0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
93
Okunma

Hiç sevilmemiş birine aşkı öğrettiğinde,
sen onun kalbine düşen ilk kıvılcım olursun
onun gözlerinde bir ilkbahar başlatırsın
ama güneşi gören,
ayazı bir daha hatırlayamaz!
Sevilmemiş ruh,
bir aç çocuğun sofraya saldırışı gibidir;
önüne ne koyarsan yer,
kimin doyurduğunu değil,
yalnızca doymanın tadını hatırlar.
Senin ellerinde büyüyen kalp,
bir gün kendi ağırlığını taşımayı öğrenir.
O andan itibaren seni geride
kalan ilk basamak gibi görür.
Öğrettiğin sadakat,
sana değil, başkasına yönelir.
Gösterdiğin sabır başkasının günahını affettirir.
Ve sen, kendi kalbinin emeğini
bir yabancının mutluluğunda görürsün.
İçinde acıyan şey adalet değil, beklentidir.
Çünkü aşk, karşılık bekleyince hesaba dönüşür.
Aslında sen, farkında olmadan
kâinatın en cömert işini yapmışsındır:
Hiç sevilmemiş birine,
insanlığın en kutsal bilgisini vermişsindir.
Sana sırtını dönse bile,
asla senden kopamaz.
Çünkü kalbinin ilk aynasını sen tuttun,
ve insan ilk yüzünü asla unutmaz.
Senin kayıbın,
onun mutluluğunun temeli olur.
Ama sen kaybolmazsın,
sadece ismin silinir,
iz’in kalır.
Ve şunu hiçbir zaman unutma
Aşkın en büyük mertebesi,
karşılık beklemek değil,
kalplerde iz bırakmaktır.
Sevilmemiş birine sevgiyi öğretmek,
bir gün hatırlanman değil,
ebedî bir suskunluğun şarkısı gibidir.
Ve belki de işte bu yüzden,
seni ilk harcayan,
aslında seni sonsuza kadar taşıyandır.