Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Aşık-ı boğaz
Aşık-ı boğaz

NİLÜFER

Yorum

NİLÜFER

( 1 kişi )

0

Yorum

15

Beğeni

5,0

Puan

253

Okunma

NİLÜFER

Yayla evinin kapısından çıkınca, tepelerin üstündeki kara bulutları gördü. İçinden akşama kar yağacak herhalde diye geçirdi. Yaylanın bu tertemiz ve hafif serin havası buraya bağlanmasının en büyük nedeniydi. Bıraksalar bütün kışı burada geçirirdi. Sonbaharın son ayına gelinmişti. Henüz hava tam soğumamış ve karda düşmemişti. Yaylaya birkaç gündür yağan yağmur otları yeşertmiş sonbaharın vargit çiçekleri etrafı mor ve beyaz renge bürümüştü. Yaylacılar vargitler çiçeklenince yalancı bahar geldi derler ve yaylada kalmanın bir ayının daha olduğunu bilirlerdi.

Kemal kapıdan çıkınca reis de peşinden çıktı. Reis sürünün en yaşlı tekesiydi. Kemal’in can dostuydu. Babası birkaç kez bunu kesime yollayalım deyince Kemal babasına ‘o kesilmeyecek eceliyle ölecek ve bu yaylaya gömülecek’ demişti. Aralarında özel bir bağ vardı, bilge bakışı hep bir anlam yüklüydü. Bazen Kemal’in yaylada yanına gelip yatar ve onun kendisiyle dertleşmesini dinlerdi. Söz bitene kadar anlamlı bakışlarla, bazen başını sallayıp anlıyorum der gibiydi. Tabi ki peşinden yiğitte kapıdan çıkmıştı. Yiğit bir kafkas cinsi sürünün lider köpeğiydi. Oda Kemal’in can dostuydu ve bu üçlü sık bir arada yaylada çimenlerde otururlardı. Her iki dost arada sürüleri izler uygunsuzluk hissettiklerinde sürüye gidip duruma hâkim olurlardı.

-Hasan ben gidiyorum.
-Tamam Kemal ağabey, sen burayı merak etme yarın görüşürüz.
Kemal reis ile yiğidin başını okşayıp ‘sürü size emanet’ deyip sırt çantasını yüklendi. Onbeş kilometre kadar yolu vardı. Akşam olmadan köye varırdı. Yürümeye başladı. Birden reis ve yiğit önüne geçti ve yol vermemek için yan yana durup yolu kestiler. ‘Tamam! yarın akşam buradayım merak etmeyin.’ Dedi gülerek. Başlarını okşayıp aralarından geçmeye çalıştı. Her ikisi de yol vermedi. ‘Ne oluyor size yarın geleceğim dedim ya!’ Her ikisi kımıldamadan önünde durup farklı sesler çıkarıyor ve başını olmaz der gibi sallıyorlardı.
-Hasan gel şunları tut al, beni göndermeyecekler.
-Ağabey bunlar hiç böyle davranmazlardı. Tuhaf! Bunlar hisli hayvanlar dikkatli git. Tüfeğini alman iyi oldu.
Hasan ikisini tutmaya çalıştı. Elinden kurtulup tekrar önüne geçtiler. Aralayıp geçince yanında onlarda yürümeye başladılar.
-Hasan boş ver, benle biraz yürümek istiyorlar herhalde. Ben ilerden geri yollarım. Dönmezlerse birlikte konuşarak gideriz.

Yürümeye başladılar. Kemal ikiyüz metre yürüdükten sonra onlara ‘haydi dönün, yeter bu kadar’ dedi. İkisi de yerlerinden kımıldamadı. Dönmeyeceklerini anlayınca ‘yayladan bıktınız galiba, ama daha en az bir ay daha oradayız. Yoksa Nilüfer’le buluşup konuşmamızı görmek için mi peşime takıldınız. Sizle dertleşende kabahat’ dedi.

Nilüfer onun sevdasıydı. Köye iki kilometre uzakta, yol üstünde oturuyorlardı. Hayvanlarına yaylada kardeşleri bakıyordu. Her hafta yoldan geçerken mesajlaşırlardı ve buluşup hasret giderirlerdi. Akşam olmadan daha uzun konuşmak için yayladan erken çıkardı.

Yarım saat sonra kar yağmaya başladı. Ancak iki kilometre kadar yol almışlardı. Kemal, kurt bayırını geçsek hava aşağıda yumuşar diye düşündü. Beş saat sonra kurt bayırını geçerlerdi. Rüzgâr sertleşmeye başlamıştı. Biraz sonra kar tipiye döndü. Birden sis çöktü ve görüş mesafesi oldukça azaldı. Kemal böyle havaya alışıktı. Ama bu hava bizi biraz zorlayacak diye düşündü. Kar yolu kapamaya başladı. Asıl sorun sisti. Reis ve yiğit iki yanında, üçü birbirine yapışık gibi yürüyorlardı.
Altı saat geçmişti. Kurt bayırına ancak gelmişlerdi. Hava aynı sertlikteydi. Yol iyice kapanmıştı. Kar yirmi santimi bulmuştu. Kemal ‘birçok yaylaya yol yaptılar buraya yapmadılar gitti’ dedi kendi kendine. Bir saatte bayırı belki ineriz diye düşündü. Ondan yarım saat sonra Nilüfer’lerin evine varmış olurlardı. Bayırdan sonra havada yumuşardı.

Bayıra girdiklerinde sis arttı ve hava aynı şiddetteydi. Sis onları bayağı yavaşlatmıştı. Birden bu kadar kar yağışı şaşırtmıştı. Bu kış soğuk geçecek, belki yayladan erken inmek gerekecek diye düşündü. Zorda olsa bayırın sonuna gelmişlerdi. Keçi sallar kayalarındaki dar yoldan geçilince bayır bitmiş olacaktı. Buradan akan sudan her geçenler gibi reis ve yiğitle su içtiler. Kemal reise dönüp ‘bu kayalar sizi bile sallarmış’ deyip güldü. Sonra koyunu sallar ama keçiyi nasıl zorlasın, ismi kim koyduysa yanlış koymuş, diye düşündü.

Kayaların üstündeki yosunlar karla iyice kaygan hale gelmişti. Kemal’in kaymasıyla birlikte, sırt çantası nedeniyle çapraz olmayan omuzuna asılı tüfek kaydı. Onu tutmaya çalışınca kayalıktan aşağıya yuvarlandı. Aşağıdaki bir çukura sırtüstü düştü. Çukurda bir karış kadar su vardı. Kendisini yokladı, sırt üstü sırt çantasının üstüne düşmesi ve çukurdaki su düşmeyi yumuşatmıştı. Sadece sol bacağında çarpma sonucu hafif bir ağrı vardı. Ucuz atlattım diye söylendi. Kendisini korusun diye yanına aldığı tüfek, onun az daha sonunu getiriyordu. İçinden tüfeğimizle kendimizi vurduk galiba diye geçirdi.

Ayağa kalktı. Üçbuçuk dört metre derinlikteydi. Duvarlar dikti. Nasıl çıkacağım diye yukarıya bakarken reis ve yiğidi gördü. Dikkatlice ona bakıyorlardı. Defalarca çıkmaya çalıştı. Tutunacak yer olmadığından, her seferinde kayıp düşüyordu. Yorulmuştu. Suda bulduğu birkaç taşı üst üste koyup oturdu. Çukurdan telefonu da çekmiyordu. Ayakları ıslandığından üşümeye başlamıştı. Yukarıya baktı. Her ikisi kıpırdamadan bakıyorlardı. Bazen çukurun etrafında telaşla dönüyorlardı. Tekrar tekrar defalarca denedi olmuyordu. Yarım saati geçmişti. Çıkamayacağını anladı. Aralıklarla yukarıya bağırıyordu. Beni hemen bulamazlar, buluncaya kadar da ölürüm herhalde diye düşündü. Şimdi anlamıştı iki dostunun gelmek istemelerini. Hasan haklıydı gerçekten hissetmişlerdi. Kar şiddetini arttırmıştı.

Kar tanelerine baktı. Kar tanelerine hayrandı, ne zaman kar yağsa içinde farklı bir mutluluk hissederdi. İlk defa çocukken, bir kış evde cam önünde yatıp havadan düşen kar tanelerini takip edince çok büyük mutluluk hissetmişti. Bu mutluluk ruhuna yerleşmişti. Her kar yağışı, bir çoban olarak ona yük bindirse de sevinci hiç azalmazdı. Bir an düşünüp, herhalde bir sevinçli günde ve mutluluk dolu ölmek bu olsa gerek diye üzüntülü bir yüzle gülümsedi.

Şiddetli bir titremeye tutuldu. Burnu ve kulakları çok acıyordu. Elleriyle ovmaya çalıştı ama titreme nedeniyle pek ovamıyordu. Birden yiğit yardım ister gibi ulumaya başladı. Reis kuyunun etrafında deliler gibi dönüyordu. Birbirlerine baktılar, reis koşarak hızla gitti. Bir müddet sonra acılar azalmaya başladı. Ovmaya çalışıyordu ama hareketleri azalmıştı. Tatlı bir uyku hali gelmişti. Gözlerini kapadı. Kendisini dikkatle izleyen yiğit hareketleri durunca, havlayıp onu uyutmamaya çalışıyordu.

Reis, Nilüfer’lerin kapısına yayından fırlamış zemberek gibi ulaşmıştı. Şiddetli toslamaları evi sarsıyordu. Ev halkı kapıya koştu. Reisi tanımışlardı. Reis koşup uzaklaşıp tekrar dönüyordu. Hareketleriyle yardım edin diyordu. Kemal’i bekleyen Nilüfer anladı bağırarak;
-Bir şey olmuş koşalım bizi çağırıyor.
Babası ‘atlarla gidelim’ dedi. Üç atlı reisin peşinden hızla yola çıktılar.

Kemal yarı uyur hale gelmişti. Arada yiğidin havlamalarıyla gözlerini açıyordu. Düşler görmeye başlamıştı. Nilüfer’le düğünlerini, el ele yaylada koşuşlarını görüyordu. Sadece Nilüfer’le dolu anılar ve hayaller, yarı uyku halindeki düşlerini sarmıştı. Birden sesler çoğaldı birileri bağırıyordu. Zorlukla gözlerini açtı. Buğulu görüntüler arasında sanki Nilüfer’in siluetini görüyordu. Gülümsemek istedi. Ama dudakları hareket etmiyordu. Rüzgârın uğultusu içinde sesini duydu. Bağırıyordu;
-Geldik Kemal biraz dayan kurtaracağız seni.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Nilüfer Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Nilüfer yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
NİLÜFER yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL