0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
153
Okunma
Arabada son zamanlarda sıkça dinlediğim şarkıyı açtım yine. Yol boyunca “Ben kimim?” diye sordu durdu. İnsanları ve anı sorgulamayı bırakamıyorum. Bu çabamı, avucumda su tutmaya benzetiyorum. Ne yaparsam yapayım o su akıp gidiyor avucumdan.
Saatler devriliyor insanlar arasında. Ya kendimi sorgulatıyorlar bana ya da anları sorguluyorum. Hangisi hakikatti? Hangisi samimiydi, hangisi sevgidendi, hangisi nefrettendi? En nihayetinde hissettiğim tek şey, gerçek anlamda sevilmeyişim ve oraya ait olmayışım oluyor.
Olayların aslında benimle hiçbir alakası yok. İnsanlar kendi zamanlarını doldurmak için seni seçiyorlar. Sende buldukları bir şeyden dolayı değil, sadece kendi boşluklarını kapatmak için. Kendi içimde yoğun yaşadığım duygular karşı tarafta aynı bile değil. Öyle anlarda kocaman bir hiçlik oluşuyor içimde. Herkesten ve her ortamdan soğuyorum. Kendime söz veriyorum, “kurtaracağım” diye. Tabii dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyorum. Nafile. Sanki ben yokum ve hiç olmadım. Öyle hissediyorum.
Kafam karışıyor: Yakın mıyım, değil miyim? Derin miyim, değil miyim? Dost muyum, sıradan mıyım? Var mıyım, yok muyum? Bana en çok zarar veren şey, bulanık sınırlarken, kendimi bu işin içinde tutuyorum. Ve sürekli bozuk olduğumu işitip duruyorum. Olabildiğince törpülemeye çalışıyorum kendimi ama daha ne kadar törpüleyeceğim? Canım yanıyor artık. Beceremiyorum. Ben bu insan ilişkilerini ayık kafayla beceremiyorum.
Sanki onlar değildi ilgimi çekmeye çalışan. Sanki onlar değildi sevdiğim şeylerden konuşan, sevdikleri yemekleri ve yerleri bana gösteren, sevdikleri yemeklerden yediren. Sanki ben hiç orada değildim, hiç o konuşmaları yapmadım. Her şey bir rüyaydı.
Ve ben gerçekten hastalıklıyım. Ya da bu insanlar normal değil. Umarım ikincisidir.