Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
ısmahan çeribaşı
ısmahan çeribaşı

Eylül'den Ekim'e...

Yorum

Eylül'den Ekim'e...

( 1 kişi )

0

Yorum

3

Beğeni

5,0

Puan

144

Okunma

Eylül'den Ekim'e...

Eylül'den Ekim'e...

Eylül’den Ekim’e: Usul Usul Yalnızlaşan Mevsim
Eylül, vedaların en zarifidir... Ne tam bir yazdır o, ne de teslim olmuş bir sonbahar. Gidişini sessizce hazırlar. Günler hâlâ ışıkla sarhoşken, gökyüzü maviye direnirken, içimizde bir şey yavaşça eksilmeye başlar. Gözle görülmez ama derinden hissedilir. O eksilen, belki bir bakış, belki bir ses, belki de çoktan unutuldu sandığın bir özlemin yeniden uyanışıdır. Unutuyorsundur; sesini, yüzünün çizgilerini ve yıllar önce eline değeni...
Sonra Ekim gelir. Usulca, acele etmeden. Kapıyı bile çalmadan, sadece camdan bakar. Rüzgârıyla dokunur. Geceleri biraz daha serinleşir, sokaklar sessizleşir. Ve sen bir sabah uyanırsın; artık Ekim’dedir yüreğin. Ne olduğunu tam olarak anlayamazsın ama değişmiştir bir şeyler. Kalabalıkların içindeki sessizlik, gülüşlerin arasındaki keder ve tarifini dahi yapamadığın diğer duygular...
Eylül’de içinde dalgalanan o hafif hüzün, Ekim’de derin bir sükûnete dönüşür. Konuşmak istersin ama kelimeler uzaklaşır. Yazmak istersin ama kalem başka bir dili yansıtır. Seni karamsarlıktan çıkarmak isteyen gücün karşısında durmak değildir bu; sadece mevsim gibi değişir insan...
“Senin en büyük sıkıntın çok düşünmek.” diyen insana başımı kaldırıp bakıyorum. Söyleyecek söz bulamayınca, “Eylül de bitti, önümüz kış...” diyorum.
Farkındaydım; kalem, bana ait olmayan hiçbir duyguyu kabul etmiyordu. Ve ben, kalemimi kendimle konuşmak istediğimde ve karşı tarafa kendimi ifade edemediğim zamanlarda alıyordum elime. Tıpkı Ekim gibi... Çünkü Ekim, sahtelikleri sirkeler, geriye özü bırakırdı. Belki de bu yüzden, Ekim’de insan kendiyle kalıyordu.
Ekim’de her köşe başında bir anı bekler; her yaprak düşüşünde, bir vedayı yeniden yaşar insan. Eylül’ün kırılgan sarısı, Ekim’de turuncuya, sonra kahverengiye dönerken, sanki içindeki umut da kabuk değiştirir. Artık beklemek bile bir eylem değil; varoluşun ta kendisi hâline gelir.
Aynı gökyüzüne bakarsın belki ama bambaşka şehirlerden… Aramak gelir içinden; sesini duymak, gözlerini görmek, adını kazımak... Ama yapamazsın. Çünkü Ekim, aynı zamanda sınırdır: geçmişle gelecek arasında, “bir zamanlar”la “belki bir gün” arasında asılı kalırsın. Ve sen o asılı kalan çizginin üzerinde yürür gibisindir. Ne düşersin ne de ilerleyebilirsin.
Oysa bazen, o ağaçtan düşen yaprak gibi düşüp yeniden doğmak gerekir. Tam da bu noktayı kaçırır insan. Yeniden doğmak, yeniden ayağa kalkıp yürümek zor gelir. Kim bilir, belki de korkarız...
Ekim’de sokaklar sessizleşmiştir artık. Yazın telaşlı kalabalığı geride kalmış, insanlar elleri ceplerinde yürümeye başlamıştır. Her adım biraz daha içine doğru atılır. Her düşen yaprak, biraz daha içine döndürür seni. Rüzgâr artık sadece tenine değil, yüreğine de dokunur. Üşümek bile sadece bedensel bir his değildir; ayrılık, eksiklik, tamamlanamayan bir cümle gibi ürpertir içini. Korkular biraz daha artar.
“Soğuk insanı diri tutar.” derdi babam. Soğuğu sevmeyen bedenim miydi, yoksa yüreğim mi? Yeniden düşünmeye başladım.
Ekim, bir mevsim geçişinden çok daha fazlasıdır. Bir duygunun ağır ağır içine sızmasıdır. Özlemin derinleşmesi, sessizliğin anlam kazanmasıdır. Aynı şehirde olmasanız bile, aynı hissi paylaşmanın buruk tesellisidir. Ne bir ses vardır artık, ne de o sesi hatırlatacak bir teselli... Sadece bilirsin: bir yerlerde o da susuyordur. Belki o da aynı rüzgârda senin adını duyuyordur. Kendi kendime gülerken yakalıyorum. Gerçekleri kendime bile itiraf edemeyişim... Ne adımı duyuyordu bir yerlerde, ne de aklına düşüyordum. Kendini hatırlatmak diye bir şey vardı. Acıydı; lakin gerçekti...
Olsun! Hüznün içinde de umut vardır. Ekim’in o turuncuya çalan hüznünde bile bir yeniden başlama ihtimali gizlidir. Belki bir gün, aynı sokakta, aynı sessizlikte, aynı yaprakların altında göz göze gelinir ve "Nasılsın?" Diye sorar.
Farkındaydım, Eylül içimden geçip gidiyordu. Ve Ekim, belki de en çok bu yüzden kıymetliydi. Gidişlerin, bekleyişlerin, suskunlukların ayı olduğu kadar, kabullenişin ve yeniden başlama cesaretinin de ayı olduğu için... Belki de Eylül beni/seni(bizleri) hazırlarken, Ekim de dönüştürür. Bilinmez ki... Bu yüzden çok da umutsuz olmamak gerek. Hangi kış sonsuza kadar sürdü ki bu sürsün...
Velhasıl kelam, takvimler hangi mevsimi gösterirse göstersin; insanın yüreği sıcacık kalmalı. Bir eli tuttuğunda, bir insanın kanatlarının altında olduğunda ya da sımsıkı sarıldığında...
Ismahan Çeribaşı

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Eylül'den ekim'e... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Eylül'den ekim'e... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Eylül'den Ekim'e... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL