün 2 km. güneyine fısıkların içine ev yaptırmıştı. Güzel tesadüf ki, benim arazi komşum olmuştu. Tarlaya kuyu açtırmıştı. Onu da Güneş paneli ile çalıştırıyordu. Güneş paneli Gün doğumunda çalışmaya başlıyordu ve Gün batımında kendiliğinden duruyordu. Önce ben bizim diktiğimiz zeytin fidanlarını iyice gezdim. Komşum Üçte İkilik bölümü daha önce sulamış fakat kalan kısmı sulayamamıştı. Yani yaklaşık 100 fidanın acil suya ihtiyacı vardı. Hele yaklaşık 7-8 tanesi vardı ki, fidanların canına son anda yetişmiştik. Sararmaya başlamışlardı. Güneydoğu yarı kurak iklime sahipti. Yeni dikilen fidanlar en az ilk Üç yıl yaz mevsiminde ayda iki kez sulanmazsa kururdu. Kaçarı yoktu. O kadar emek ve masraf boşa giderdi. En önemlisi de güzel bir zeytinlik ya da fıstıklık için kurduğumuz düşler boşa giderdi. Bugün ikindi saatine kadar bu sulama işi bitmeliydi. Yani zamanı iyi kullanmamız gerekiyordu. Önce kalın hortumları bir güzel yaydık tarlaya. Bir tane de ince hortum vardı. Onu da daha alt taraftaki su kabına taktık. Su gelmeye başladı. Orhan ağabey kazmayla fidanların dibini açıyordu. Yani suyun etrafa dağılmaması için fidanın kökü etrafında toprağı biraz çukur tutarak dış tarafı da çembersel şekilde yükseltiyordu. Ben de hortumu zeytin fidanlarının dibine götürüp başında bekliyordum. Su gölet haline gelip, taşmaya başladığı andan hemen diğer fidanın dibine götürüyordum. 2.fidan dibi de göletleninceye kadar 1.fidanın suyunun çekildiğini, toprağın suyu soğurduğunu görüyordum ve geri dönüyordum. Öğleye kadar İki ileri Bir geri şeklinde bu böyle devam etti.Toprak öyle susamıştı ki suya doymuyordu. Zaten İki yıldır ülkemiz hatta gezegenimiz gibi bizim oralar da kurak gidiyordu. Ben böyle uğraşırken Orhan ağabey fidanların yarısından çoğunun dibini sulamaya hazır duruma getirmişti.Öğle olduğunda hava sıcaklığı 38 selsiyüs dereceye ulaşmıştı. Biz de aşırı sıcaklamıştık. Arada su içip geliyorduk. Fakat bizi tutmuyordu. Tarlanın hemen kenarında çok acı badem ağacı vardı. Bu ağaçlar bodur halindeydi. Gölgeleri çok koyu olmasa da fena değildi. Fakat öğleye doğru gölgeleri kısalmıştı. Dipleri otlu ve dikenliydi. Zaten ağacın kendisi de dikenliydi. Birisinin gölgesine ikimiz sığmayacağımızdan her birimiz birinin dibine gidip oturuyorduk. 10 dakika kadar durup biraz kendimize geldiğimizde tekrar kalkıyorduk.Çünkü zamanla yarışıyorduk. Bu arada bir yandan da küçük yani ince hortumu da açmıştık. İki su kabından İki hortumdan İki yerden İkimiz sulamaya devam ediyorduk. Arazi komşum etrafı kolaçan edip, sulama düzenini oluşturduktan sonra gitmişti. Bir baktık ki, elinde 1 litrelik su şişesiyle geliyordu. Bizim yanımızda yeteri kadar su vardı. Ancak bir saat içinde ılık, İki saat içinde sıcak oluyordu. Komşumuz buzdolabından su getirmişti. Onun bu dağlık yerde evinin olması bizim için büyük şans olmuştu. Köyümüz Gaziantep’in 45 kilometre kuzeyinde yer almaktadır. Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesine sınır köyüdür. Pazarcık’ın 27 km. güneydoğusundadır. Gaziantep’in Yavuzeli ilçesinin 13 km. batısındadır. Ovalığın bitip dağlığın başladığı geçiş yerindedir. Dört yol ağzındadır.Derelik, vadilik, kayalık, bazalt kara taşlık ve düzlük her coğrafi şekil var köyümüzde. Adı ; Karayusuflu’dur. Köyü kuran oba beyinin adını almışmış. Biz de o soydan geliyormuşuz. Onun için köyümüze ve arazilerimize sahip çıkmayı kendimize daha doğrusu atalarımıza borç biliyorduk. Fakat son zamanlarda arazilerini satanlar olması bizi üzmektedir. Bazı köylüler kim olduğunu bilmedikleri yabancılara satmışlar. Onlara çok kızmıştım ve yanlış yaptıklarını söylemiştim. Onlar da bana gücenmişlerdi. Şimdilerde sadece selamlaşıyoruz. Bizim tarla da köyün 2.5 km güneyinde yer almaktadır. Benim çocukluğumun geçtiği Çoban Galası dediğimiz yerdedir.Bu gala ak taşlardan yapılmıştı. Alta tarafı İki metre çapında, üste doğru gittikçe daralan silindir şeklindeydi. Çobanlar bu galanın üstüne çıkar sürüyü seyrederlerdi. Çocukluğumda ben de çok çıkmıştım. Şimdilerde o gala epeyce dağılmış. Bizim ağzımızla uçurmuşlar yani yıkmışlar. Fakat yeri belli. Tarlanın zemininin çoğu yeri köklü ak ve sağlam kayalardan oluşmaktadır. Metrelerce derinliklere kadar inen ve Onlar’ca metre genişliğinde tek parça kayalık olan yerler çok bu arazide. Dünya’da depreme en dayanıklı zemindir. Zaten ben de emekli olunca oraya bir kaya üstüne dağ evi /bağ evi yaptıracağım. Bitki örtüsü meşegillerden palamut (pelit), mazı, zindiyan, acı payam (yabani badem), yaban kirazı,yaban hayırı (dağ inciri), alıç,menengiç,fıstık vb. den oluşmaktadır. Bizim köylüler çok iyi aşıcıdırlar. Acı payama, erik, armut vb. aşılayarak evcilleştirmektirler. Menegiçi aşılayıp fıstık yapmaktayız. Ben de yarma aşısını bilirim. Lise ve yükseköğretim zamanlarımda aşı yapardım. Fena da tutmazdı. Bizim oraların fıstığı küçük, yağlı ve çok lezzetlidir. Çevre köyler içinde bizim köy fıstıkçı köy olarak bilinir. Yukarıdaki su kabında su tükenmişti. Aşağıdakinde ise biraz azalmıştı. Ahmet bey bize hadi gelin seslendi. Biz de hortumları su kaplarına ayrı ayrı takarak ayrıldık. Tarlaya köyden batıdan arazi yolundan gelince sağda büyük bir fıstık ağacı vardır. Gölgesi de iyidir. Ancak bazı yerleri alaca gölgedir yani Güneş ışığı geçmektdir. Orhan ağabey oraları dal ile basırınca çok güzel gölgesi oldu. Altı sürülmüş güzel topraktır. Oraya toprağın üzerine oturuyoruz. Hemen yanına toprak üstüne taşlardan bir ocak yaptık. Ateş kaydık. Etrafta kuru odun çoktur. Çabuk köz oldu. Közlerin içine patates, domates, yeşil biber ve soğan attık. Bu arada biz onların pişmesini beklerken közün bir kenarına da çaydanlığı koyduk. Közlemeler pişince çıkardık, soyduk hazırladık. Her birimiz yarımşar somun aldık. İkiye yardık. İçine közlemelerden doldurduk. Gaziantepli olduğumuz için doğal olarak dürüm yaptık. Dürümün sıcak kara toprağa akıtarak yedik. Bir güzel karnımızı doyurduktan sonra közde yaptığımız çayı içtik. Öğle sıcağı basınca da kendimizden geçtik. Her birimiz olduğumuz yere devrildik. Biraz uyukladık. Yarım saat sonra kendimize geldik. Fakat yerimizden doğrulamadık. Bir yarım saat daha geçince kendimizi iyi hissettik ve kalktık.
Fidanların yanına giderek işe koyulduk. Saat 14.00 sularıydı. Yaklaşık Üç saatlik süremiz vardı. Zamanı çok iyi kullanmamız gerekiyordu. Orhan ağabey kısa sürede fidanların dibini açmayı tamamladı ve bana yardıma geldi. O kalın hortumla sulama yaparken ben de ince horumla sulama yapıyordum. İnce hortum ile önce iki kovayı dolduruyordum. Hortumu mevcut fidanın dibine bırakıyordum. Ben de hortumun yetişmeyeceği yerlerdeki fidanların dibine elimdeki kovadaki suyu döküp geri dönüyordum. Ben gelinceye kadar mevcut fidanın dibi göllenmiş oluyordu. Hortumu diğer fidanın dibine götürüyordum. Orada aynı işlemi yapıyordum. Böylece aynı anda iki fidan sulamaya çalışıyordum. Bu şekilde az zamanda çok fidan sulamaya sağlamaya çalışıyorduk. Hatta üç fidan suluyorduk. Kalın hortumun yetişeceği fidanlar bitince Orhan ağabey de benim gibi yapmaya başladı. Saate baktım 16.50 idi. Orhan ağabeye sordum. Su ne zaman kesilir. Bana saat 5’te diye yanıt verdi. Sulanmadık İki zeytin kaldı, acele etmemiz gerek dedim. Sulama bitti ve Bir dakika geçmeden su kesildi. Zaman ayarlamamız ve işi bitirmemiz müthişti. Biraz nefeslenelim dedik. Kendimize geldikten sonra kalktık. Ben hızlı bir şekilde zeytinlerin dibini toprakla kapatmaya başladım. Ertesi gün ıslak yere Güneş vurduğunda toprağı çatlatırdı. Toprak sertleşirdi. Sulama yarar yerine zarar verirdi. Yani sulanan yerin Güneş görmemesi gerekiyordu. Bu nedenle fidan köklerine kenardaki topraklardan atılması gerekiyordu. Bir saat içinde taprak atma işini de bitirmiştik. Sıcağın etkisi gitmişti. Çünkü Güneş devrilmişti.Dağın gölgesi taşrayı kaplamıştı. Fakat biz çok yorulmuştu. Köye yürüyerek ulaşacak dermanımız kalmamıştı. Sağ olsun arazi komşumuz Ahmet bey bizi arabasıyla köye bıraktı. Sulamanın üzerinden İki gün geçtikten sonra fidanların dibinin kazmalanması gerekiyordu.
5 Temmuz 2025 Cumartesi ; Araban ilçesi Hasanoğlu köyünde Çepni Fed. yeri açılışı
9 Temmuz 2025 Çarşamba ; Tilki Kayası’nda fidanları 2.kez suluyoruz.
12 Temmuz 2025 Cumartesi ; Kuvvacı arkadaşlarla Kavaklık’ta
14-18 Temmuz 2025 Pt.-Cuma ; Silfke Taşucu
Bana Mersin Silifke’de Abide soru hazırlama görevi çıkmıştı. Ben oraya gittim. Bu nedenle kazmalama işine katılamadım. Taşucu Öğretmenevinde görevim Beş gün sürdü. Gaziantep’e döner dönmez tarlaya gittim. İlk önce, daha önceden sararmış olarak gördüğümüz zeytin fidanlarına baktım. Çoğunun renginde yeşile çalan bir görüntü görünce çok sevindim. Sararmaya başlamış solmak üzereyken yetişmiştik o fidanlara. Büyük bir huzur duyudum içimde. Bir ay içinde tekrar sulamamız gerekiyordu.
22 Temmuz 2025 Salı ; Suladığımız zeytin fidanlarını inceledim.
25 Temmuz 2025 Cuma ;
günü Kuyubaşı adlı tarladayım. Bu tarlanın diğer adı Çağşek’tir. Köyden 150 metre kadar batıda içinde zeytin ve sakız (fıstık fidanı) dikili tarladır. Atamdan anama, anamdan bana kalan bu tarlaya 2016 yılından beri belli aralıklarla dikim yapıyoruz. İki yıldır sakız fidanlarına fıstık aşısı yapıyoruz. Ben de Mayıs – Haziran aylarında yapılmış aşıların ne oranda tuttuğuna ve etrafındaki fazladan çıkan filizlere bakıyorum. Aşının ( kalemin) gücünü paylaştığı için onları elimle koparıyorum. Biraz kalınlaşmış olanları da bağ makası ile kesiyorum. Öğle olunca Cuma namazına gideyim dedim. Camide imam yoktu. Camide kimse de yoktu. Meğer köylüler biliyorlarmış. Dağ köyünden Gemrik’ten bir yakınım da Cuma namazına gelmişti. Onun traktörüyle başka komşu köylerden Aşağı Tandırcık’a gittik.Bu köy anamın babasının köyüdür. Hepsi ondan töremiştir. Ucu ucuna yetiştik. Namaz sonrası cami bahçesinde aşure yedik. Yakınlarımızla biraz süre sohbet ettik ve köyümüze döndük. Ben biraz dinlendikten sora tarlaya tekrar gittim. Gün boyunca tarlada çalıştım. İşi bitiremedim.
Akşam olunca değişiklik olsun diye tarlada kaldım.
1 Ağustos 2025 Cuma ; Hacı Ömer Suluğu için Şehitkamil belediyesine dilekçe verdim.
2 Ağustos 2025 Cumartesi günüydü. Fidanları 3.kez suluyoruz. ,
Bu sefer yanımızda Orhan ağabey yanında oğlu (yeğenim) Eyüp’te vardı. O bize semaverde közde çay yapacaktı ve öğle yemeği hazırlayacaktı. Ateşe közleme de atacaktı. Sadece büyük hortuma çalı veya kaya atlatırken yardım istiyordum. Gelip yardım edip geri gidiyordu. Büyük fıstık ağacının dibini mesken tutmuştu. Hemen kenarındaki ocağa ateş yakmıştı. O işini yapadursun biz de sulamaya devam ediyorduk. Bu gün hava yine çok sıcaktı. Saatte bir acı payamların dibine gidip çömeliyordum. Kafamı dalın gölgesinde tutuyordum. Bazen bir kertenkele yavrusu bacağıma sürtünerek kaçıp gidiyordu, bazen çekirge üstüme sıçrıyordu. Ben yılan olmadığına şükrediyordum. Bu arada boş durmuyordum. Çok küçük olsa da kurumuş acı payamları dalından koparıyor taşla kırıp küçüçük içini ağzıma atıyordum. Bu sefer de susuyordum. Hemen su içiyordum. Rençberliğin ne kadar zor olduğunu bir kere daha hissediyordum. Bu arada dağda yerimizi öğrenip bizi ziyarete gelenlerle toprak üstüne oturup çayımızı içtik. Ben ayakkabılarımı çıkardım sürgün toprağın içine yalın ayaklarımı gömdüm. Vücutumun gerilimini iyice toprakladım. Yani elektronları toprağa aktardım. Sinir yükümü yere boşalttım. Biraz rahatladım. Ağacın dibine toprağın üstüne serildim yattım. Arkadaşlardan hoş görmelerini istedim. İstanbul’da bu imkanı bulamadığı söyledim. Onlar da güldüler bana. Hiç aldırmadım. Ben toprağın tadını çıkarmaya çalıştım. Neredeyse bir at gibi belendim. Sağım solum toprak, ot doldu. Böylece yine öğle oldu. Közlemeler de iyice soldu. Yedik, doyduk. İşe koyulduk. Zar zor olsa da ikindi zamanı sular kesilmeden sulama işini bitirdik. Zamanı yine iyi değerlendirdik. İki gün sonra Orhan ağabey kazmalayacaktı. Çünkü ben o gün şehirde arkadaşlarla görüşecektim.
4 Ağustos 2025 Pazartesi ; Dilara Şen Gaziantep Hukuk Fakültresini kazanmış
5 Ağustos 2025 Salı ; Hemşehri dernekleri festivali
6 Ağustos 2025 Çarşamba ; Kuvvacılar Topluluğu Şelalepark
7 Ağustos 2025 Perşembe ; Büyük Ev için zemin haritası
10 Ağustos 2025 Pazar ; Memik Kiya torunları yemeği
15 Ağustos 2025 Cuma ;
17 Ağustos 2025 Pazar ; Kımız günleri
18 Ağustos 2025 Pazartesi ; Teyzemin toruynu vefat etti. Celal
23 Ağustos 2025 Cumartesi ; Tilki Kayası denilen fıstık tarlasında fıstık sıyırmak için toplandık. Bu bölgeye Büyükdere mevkide denilmktedir. Bağ, inzcir zeytin fidanları dikmiş olduğumuz yerin yakınında yer almaktadır. Üstten genel görünüşü düzlük olmasına rağmen, ayrıntıda tarla, fıstık ağaçları ve meşegiller, taşlık ve kayalık bir zemini vardır. Tarlanın sınırından biraz güneye gidildiğinde Büyükdere Vadisinin uçurumunun kenarına varılır. Burası aşağı doğu dik kayalıktan oluşmaktadır. Yaklaşık 100 metre derinliğe sahiptir. Dere kenarında üstten görünmeyen bir ev büyüklüğünde bir mağara vardır. Biz çocuklar burada oğlak yayarken, kayalığın yüzeyinden yukarı ilk çıkacak diye yarışma başlatırdık. Kayalık sarp olmasına rağmen hepimiz de tepeye çıkmayı başarırdık. Ben de iyi tırmananlar arasında olurdum. Mağara sadece bu tarafta yoktu. Derenin karşı tarafında yüksek ve bıçakla dümdüz kesilmiş gibi duran kayalığın içinde iki mağara vardı. Birisi kilometrelerce uzaktan görüşlmekteydi. Buna Çetinkaya Mağarası denilmekteydi. Bu mağara batı taraftaydı. Bir de doğu tarafta düzlüğe doğru gidildikçe dere kenarına ve tarlalara yaklaşıldıkça bir oda büyüklüğünde bir mağara vardı.Buna da Bireli Mağara derdik. Dere yatağı çok genişti. Dikensiz, küçük düz yapraklı bir bitki türü olan çok sık bir şekilde bodur hayıt bitkisi vardı. O kadar sıktı ki, dere karşısına geçmek için arasından zorla sıkışarak kendimize yol açıyorduk. Vadi yamaçları iç içe girmiş palamut, zindiyan, tesbi, yaban kirazı, yaban armudu, yaban inciri, acı payam, alıç, menengiç vb. mevcuttu. Dere kenarlarında sürülebilir yerlerde atalarım tarafından aşılanmış ve korunmuş fıstık ağaçları sıralanmaktaydı.
Orhan ağabey, oğlu Eyüp ve ben Tilki Kayası tarlasının içine geldik. Hazırlıklarımızı yaptık.
Çeltikli olarak Sekiz torba fıstık geldi. Onu sergiye koyduk. Bu günden sonra ben yavaş yavaş İstanbul’a dönüş hazırlıklarına başladım. Her Gaziantepli’nin yaptığı gibi. Antep peyniri (Mahmatlı türü), bazı kurutluklar, domates ve biber salçaları hazırlattım. Antep tarhanasını da Kasım ara tatilinde almaya karar verdim. 28 Ağustos 2025 Perşembe günü 18.30’da Gaziantep’ten hareket ettim. Ertesi gün 08.15’te Esenler – Bayrampaşa otogarına ve 09.59’da Küçükçekmece’de evime ulaştım. Bu yaz tatilini de böyle değerlendirmiş oldum.
Çağşek, bağ makası, kalemler…..
Tilki Kayası fıstık toplama ayrıntıları …..
27 Ağustos 2025 Çarşamba ; Lise arkadaşlarımla bir araya geldik.
Devam edecek….
NAFİ ÇAĞLAR MAHMATLI
30 Ağustos 2025 / Karayusuflu
5.0
100% (1)