0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
86
Okunma
Gece, şehrin üstüne ağır bir örtü gibi serilmişti. Sokaklarda tek bir ayak sesi yoktu.
Yalnızca rüzgârın uğultusu daracık aralıklardan sızıyor, taş duvarlara çarpıp eski zamanların gölgelerini uyandırıyordu.
Zaman sanki durmuştu. Evlerin pencerelerinde ışık yoktu, kuşlardan ses gelmiyordu.
Geriye yalnızca gece ve onun kalın sessizliği kalmıştı.
Bir odanın köşesinde, solgun ışığını titreyerek yayan yarısı kararmış bir masa lambasının altında genç bir adam oturuyordu.
Masanın üstü kâğıtlarla doluydu ama hiçbirinin üzerinde tamamlanmış bir cümle yoktu.
Kalemine uzandı, fakat kalem eline aldığında yabancı bir ağırlık gibi hissettirdi.
Sanki kelimeler ondan kaçıyor, kâğıda düşmemek için direniyordu.
Satırlara yazmak istediği her şey görünmez bir el tarafından tutulup geri çekiliyordu.
Defterin sayfaları bir mezarlığı andırıyordu: yarım bırakılmış cümleler, nefesi kesilmiş satırlar, başlangıçtan öteye gidememiş düşünceler…
Adam sayfaların arasında dolaşırken içini keskin bir ürperti kapladı.
Tam o anda, çok derinden, neredeyse kendi kalbinin atışıyla karışmış gibi ince bir fısıltı duydu:
Beni yazmadıkça, ben seni kemireceğim
Sözler o kadar yakındı ki, kimin söylediğini aramak için başını kaldırdı.
Ama odada yalnızca lambanın titreyen ışığı vardı.
Boğazı kurudu, eli titredi.
Kalemi yeniden kâğıda bastığında tuhaf bir şey oldu:
Harfler onun elinden değil, sanki başka bir kudret tarafından dökülmeye başladı.
Hiç bilmediği kelimeler satırlara akıyor, harfler yan yana dizildikçe odanın içinde yankılanıyordu.
Yazdıkça, kelimeler yalnızca kâğıda değil, zihninin en karanlık köşelerine kazınıyordu.
Birdenbire dışarıdan bir kapı gıcırtısı geldi.
Eski bir hatıranın, zamanın tozlu raflarından kalkıp aralıktan içeri süzülmesi gibiydi bu ses.
Kalemi bırakıp kapıya yöneldi.
Kapıyı araladığında dışarıda kimse yoktu.
Yalnızca rüzgâr, avlunun taşlarında dolaşıyor, insan sesine benzer fısıltılarla kulağına değiyordu.
Adam bir adım geri çekildi.
O an anladı ki duyduğu sesler dışarıdan gelmiyordu.
Onlar, yıllardır susturduğu içinden yükseliyordu.
Masaya geri döndüğünde defterin açık sayfasında tek bir cümle parlıyordu.
Kendi yazmadığı halde orada duran bir cümle:
Kaybolan sözler geri döner, ama seni rahat bırakmaz.
Adam, defteri kapatıp kilitli çekmecesine koydu.
Fakat kalbindeki uğultu susmadı.
Odada hiçbir şey hareket etmiyordu, ama duvarların arasına gizlenmiş yüzler onun sustuğu her cümleyi işitiyordu.
O gece uyumadı.
Yorganına sarıldıkça daha çok üşüdü, gözlerini kapattıkça daha çok gördü.
Çünkü artık biliyordu:
Sustuğu her satır, yarın çığlık olarak geri dönecekti.
Ve bu, sadece başlangıçtı.
✍️ İsmail Gökkuş
Devam Edecek…