0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
135
Okunma
Dinlenmem gereken evimde duramıyorum. Bir misafir gibi koltuğun ucunda oturuyorum gün boyu. Durduğum gibi “Gel, otur; seninle bir hasbihal edelim” diyor zihnim. Ev sahibi gibi. Onunla ne zaman konuşsam, evin her köşesine savrulmuş buluyorum kendimi. Benim insanlara yaptığımı o bana yapıyor. İnsanları, gölgeleriyle tanıştırmak için görevlendirilmiş bir elçiyim sanki de...beni eğlenceye yanına çağırana “Gözünün üstünde kaş var” diyorum. Çok komik. Kaşı olduğunu bilmeyenler çıkıyor :)
İşte zihnim bana bunu sürekli yapıyor. Şu hani yakanıza yapışan arkadaşsız, sevilmemiş bir usta var ya, onun gibi. Sizi boş bulduğunda saatlerce tutup konuşan. “Bir git” de diyemiyorsunuz, öyle de naziksiniz. Geçmişiniz sizi hangi odasına götürse peşinden gidiyorsunuz. Öyle utanıp yatak odasına bakmayan misafir gibi geri çekilemiyorsunuz. “Gel” diyor, “Bak, 10 yıl öncesinde şurada ne vardı.” Kim anneanne sandığını karıştırmayı sever? Ben oyum işte. Gördüğü yerleri tekrar tekrar inceleyen, sevdiği kitabı tekrar okuyan, sevdiği filmi defalarca baştan izleyen, sevdiği yemekleri yemekten bıkmayan, dondurmacıda hep aynı tat top isteyen, yıllanmış ne varsa çok seven. O yüzden bunu bilen zihnim, bir usta gibi peşimde dolanıyor. Keşke bir iş öğretmek için olsaydı da ben de kendimi sokaklara atmasaydım. Hoş, yeni keşfettiğim kafede huzurluyum. İki metre masanın köşesi benim! Oraya oturanı gördüm bugün, aralarına sıkıştım. Çünkü artık istediğim neyse onu alıyorum. “Burada insan varmış, gideyim” demiyorum mesela. Rahatı da bozulsun, çantasını da sandalyemin üzerinden çeksin bir zahmet. O köşe kesinlikle artık benim. Yaz köşesi mi dersiniz, kış köşesi mi bilemem. Ayrıca bu tekerlemeye de hiç dilim dönmez, bilin istedim.
Kahvemi yudumlarken sanki arkadaşlarım da oluyor diye düşündüm. Ama bu konuda fazlasıyla seçiciyim. Hâlâ öyle gelişigüzel birine açamıyorum kendimi. Ne zaman açmak istesem, yüzlerinde bir sıkılmışlık görüyorum. Oysa üç saatin sadece on dakikasını konuşmuştum. Ve bu sefer bana sorulmadan konuşmuştum. Hepsi gibi buna ben de cesaret edebilmiştim nihayet. Tutkularımın kimseyi heyecanlandırmadığını anladığım an yaşadığım o his, bir uzvumu kaybetmekle eşdeğer. Dün yaşadım bunu. Birinin erkekleri nasıl bir kartvizit gibi seçtiğini dinlerken sergilediğim içtenlik ve yapıcı yorumlarım karşısında ben bile kendimi sevdim. Sıra bana geldiğinde sanki saat kuruyorlar. Bir oyunda ondan geriye saymaya başladıklarında nasıl hissettiğinizi hatırlayın, sanki üç saniyede bitiyor o on saniye. Ne zaman ben konuşsam böyle hissediyorum. Bu yüzden daha çok dinliyorum. Çevrem bunu bir özellik olarak atfediyor. Oysa beni dinleyen olmadığı için can çekişiyorum. Hayallerimi daha anlatamamışken düşen omuzlar görüyorum. Diyorum ya, daha dün yaşadım bunu. Zihnim gibi onları kendi odalarıma götürmeyi başaramıyorum. Saf sanıyorlar. Kırılmıyorum. Onlara benzeyemem. Fark edilmek uğruna bunu yapamam. O yüzden vazgeçiyorum sadece. Ait hissedecek bir yer bulana kadar vazgeçiyorum. Kendi evimi bulana ve misafirlikten mezun olana kadar vazgeçiyorum.
T.B.B.
05.10.2025 18:00