1
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
238
Okunma
Bir zamanlar çöpler sokaklardaydı, şimdi ekranlarda. Artık plastik değil, duygular, vicdanlar, ilişkiler çürüyor. “Temiz içerik” etiketiyle paylaşılan her şeyin altında, kirlenmiş niyetler saklı. Hepimiz biraz filtre, biraz yalan, biraz da atığız. Ama öyle ustaca kamufle ediyoruz ki çürümemizi, kimse kokuya aldırmıyor.
Beğeniyle ölçülen sevilmeler, yorumla süslenen dostluklar, emojilerle kurulan bağlar... Duygular piksel oldu, samimiyet “hikâye süresiyle” sınırlı. Gülüşler dondurulmuş karelerde, mutluluklar algoritmaya teslim. En çok kimin parladığı değil, kimin daha iyi rol yaptığı konuşuluyor.
Bir fotoğraf koyuyoruz, altına “şükür” yazıyoruz. Ama içimizde ne minnet var ne huzur. Sadece görünürlük. Çünkü görünmez olmak artık yok sayılmakla eşdeğer. Herkes sahnede, kimse sahici değil. Her gün birilerini takip ediyoruz ama kendimizi kaybediyoruz.
Sosyal medya denilen bu devasa çöplükte, herkes bir şey atıyor: Biraz öfke, biraz kıskançlık, biraz sahte tebessüm... Ve sonra diyoruz ki “Neden bu kadar kirli dünya?” Oysa dünya değil, içimiz kirli; dışa sızan sadece atıklarımız.
Bir gönderiyle duyarlı, bir paylaşımda kahraman, bir yorumda bilge kesiliyoruz. Ertesi gün bir başka tartışmanın ortasında, bir başka linçin arkasında yeniden şekil alıyoruz. Dijital maskelerimizi her sabah yeniden takıyoruz, kimliğimiz “çevrim içi” oldukça varız.
Belki de çağın en büyük paradoksu şu: Hiçbir şeyi unutmayan sistemde, en çabuk unutulan biziz.
Belki de yeniden doğmak için, önce kendi sosyal çöplüğümüzü boşaltmalıyız. Çünkü bazen temizlik filtresiz bir yüzle, sessizce başlar.
Saygıyla selamlıyorum
5.0
100% (3)