0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
188
Okunma
Bazen hayat, “ölü bir atı kırbaçlamak” gibidir. İnsan nefes nefese kalır; çevresine baktığında ise evlerin çatıları ya yıpranmışlığın izlerini taşır ya da kamufle renklerle göze hoş gösterilmeye çalışılır. Günlük hayatın sıradan işleri, çoğu zaman ayrıntıya değil, şişirilmiş bir gösterişe dönüşür. Evin temizliği yapılırken bile telefonun sesi, mesajların akışı insanı kendine çeker; böylece zihnin dikkati dağılır.
Bu noktada yazıyla birini sevmek, onu tanımak ve onun yaşamından bir çıkarımda bulunmak önemli bir deneyime dönüşür. Koca bir ömrünü en güzel aşkla süslemiş bir kadın için inandırıcı olan cümleler nelerdir? Bu sorunun cevabı, düşüncelerin kime, nasıl ve hangi ölçüde aktarılacağıyla doğrudan ilişkilidir.
Sevgiye, hayata bakışa, insani ve bedensel isteklere dair her şey, insanda bir gerginlik yaratır. Çünkü arzular ve çıkarlar, bireyi sürekli bir muhasebeye zorlar. İnsan kendisiyle, inançlarıyla ve inançsızlıklarıyla yeniden yüzleşir. Zararın nerede, kârın nerede olduğunu sorgulamak, yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır.
Günlük işlerin ertesi gün yeniden bir yük olarak döneceğini bilen kişi, başkalarının sunduğu düşüncelerin ve sözde güzelliklerin de kendi hayatına nasıl bir ağırlık getireceğini sorgulamak zorundadır. Böylece birey, sadece kendi hayatını değil, başkalarının beklentilerinin yükünü de tartar.
Sonuç olarak, hayatın asıl meselesi; sorumlulukları, sevgiyi ve düşünceleri doğru pay edebilmekte saklıdır. Kimi zaman en büyük emek, başkalarını değil, kendimizi ikna etmektir.
İç Sesin Çok Sesliliği
Dün akşam bir konser dönüşü, yolda yürürken hâlâ o konserde çalınan müziğin etkisinde olduğumu fark ettim. Bunun sebebini en çok, içimdeki çok sesliliğe duyduğum özleme bağladım. Çünkü o an, kendi iç sesimle keyifli bir diyalog kurduğumu hissettim.
Sessizliğin beni kalabalıktan azat etmesi ise bambaşka bir gerçeklikti. Sessizlik, kocaman bir dağın devrilmesi gibiydi; sorunlarımın bir kısmını çözmüş, bir kısmını ise görmezden gelerek aşmıştım. Böylelikle hafiflemiş, daha derin bir nefes alabilmiştim.
Birini kendi duygularımın içinde yalnızlaştırdıkça, onun bütün yorgunluklarını da omuzlamış olduğumu fark ettim. Aslında burada öğrendiğim en önemli şey şuydu: Bana kaliteli bir yaşam sağlayacak olan tek kişi yine bendim. Yaşamın bütün ipleri elimdeydi; ben sağa sola çekiştirirken kimi zaman yoruluyor, kimi zaman da keyif alıyordum.
Bu yüzden artık kendime şu soruyu sormayı öğrendim: “Başkasını neden kendi etrafımda iyilik çemberime alayım?” Belki de en büyük kazanımım, başkalarına değil, kendime kazandırmak oldu.
Çünkü insan, en çok kendi içinde çoğaldığında özgürleşir. Müziğin ardından kalan sessizlik bile bana şunu öğretti: Hayatın ritmini başkalarının yükleri değil, kendi iç sesim belirlemeli. Ve ben, o sese kulak verdikçe yolumu bulacağım...
23-09-2025
ist
zaralıcan