Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
MuratKEREMk
MuratKEREMk

Hz. Ali (r.a) : İlim, Cesaret ve Tevazu Abidesi

Yorum

Hz. Ali (r.a) : İlim, Cesaret ve Tevazu Abidesi

0

Yorum

3

Beğeni

0,0

Puan

136

Okunma

Hz. Ali (r.a) : İlim, Cesaret ve Tevazu Abidesi

Hz. Ali (r.a.): İlim, Cesaret ve Tevazu Abidesi

Yazar: Murat Kerem

Kimi insanlar vardır ki, isimleri söylendiğinde yalnız bir çağ değil, bütün zamanlar aydınlanır. Onların ömrü sadece kendi dönemlerini değil, insanlığın yolunu da ışıklandırır. Hz. Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) işte böyle bir ışıktır. Çocuk yaşta imana koşan, Resûlullah’ın (s.a.v.) damadı olan, hem savaş meydanlarında yiğitliğiyle hem ilim meclislerinde hikmetiyle parlayan bu büyük insan, yüzyıllardır gönüllerde “ilmin kapısı, irfanın rehberi ve yiğitliğin özü” olarak yaşamaktadır.

Onu tanımak, bir sahabînin hayatına bakmaktan çok daha ötesidir; öfkeye sabırla direnmenin, adalet uğruna tavizsizliğin ve kulluğu makamların üstünde tutmanın dersini almaktır.


Kur’ân’ın İşareti, Nebevî Dilin Övgüsü

Hicret gecesi… Mekke sokaklarının gerilimli sessizliğinde bir genç, Resûlullah’ın yatağına uzanır. Kur’ân, o anı şu ayetle ebedîleştirir:
“İçlerinden nefislerini Allah’ın rızasına satmış insanlar vardır.” (Bakara, 2/207) [1].

Ehlibeyt’in tertemizliği de Kur’ân’ın bir ayetinde kayıtlıdır:
Allah ancak sizden, ey ehlibeyt, kiri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” (Ahzâb, 33/33) [2].

Resûlullah (s.a.v.), onun konumunu hadislerinde defalarca dile getirmiştir:
“Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.” [3]
“Senin bana nispetin, Hârûn’un Mûsâ’ya nispeti gibidir; benden sonra peygamber yoktur.” [4]
“Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, ona dost olana dost ol, düşman olana düşman ol.” [5]

Bu ifadeler, yalnızca bir övgü değil; Ali’nin ümmet içindeki yerini, ilim ve vefa zincirinin merkezinde durduğunu gösteren işaretlerdir.


Korkusuz Bir Genç, Yatağa Yatan Bir Yürek

Hicret gecesi… Ev, hançer gölgeleriyle sarılmıştı. Genç Ali hiç tereddüt etmedi, Resûlullah’ın yatağına yattı. O gece yatağa yatırılan bir beden değil, koca bir iman yüreğiydi. Tarihe geçen sadece cesaret değil, Allah’a adanmışlığın en berrak levhası oldu [6].

Bedir’de düşman saflarını yaran kılıcı, Uhud’da Resûlullah’ın yanından ayrılmayan sadakati, Hayber’de kapıyı söküp sancağı en öne taşıması [7]… Hepsi onun çizgisini özetler: yakınlıkta vefa, meydanda metanet, hükümde adalet.

Bir savaşta hasmı yüzüne tükürdüğünde, kılıcını indirmedi. “Seni Allah için kesecektim; şimdi nefsim araya girdi” dedi. Gerçek yiğitlik, düşmanı yere sermek değil, nefsine hâkim olmaktı.

Uhud günü ise farklı bir tablo vardı. Resûlullah’ın yüzü yaralanmış, dişi kırılmıştı. Etrafında sadece birkaç yiğit kalmıştı. Ali, bir kalkan gibi Efendisi’nin önünde durdu; bir eliyle saldırıları savuşturuyor, diğer eliyle onu geriye çekiyordu. İşte o anda Resûlullah buyurdu:
“O bendendir; ben de ondanım.” [8]

Bu cümle, sadece bir cesaret övgüsü değil, sadakatin ilahî bir mührüydü.


Şehir ve Kapı: Ali’nin Hikmet Mirası

“Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır.” [3] sözü, onun ilmini kuru bilgi değil, hikmete açılan bir geçit olarak tanımlar.

Nehcü’l-Belâğa’da derlenen hikmetlerinden biri şöyledir:
“Amellerin en zoru dört haslettir: Öfke anında affetmek; darlıkta cömert olmak; yalnızken iffetli kalmak; güçlülerin karşısında hakkı söylemek.” [9]

Bu sadece bir öğüt değil, bir hayat mimarisidir. İlim onda ezber değil; kalbin, vicdanın ve hikmetin derinliğiydi. Bu yüzden tasavvuf yolları manevî zincirlerini Ali’ye bağladı ve onu “evliyanın reisi” kabul etti.


Tevazu ve Aile Zarafeti

“Haydar-ı Kerrar, Fâtih-i Hayber” gibi unvanlar gönüllerde yaşasa da, o kendisini yalnızca “Allah’ın kulu” olarak görmeyi seçti. Tevazu, onun yalnız toplumsal hayatta değil, aile içindeki inceliklerinde de görünürdü.

Bir gün Hz. Fâtıma’nın gönlünün kırıldığı anda, Resûlullah’ı davet ederek aralarındaki bağı onarmasını istedi [10]. Bu incelik, aile hukukuna verdiği önemin işaretiydi. Onun nazarında büyüklük, haklı çıkmakla değil, hakkı ayakta tutmakla mümkündü.



Hilafet Döneminde Ateşle Sınanmış Adalet

Hz. Osman’ın şehadetinden sonra en zor zamanda hilafet ona tevdi edildi. Cemel ve Sıffîn gibi iç fitnelerin acılarını, Haricîlerin taşkınlıklarını yaşadı. Müslümanlar birbirine karşı kılıç çekti; ümmetin kalbinde derin yaralar açıldı.

Ali (r.a.), bütün bu kargaşada terazisinin ibresini adaletten hiç saptırmadı. Bir gün kardeşi Akîl, devlet malından fazla pay isteyince, Ali kızgın bir demiri ona yaklaştırarak şöyle dedi:
“Dünyanın ateşine dayanamıyorsun; ahiretin ateşine nasıl dayanacaksın?” [11]

Cesaret yalnız savaş meydanında değil, yakınını dahi adalet uğruna karşısına almada da ortaya çıkıyordu. Onun gözünde devlet, emanetti; emanet ise taviz değil, hakkı gözetmekti.



Kalplere Pusula Olan Miras

Hz. Ali (r.a.), Kur’ân’da işaret edilen, Nebevî sözlerle övülen ve sahabe rivayetlerinde anlatılan bir şahsiyet olduğu kadar, ihlâsın, hikmetin ve tevazunun zirvesidir.

Bugün kalplerin derinliklerinden bir ses yükselmeli:
“Ali gibi davran!”

Her öfke anında, onun sabrı hatırlanmalı. Adalet terazisi sarsıldığında, onun ateşle sınanmış adaleti göz önüne getirilmeli. Makam cazip göründüğünde, onun “Allah’ın kulu” olmayı zirve sayan tevazusu kalplerde yankılanmalı.

Çünkü kılıçla kazanılan zaferler geçicidir; ama ihlâs, adalet ve tevazu ile kurulan gönül saltanatları ebediyetin ta kendisidir.



Kaynakça

[1] Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk, Beyrut.
[2] Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe.
[3] Tirmizî, Menâkıb. Rivayetin senedi hakkında farklı değerlendirmeler yapılmıştır, ancak klasik kaynaklarda zikredilmiştir.
[4] Buhârî, Megâzî.
[5] Tirmizî, Menâkıb.
[6] Kandahlavî, Hayâtü’s-Sahâbe.
[7] İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebeviyye.
[8] Tirmizî, Menâkıb, no: 3724; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1, s.84.
[9] Nehcü’l-Belâğa, Hikmetler.
[10] Kandahlavî, Hayâtü’s-Sahâbe.
[11] İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye.

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Hz. ali (r.a) : ilim, cesaret ve tevazu abidesi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Hz. ali (r.a) : ilim, cesaret ve tevazu abidesi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Hz. Ali (r.a) : İlim, Cesaret ve Tevazu Abidesi yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL