9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1363
Okunma
Biraz kızgın..
Biraz kırık dökük..
Biraz utangaç..
--=--
çengelköyün denize en yakın kahvesinde yudumlarken çayımı, aklımdan geçenlerin onunla hiçbir ilgisi yoktu. Her ay takip ettiğim edebiyat dergisindeki uzun uzadıya yazılmış yazıya takılmıştı aklım. Aklımın dergideki yazıya takılması , yazıya dair değildi elbet. Çünkü anlamamıştım yazıyı. Bazı paragrafları bir daha bir daha okumama rağmen öylece bakakaldım dergiye uzun bir süre. Ne yazıyor yahu burada? Ben niye anlayamıyorum? O kadar da kitap okuyorum.. yazmaya çalışıyorum. Anlamak için başka ne yapmalı.. niye bu ülkenin aydınları bir tek kendilerini aydınlatıyorlar anlamaya çalışıyorum. İşte ben bu düşüncelerle cebelleşirken , gözüm takılıyor kahvenin hemen yanındaki tahta, kulübemsi yere. İlk başta kömürlük olduğunda karar kılıyorum. Kahvenin ortasındaki büyük sobanın her kış bizi ısıtmak için yaktığı kömürleri burada saklıyor olmalı kahvenin sahibi olan orta yaşlı , uzun boylu adam.
Hava biraz kararmaya başladığında kulübenin içindeki cılız ışıkla karar veriyorum oranın kömürlük olmadığına.
Hayır oraya gitmeyeceğim.
Gitmeyeceğim dedim..
Hayır!!!!!
---o---
annemin , salonda duran, çok sevdiği guguklu saati bilmem kaçıncı defa ötüyor. Ne yazık diyorum, o da bir yerde özgürlüğünü istiyor. Her saat başı bunu dile getiriyor aslında.. : özgürlük! Özgürlük! (Hayır hayır.. elbette annem kuşu hiçbir vakit özgür bırakmadı.)
saatin kaç olduğunu bilemiyorum. Saat kullanmayı bırakalı üç sene oldu.saatler/günler/aylar birbirine girdiğinde mutlu oluyorum.
İçimde bir sıkıntı var bu gece. Karabasan dedikleri bu mu acaba? Hah işte tamda burada geldi çöreklendi. Ne yataktan kalkabiliyorum nede uyuyabiliyorum. Uyuma fikrinden vaz geçmem çok uzun sürmüyor elbet. Uyku haram bu gece bana. Gaz lambamı yakıyorum. Sonra gaz lambamın ateşinden samsun 216 sigaramı yakıyorum. Sessiz adımlarla pencereme ilerliyorum . camı açmak lazım. Koku çıksın.
Git diyorum aklımdan git. Yazmayacağım seni. Bu gece yazmayacağım. Bak ne kadar yordun beni. Bırak git. Yazmayacağım. Git deyince gitmiyor elbet. Geldi çöreklendi içime.. (sizede olmuştur. Bir öykü gelir içinize.. gözlerinizin önündedir kahramanları. Esir alırlar sizi. Artık patron değilsinizdir.)
----o---
sakallarında , bir halkın bin yıllık acısı. Gözlerinin altında , geçmişin izleri. Karşımda dikiliyor, tarihi bir anıt gibi. Dona kalıyorum. Tanıdık bir yüzü var. Bir yerlerden çıkartabilmeyi umuyorum.
Akşamın serinliği , önce saçlarımın kızılını, sonra omuzlarımın çıplaklığını okşuyor.
İçimden ince bir iplik gibi geçiyor serinlik. İçimdeki tüm ipliklerin birbirine karışmış olmasının konumuzla hiçbir alakası yok elbette.
Gözleri..
Çocuk gözü bunlar. Hangi yetişkinin gözleri bu kadar masum bakar. Bu gözler.. kirlenmemiş. Kirlenmiş olanı görmemiş.
Kırık dökük tahtanın üzerindeki , bir halkın binlerce yıllık kirini barındıran yatağına takılıyor gözlerim. Bir yatak bu kadar mı çeker kendine insanı. Şimdi , şuracıkta uyuyu versem . şimdi şuracıkta ..
Yatağın altındaki şişeler, elbet şarap şişeleri. Denize en yakın kahvenin yanındaki ,denize yakın bir kulübede onlarca şarap şişesi olmasının insan üzerinde yarattığı sarhoşluk, onlarca şişe şarabı içmenin yaratacağı sarhoşluk ile aynı.
Konuşacak çok bir şey yok.
Biraz para uzatıyor bana. Ben anlamsız bakıyorum yüzüne.
- ekmek al. Diyor
elbette ben Kürtçe bilmiyorum. Ve aslında ne söylediğini de anlamıyorum. Ama , araba yoluna çıkan dar sokağın kenarındaki küçük , sıcak fırından sıcak ve büyük bir ekmek alıyorum.
Geri geldiğimde elinde bir şişe şarap , deniz kenarına oturmuş beni bekliyor. Beni bekliyor çünkü beni gördüğünde gözlerinin, o çocuk gözlerinin içi parıldıyor.
---o---
siz hiç , şarap içerken ama köpek öldüreninden, ekmek yediniz mi yanında? Ben şarabın kutsal bir içecek olduğuna o gün karar verdim.
Lütfen git.. rahat bırak beni. Yorgunum. Bu gece yazamam senin öykünü..
---o---
sakallarında , bir halkın bin yıllık acısı.. yok sayılmışlığın, hor görülmüşlüğün, itilmişliğin, ötekileştirilmişliğin yükü omuzlarında.
Benim saçlarımın kızılını okşayan serinlik , onun kızıl sakallarında can buluyor beklide. Onun omuzlarının yükü uyutmuyor bu gece beni. Kelimelerim bitmiş. Kuracak cümle bulamıyorum.
Sigaramın ateşi tutuşturuyor kör gecenin kör karanlığını. Ve ben camı kapatıyorum önce. sonra..
Annemin çok sevdiği guguklu saatindeki kuşu ,özgür bırakacağım.
Bir halkın tutsaklığı, özgür bir kuşun kanadında ..
---0---
kala-yı maarif satılır süklarında
bazar-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemadır