0
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
146
Okunma
Bir insanın kalbini kırmak, onun rızası olmadan hakkına girmek, yalnızca dünyada değil, ahirette de ağır bir yüktür. Kul hakkı; birinin malına, emeğine, onuruna, zamanına ya da duygularına izinsizce dokunmaktır. Bu hak, Allah’ın affetmediği haklardandır; zira affı sadece hak sahibinin elindedir.
Bir lokma ekmek çalmakla başlar bazen, bazen bir yalanla. “Nasıl olsa görmedi” dediğimiz her haksızlık, aslında vicdanımıza saplanan bir iğnedir. Ama alışır insan; önce iğne batmalarına, sonra sessizliğe... Oysa hakkını yediğimiz her insan, içimizde bir eksikliktir.
Kul hakkı, sadece maddi değildir; bir sözle, bir susuşla, bir bakışla da hak yenir. Ve bazen özür dilemek bile yetmez. O yüzden en güzeli, baştan dikkatli olmak; bir başkasının rızasını gözetmek, empatiyle yaşamak.
İnsan, sadece Allah’a karşı değil, insana karşı da sorumludur. Çünkü adalet, sadece mahkemede değil, insanın içinde başlar. Ve unutma; kulun affetmediğini, Allah da affetmez.
Sessiz kalan kalplerin, gözyaşı döken mazlumların, gönlü kırılanların hesabı büyük olur. En güzel ibadet, kimseye hakkını yedirmemek ve kimsenin hakkına girmemektir. Çünkü dünya fanidir; ama kul hakkı bakidir.
5.0
100% (3)