0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
141
Okunma

Tahmini olarak 1977 veya 1978 Yılında, Ben beş beş buçuk altı yaşlarındayken, yol su elektrik ve haliyle telefonu olmayan, şehirden kopuk ama yüksekliğiyle, temiz hava deposu ve her şeyiyle doğal, tam bir Anadolu köyü olan, tepedeki eski Acar köyümüzde yaşıyorduk. Ben, Selim, Hasan, hep beraber gezip tozuyorduk, yaşımıza göre çeşitli oyunlar oynuyorduk, bir gün; Bizden yaşça büyük olan. Musa ile Selahattin ağabeyler yanımıza gelip bize, gelin sizlerle birbirimize karşılıklı taş atma oyunu oynayalım, siz üç kişi, biz iki kişi, siz küçüksünüz o nedenle sizler yukarı tarafta, biz ikimiz de aşağı tarafta olacak şekilde, birbirimize karşılıklı taş atalım dediler. Bizler de yukarı tarafta olacağımız ve atacağımız taşları uzağa fırlatabileceğimizi düşünerek tamam dedik. Onlar Carê kanyê dediğimiz yerin aşağısına yani yolun alt tarafına indiler bizler yolun üst tarafına geçtik bu arada o yol da hayvanlarla Kaniya Bırcê Adında Bırcê dediğimiz çeşmeye ve de Mardin’e gidip gelmek için kullandığımız yoldu bilin istedim. He nerede kalmıştık onlar aşağıda bizler yukarıda yerimizi aldık ve başladık birbirimize karşılıklı taş atmaya, o esnada bana doğru gelen taştan korunmak için, yuvarlak bir taşın arkasında eğildim, eğildim ama taşın bitiş noktası olmalı ki, taş kavis yapıp kafama isabet etti. ve başımdan kan akmaya başladı. Korkudan herkes başıma toplandı babama söylemeyeyim diye Musa ile Selahattin Ağabeyler yanıma gelip yalvardılar, taş atıp başımı kıranların onlar olduğunu babama söylememem için beni ikna etmeye çalıştılar. Bana eğer babana başını bizim kırdığımızı söylemezsen birazdan damda misket oynayacağımız oyuna dâhil edeceğiz deyip beni ikna ettiler, Teklifleri cazip geldi, tamam söylemem dedim ve ağlaya ağlaya evin yolunu tuttum. Önce annem gördü ne oldu oğlum dedi? bilmiyorum dedim, annem her ne kadar inanmasa da inanmış gibi yapıp ısrar etmeden, yaramı bir bez parçasıyla sarmaya başladı. Hemen akabinde babam geldi, babam annem gibi değildi, ısrar etti çare bulamadım ve gerçekleri söylemek zorunda kaldım. Tamam, işte böyle ne olursa olsun gerçekleri söyle dedi, ve olan olmuştu. Musa hem babamın amcasının oğlu hem de ayrı ev aynı avluda yaşıyorduk ne diyecekti ki. Baktım sorun olmayacak, sarılı kafamla hemen dışarı fırladım ve dama çıktım bu arada Musa İle Selahattin Ağabeyler damda misket oynuyorlardı, yanaştım yanlarına babama söylemediğimi söyleyince hemen oyuna dâhil ettiler. Büyüklerle oynamak kolay olmadığı için çok sevinmiştim ve bir süre oynadık, havanın kararmasıyla evlerimize dağıldık, daha sonra ne olduysa bilemiyorum ama sanırım sorun çıkmadı. Aradan yıllar geçmiş ancak bu kadarını hatırlayabiliyorum sonrasını hatırlayamıyorum, dinlediğiniz veya okuduğunuz için teşekkürler…
İbrahim Akbaş
22 11 2011