0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
125
Okunma
Bazen tek bir hadise, bir insanın hayatının yönünü değiştirir. Öyle bir an gelir ki, gözyaşıyla ıslanmış bir cümle, acıyla dolu bir bakış veya çaresizlikten doğan bir feryat; kalpleri sarsar, insanı kendisiyle hesaplaşmaya mecbur eder. Dr. Muhammed Abdülgaffar Mişali’nin hikâyesi de böyle bir sahneyle şekillendi.
Hasta bir çocuk… Onun tedavisi için gerekli olan bir iğne… Ve o iğnenin bedelini duyunca gözyaşlarına boğulan bir anne… Kadıncağızın çaresizliği, kelimelere sığmazdı. “Bu iğneyi alırsam, bir ay açız” diyebildi sadece. Yanında, kardeşinin derdine ortak olmak için gelen büyük evlat da vardı.
İşte o an, acının en keskin hâli yaşandı. Büyük kardeş, annesinin gözyaşlarını, küçük kardeşinin bitkin hâlini gördü. Ardından pencereye yöneldi. Annesine dönüp son kez, “Anne, kardeşime iyi bak” dedi. Ve kendini boşluğa bıraktı. Çocuk, evin yükünü hafifletmek uğruna hayatını feda etmişti.
Bu elim olay Dr. Mişali’yi derinden sarstı. Uzun uzun düşündü, kendini sorguladı. “Tıp, insanın sadece bedenini mi iyileştirmeli, yoksa çaresizliği de mi dindirmeli?” diye sordu. Cevabı, ömrünü değiştirdi. O gün lüks muayenehanesini kapattı, Tanta’nın en yoksul semtinde küçük bir klinik açtı. Ve aldığı büyük kararla şöyle dedi: “Artık ben, gariplerin doktoruyum.”
Hayatının geri kalanını burada sürdürdü. Parası olmayanı geri çevirmedi, kimseden ücret almadı. Kapısını çalan herkes onun için sadece “bir hasta” değil, Allah’ın emaneti olan “bir can”dı. Hele çocuklar… Onlar onun gözünde geleceğin umudu, toplumun en masum emaneti oldular. Önceliği daima onların tedavisi, onların tebessümü oldu.
Bugün Dr. Mişali’yi hatırladığımızda sadece bir hekimden söz etmiyoruz. O, bir vicdan önderiydi. İnsanlığa, paranın değil merhametin; şöhretin değil hizmetin; konforun değil fedakârlığın gerçek değer olduğunu öğretti.
Ve bugün, Gazze’nin kanayan kalbine bakarken ihtiyacımız olan şey belki de tam da budur: Mişali yüreğiyle acıyı paylaşmak, Mişali bakışıyla mazluma yönelmek, Mişali inanışıyla adalete ve merhamete sarılmak. Çünkü Mişali’nin hayatı bize şunu öğretti: İnsan, elindekiyle değil; yüreğiyle iyileştirir dünyayı.
Gazze’nin çocukları, bugün Dr. Mişali’nin hastalarının çocuklarından farklı değil. Onlar da bir tebessümü, bir ilacı, bir şefkat dokunuşunu bekliyor. Mişali, yaşasaydı belki ilk koşacağı yer işte o yıkık sokaklar, o enkazların arasında açılan sahra hastaneleri olurdu. Çünkü onun yüreği, en çok çaresizlere çarpardı.
Buradan hareketle bir misal vermek gerekirse, Mişali elindekini paylaşmaktan hiç geri durmadı. Kendi konforunu terk ederek yoksulların arasına karıştı, onlarla yaşadı, onlarla nefes aldı. Bugün yaşasa Gazze için de aynı şeyi yapardı; çünkü onun vicdanı sınır tanımazdı. O bize şunu gösterdi: “Bir insanın kalbine dokunursan, aslında insanlığın geleceğine dokunmuş olursun.”
Bugün bizlere düşen, Mişali gibi hayatı sorgulamak ve elimizi taşın altına koymaktır. Belki herkes doktor olamaz ama herkes bir merhamet eli, bir dua, bir destek olabilir. Mişali’nin adı, sadece Mısır’ın değil, insanlığın vicdanına yazılmıştır. O vicdan bugün bize sesleniyor:
“Gazze’ye Mişali yüreğiyle yaklaş, Mişali bakışıyla gör, Mişali inanışıyla yaşa.”
Ve son olarak, hayatını insanlığa adayan Dr. Muhammed Abdülgaffar Mişali’ye, dünyadaki tüm mazlumlara ve kaybettiğimiz çocuklara Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekânları nur, ruhları şad olsun.
Ramak Kaldı / Samim İĞDE