1
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
206
Okunma

Uzmanlar, ebeveynlerin çocuklarına yalan söylememelerini, tutamayacakları sözler vermemelerini ısrarla tembih ediyor. Çünkü böyle durumlar çocuklarda gerek ebeveynlerine karşı gerekse toplumun geneline karşı önemli bir güven kaybına neden oluyormuş.
Bir de ebeveynlerinden ya da eğitmenlerinden baskı, şiddet gören çocuklar yalana başvurmayı çare olarak görüp, sonunda sık yalan söyleyen bireyler haline geliyormuş.
Peki, gelelim tüm toplumu ilgilendiren, hayatımızı yönlendiren hatta yaşamamızı zorlaştıran, bize söylenen yalanlara:
Hayatın içinde, tüm gereksinimlerimize her gün gelen büyük zamlara rağmen, devlet kurumlarının açıkladığı çok küçük enflasyon yalanları bizde, bizi yönetenlere karşı güven kaybı yaratmıyor mu?
Özellikle, seçim öncelerinde, hovardaca, abartılı şekilde verilen sözlerin, seçim sonrasında tutulmamasına ne diyelim?
Haydi bunları geçtik diyelim; en masum, en demokratik haklarımızın bile, verilmiş defalarca sözlere rağmen savsaklanmasına, tutulmamasına hiç mi itiraz etmeyelim?
Kamuya getireceği mali yük hesaplanmadan verilen, erken emeklilik vaadinin, kısmen bile yerine getirilmesinin, kamuya önemli bir yük getirdiği, bundan da pişmanlık duyulduğu ifade edilirken, suçlu kim acaba?
Yedi sene, uzman er olarak görev yapan sözleşmeli askerlere verilen, sözleşme sonrası devlet görevine atanma sözünün verilmemesi, devlet ciddiyetiyle bağdaşıyor mu?
Öğretmen fakülteleri açıp, binlerce öğretmen yetiştirip, üstelik binlerce öğretmen açığı varken, onları atamayan devlet, nasıl bir devlettir?
Staja başladığında sigorta edilen insanların, emekli olacakları zaman, bu sigortalılıklarının sayılmaması insafa sığar mı?
Yıllarca ülkeye hizmet etmiş, primini ödeyip emekli olmuş insanların, açlık sınırının çok altında maaşlarla geçinmeye zorlanması, refah payı beklerken, enflasyonun bile çok altında maaş zamlarına lâyık görülmeleri hangi vicdana sığıyor?
Örnekler, saymakla bitmez. Bunlar sadece devede kulak diyebiliriz. Demek ki, bilimsel gerçeklere göre, bizim devletimize karşı güven kaybı duymamız çok normal. Devletine güvenmeyen bir halk mutlu olabilir mi? Halkı mutlu olmayan bir devlet, ’’ büyük devlet’’ olabilir mi?
Peki, şimdi de gelelim uzmanların ikinci bulgusuna: Şiddet gören çocukların yalancı olmasına:
Bu devlet dediğimiz çocuk, kimden baskı ya da şiddet görmüş ki; bize karşı devamlı yalan söylemek zorunda kalıyor?
Bilsek de halk olarak destek olsak devletimize; o baskının, şiddetin sahiplerine karşı birlikte mücadele etsek!
Fikret TEZEL