2
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
308
Okunma
1
Yaşıtlarıma göre biraz daha iri olsam da küçücüktüm, anneme sordum, “Anne ben nasıl oldum?” Baktı şöyle bir, “Seni denizden aldık yavrum” dedi. Onu biliyordum; bir keresinde babamla kıyısında çadır kurmuştuk, demişti ki babam, elindeki ucuna ince bir ip bağlanmış sopayı ona doğru savururken, “Deniz bu işte, içinde balıklar yaşar” derken az önce fırlattığı oltanın ucundakine garip garip bakarken daha kısık bir sesle eklemişti, “yer yer ayakkabı yaşam izlerine de rastlanabiliyor tabi.” Günlerce düşündüm. Madem denizden almışlar beni, ben özümde ya balıktım ya da ayakkabı. Balıkları da görmüştüm ayakkabıları da. Balıklar kendiliğinden kımıldıyordu, ayakkabılar birinin yardımı olmadan asla. O zaman ben ayakkabı değil balık olmalıydım. O zaman suda yaşayabilirdim. Bir anda fırladım yerimden bahçedeki kuyuya koştum. Kuyunun yanında su doluydu kova. Soktum kafamı. Nefes nefese çıkardım. Daha büyük bir yer bulmalıydım. Hemen ilerde bir göl vardı, koşa koşa gittim attım kendimi. Çıktığımda saçlarımdan, giysilerimden sular damlıyordu. Hay dedim kovaya da göle de... Hiçbiri bir deniz etmiyordu. Koşarak, zaman zaman takılıp düşerek, tekrar koşarak yarım saat mesafedeydi deniz. Koştum koştum, onu uzaktan görebiliyordum artık. Bana göz kırpıyor, dudaklarından ismim fısıldanıyordu. Kollarını açmış beni bekliyordu. Hızlandıkça hızlanıyordum, artık düşmüyordum. Yamaçtan kendimi tuzlu suyuna attım. Denizde hayat vardı.
2
Yaşım yine bu yaş da sanki boyca bir hayli kısalmışım. Yorganı kafama çekiyorum ki Alis gelsin. Işığı sevmez Alis, karanlıkta ve ancak bir çocuğun hayali aydınlığında yaşar. O sırada zil değil ziller çalıyor. Tüm kablolarını söküp atmamış mıydım ben bu dengesiz şeyin? Kapı açmak gibi bir huyum yoktur ama bir kere açmış bulunuyorum; karşımda iki dev tavşan... Sadece dev değil iki kaba tavşan, davetsiz içeri giriveriyorlar, "Sen rahatına bak" diyor biri, "biz şu köşeye kıvrılır takılırız." "Eyvallah" diyorum, yorganı kafama tam çekiyorum, beni dürten bir el, "Kalk" diyor, "kalk bi çay koy bize." Şerefsiz tavşan! Bir de sevimli bir de sevimli... Küçük bedenimi yataktan aşağı bırakıyorum, ocağa çayı koyuyorum. Döndüğümde tavşanlar yok. Kendimi tekrar yatağa atıyorum, yok yok o yorgan benim kafamı örtemeyecek, anlaşıldı, "Çaylar noldu lan" diye bir ses geliyor dışarıdan; balkona çıkıyorum. Komşunun evi kaybolmuş yerinde yemyeşil bir bahçe, bahçede iki tavşan okey oynuyor. Sonrası karışık.
3
Rüyamda(tabii ki rüyada bunlar bu şekilde olmuyor; eksik parçaları uydurarak anlatıyorum) Şimdi parantez dışında ne anlatıyordum ben? Rüyamda orta dünyadayım. Bir tanıdıkla telefonda konuşuyorum. İkimiz de insanız. "Hemen buraya gelmen lazım" diyor bana. Tedirgin oluyorum. "Hemen mi, geleyim mi, dışarısını görmüyor musun sen?" Dışarıda acımasız bir savaş başlamış. Saruman çoğalmış, orklarla dehşet saçıyor. Şiddetli fırtınaya, yağmura, şimşeğe aldırmadan sarumanlar sarumanları, orklar orkları katlediyor. Neler olduğunun farkında olduğunu, hemen oraya gelmem gerektiğini söylüyor inatla. "Telefon et Gandalf’a o yolunu bulur, seni getirir buraya." O sırada yağmur gandalf olmuş yağıyor. Bir sürü ejderha bir sürü gandalfı yere bırakıyor. Bizimki öfkeleniyor, "İki hobbit al yanına gel bir şekilde, gelmen lazım." O an bir hobbit sesleniyor, "Şaraplar noldu lan bizim, tazele şunları." Keyifleri yerinde; oturmuş kağıt oynuyorlar. Tutup onları pencereden atmak için onlara yöneliyorum. "O düşündüğünü sakın yapma" diyor telefondaki, "sakın yapma." Vazgeçiyorum. Telefondaki, bir büyü denemesi yaparken birini öküze çevirdiğinden bahsediyor. "Bırak kalsın öyle" diyorum. Onu acilen dönüştürmemiz gerektiğini söylüyor. Sonunda ısrarlarına dayanamıyorum, hobbitlerle yola koyuluyorum.
4
Yeni hayatım hızlı başladı. Duvara toslamayı mı beklemeliyim toslamadan durmalı mıyım bilemiyorum. Şimdilik bu hız bana çekici geliyor. Ama lanetli bu; tüm o ışıklar, bu büyü... Aldatmaca. Ama özlediğim şeyler... Gecenin bir bölümünü yine blues barda geçirdim. Bara girdiğimizde yaşlı bir kadın dans ediyordu. Herkes içkisini söyledi. Grup sahneye çıktı. Yaşlı kadın hiç durmadan dans ediyordu. Bir ara herkes sarhoş oldu. Ben ayık. Gruba katıldılar, şarkılara eşlik ettiler. Yaşlı kadın hâlâ dans ediyordu. Aramızdan ayrılanlar oldu, yeni gelenler oldu. Sonra bara o genç kadın dans ederek girdi. Herkesle dans ediyordu, bazı kadınlara bilerek çarpıyordu. Bir ara döndü döndü benim üstüme üştü. Yaşlı kadınsa durmak bilmiyordu. Kadın geldi kucağıma iyice yerleşti. Selam verdi. O halde muhabbete başladı. En sevdiğim muhabbet mesafesi. Benim aklımdan kaldırıp sahneye doğru fırlatmak geçiyordu. Bana içlerinde en çekici olanın grubun vokalisti olduğunu söyledi. Bu benim barı terk edip, eğlenceye başka yerde devam etmek için beklediğim kişi. Ama sen de iyisin deyip kadın beni öptü. Kendime geldiğimde başımızda iri yarı bir herif dikilmiş bize bakıyordu. Ben ona baktım, o kadına baktı, kadın bana baktı, ben kadına... Bir süre bakıştık. Herif kolunu kaldırdı. O yumruk inecek dedim içimden ve birileri darmadağın olacak. Herif baktı baktı, kusura bakma abi dedi, bu orospu hep böyle. Ağzımdan ilk çıkan olur öyle demek oldu. Bu arada kadın ayağa kalkıp kendini toparladı. Herif, beğendiysen dedi sadece, devamını el hareketiyle anlattı. Sağ ol dedim sevişmiş kadar olduk. Öyle mi dedi herif, sevişmiş kadar olmak bin lira. Ne bin lirası ya? Bin lira vereceksin dedi. Bu irilikte birine hastir lan da diyemiyor ki insan. Sadece öyle bakabiliyor. Sonra gülerek çekip gittiler. Ayık kafayla ne yaşadım ben diye düşünürken, yaşlı kadın dansına devam ediyordu.
5
Onu düşünüyordum. Bir adı var mıydı? Saçmalık! Herkesin, her şeyin bir adı vardır. Onunki neydi acaba? Önemi yok! Ona adını ben verecek, bu ada şiirler yazacak, besteler yapacaktım. Denedim. Aysel, varoluşumun göbek adı… Aysel, kızıl yapraklı kiraz ağacım… Aysel, kedi bakışlı akvaryumum… Aysel, Aysu’nun taşkın hali… Olmuyordu. İsmi değiştirse miydim? Hayır, böyle iyiydi. Gözüm ikide bir telefona kayıyordu, sürekli yanımda olmasına rağmen kontrol edip duruyordum. Arayan yok. Günlerdir onu hayallerimde yaşatıyordum. Bir sahilde birbirimize koşuyorduk, kucaklaşmaya bir metre kadar kala adi bir direk aniden hayalimin ortasında beliriyor, Aysel direğe çarpıp bayılıyordu. Direği bir türlü engelleyemiyordum, olur olmaz yerde olur olmaz şekillerde ortaya çıkıyordu. Hayatımda gördüğüm en şerefsiz direkti bu. Rüyamda, yine bir sahildeydik, birbirimize koşuyorduk, tam kucaklaşacakken kumlarda kara bir delik açılıyor, Aysel içine düşüyordu. Ayakta, öylece deliğe bakıyor, kızın düşüşünü izliyordum. Başka bir rüyamda, eteğini sıyırmış karşımda oturuyordu, bense ona klasik gitarımla Akdeniz Akşamları çalıyordum. Ne var? O istemişse çalarım lan nolcak!
6
Bunu yıllar önce kızın biri kendisine küfredilmesinden, aşağılanmaktan hoşlandığını, evleneceği erkeğin kendisini dövmesini istediğini söylediğinde anlık olarak yazmıştım. Bu yazdığım onu tatmin etmemişti tabii. Şiirde geçen gardıroba çıkıp atlamak, daha 16 yaşımdayken staj yaptığım fabrikadaki bir muhabbetti. Bizim ustalardan biri öğle arasında toplamış milleti yine anlatıyor. Konu yine seks. Türk usulü filan derken milletler arası usullere gidiyor muhabbet. Diyor ki, “Almanlar mesela bizim gibi değil, çıkıp gardıroba birbirlerinin üstlerine atlıyorlar. Birleşme öyle gerçekleşiyor.” Benim saf stajyer arkadaşlar da yiyorlar bunu. O zamanlar internet filan yok. Neyse ki benim ansiklopedi okumuşluğum var da biliyoruz bir şeyler:)) Oha diyorlar nasıl oluyor o. Özel çalışıyorlar buna filan, öyle kolay değil bu işler. Neyse, ertesi gün içlerinden biri kafasında şişlikle gelmişti. Hafif de topallıyordu. Geçmiş olsun dedik. Hiçbir şey sormadık tabii.
Sana
Zamanın ve mekanın anlamsızlaştığı yerden sesleniyorum
Sen
İçimdeki hiçlik üstüne piçlik dürtüm
Sen
Boğa başlı mor menekşem
Sen
Çoğul düşlerimin güçlü halkası
Sen
Potansiyel gönüllü kölem
Tekil put gölgesinde sakallı kedi
Kıt akıl üstü radyasyon
İnsan eriyiği
Hepsini geçtim de geldim
Ve sana sesleniyorum
En masum duygularına kefen giydir
Ve gel
Ya da dur lan bekle
Gaza geldim sana da geliyorum
Ah
En maganda düşlerle dayansam kapına
Ellerimde solgun osuruk çiçekleri
Yüreğimde taş parçası
Mor gözlerle açsan kapıyı
Gülümsesen
Biliyor musun
Ben en çok senin kırık dişlerinin arasındaki boşluğu sevdim
O boşluktan yakalasam seni
Emmeli gömmeli dalsam
Burnundan damlayan kandan yakalasam seni
Şaftı kaymış ağzından yakalasam
Yatağa atsam
Sonra da çıksam gardıroba üstüne atlasam
Kafa göz dalsam
Seni yamultsam
Seni komaya soksam
Ah biliyor musun
Seni vahşi hayvanlar gibi seviyorum
Ve yine biliyor musun
Ben en çok seni böylesine yamultma hayalleri kurdum