0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
93
Okunma
Meryem, kızı Leyla’yı kucağına almış, usul usul sallıyordu. Fısıltıyla, annesinden duyduğu ninniyi söylüyordu:
“Uyu tatlım uyu, düşmanlar uyusun, senin uykun büyüsün...”
Leyla’nın minik elleri, annesinin saçlarında dolaşıyor, gözleri uykuya direniyordu. O sırada, gök gürlemesinden katbekat şiddetli, kulak zarını patlatacakmış gibi gelen bir sesle sarsıldılar.
Tavandan kopan kocaman bir beton parçası, Leyla’nın beşiğini ve içindeki masumiyeti anında ezip geçti. Meryem, sarsıntıyla duvara fırlatıldı. Başına vuran bir darbe ile bayıldı.
Gözlerini açtığında, her yer toz, duman ve karanlıktı. Ciğerlerine dolan tozla öksürerek, “Leyla! Leyla! Anne burada!” diye bağırdı. Sesinin enkazın içinde kaybolduğunu hissetti.
Çılgınca, elleriyle önündeki kumları, taşları, beton parçalarını kazmaya başladı. Tırnakları koptu, parmak uçları kan revan içinde kaldı ama acıyı hissetmiyordu. Tek istediği kızına ulaşmaktı.
Sonunda, tanıdık, yumuşak bir kumaşa dokundu. Leyla’nın mavi battaniyesiydi. Onu çekip çıkardığında, battaniyeye sıkı sıkı sarılmış, toz içindeki minik bedeni gördü.
Hâlâ sıcaktı… Ama hareket etmiyordu.
Meryem, kızını göğsüne bastırdı, sallamaya devam etti:
“Anne burada… Korkma yavrum, korkma...” diye mırıldandı.
Ama Leyla’nın bedeni, dakikalar içinde acımasız bir soğukluğa büründü.
Şafak sökerken, Meryem kızının cansız bedeniyle birlikte enkazdan çıkmayı başardı. Etrafta, sevdikleri için mezar kazan başka insanlar vardı.
Hiçbir şey söylemeden, birinden bir kürek aldı. Sert, acımasız toprağa her vuruşu, onun ruhunda da onulmaz bir yara daha açıyordu.
Hayalinde, Leyla’nın beşiğini çiçeklerle süslemek, onun ilk adımlarını görmek vardı. Ama şimdi, ona son uykusu için soğuk bir yer hazırlıyordu.
Toprağa bıraktığı, sadece bir çocuk değildi. Bir annenin yüreği, nefesi, ruhu ve bütün geleceğiydi.
Ve o günden sonra Meryem’in içinde, hiç dinmeyecek, Filistin’in topraklarını ve semalarını inletmeye devam edecek bir çığlık yeşerdi.
Devam edecek
İsmail Gökkuş