0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
181
Okunma
"Özgürlüğü ve hayatı hak edenler, onu her gün yeniden fethetmek zorunda olanlardır..."Goethe
1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu adıyla kurulan birlik 1957 yılında imzalanan Roma Antlaşmasıyla beraber Avrupa Ekonomik Topluluğu oldu.
Dünyadaki durgunluk ve mali yükün paylaşımı konusundaki iç çekişmeler 1980’lerin başlarında bir "Avrupa karamsarlığı" havasının doğmasına neden oldu. Ancak, 1984’ten sonra bunun yerini Topluluğun canlandırılması konusunda daha umutlu beklentiler aldı.
Jacques Delors başkanlığındaki Komisyonun 1985’te hazırladığı Beyaz Kitap’a dayanarak Topluluk, 1 Ocak 1993’e kadar tek pazar oluşturmayı kendisine hedef edindi. Avrupa Tek Senedi, 17 Şubat 1986’da Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, Lüksemburg ve Portekiz tarafından, 28 Şubat 1986’da ise Danimarka, İtalya ve Yunanistan tarafından imzalandı.
1987 yılında yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını kuran Antlaşmalar kapsamlı bir biçimde değişikliğe uğradı.
Daha sonra,Maastricht Antlaşması, diğer adıyla Avrupa Birliği Antlaşması, 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu antlaşma ile 1999’a kadar parasal birliğin tamamlanmasına, Avrupa vatandaşlığının oluşturulmasına ve ortak dış ve güvenlik ile adalet ve içişlerinde işbirliği politikalarının meydana getirilmesine karar verildi.Avrupa ortak para birimi olan Avro, 1 Ocak 2002 tarihinde resmen tedavüle girerek, 12 ülkede kullanılmaya başlandı.
Bu,bir tarihsel gelişimdi.Konunun ana noktalarına daha fazla değinmek gerekmektedir.
Avrupa’da son yıllarda yaşanan yüksek işsizlik oranları: Birlik’ te işsizlik oranları,2013’ te %12 ’lere varmıştır.Bu oran 2025’ te Nisan 2025’te %6,2’ye gerilemiştir .Fakat bu oranının temelinde üretime dayalı bir işleyiş ve düzenden kaynaklanmıyor Mültecilerin ucuz iş gücüne daha yüksek oranda katılması,artan yaşlı nüfusun bu kategoriye girmemesi.Ayrıca küresel güç dengelerin değişimi, ABD’ nin ekonomik ve siyasi güç kaybı gibi . Dolayısıyla Avrupa Birliği için kronik sorun olan yüksek işsizlik, son bir kaç yıl kapsamında değerlendirilemez .
Diğer yandan yaşam pahalılığının artışı.
Avrupa İstatistik Ofisi, AB’de yıllık enflasyonu yüzde 2,2, aylık enflasyonu ise yüzde 1,9 olarak açıkladı.Evet bu oranlar düşük fakat bakalım yıllara göre ücretler çok artmış mı ?Euro Bölgesi’nde ücretler, 2025’in ilk çeyreğinde 2589 EUR/aydan 2607 EUR/ay’a yükseldi. Euro Bölgesi’nde maaşlar, 1999’dan 2025’e kadar ortalama aylık 1770.65 EUR seviyesinde seyretmiştir.Ücret-enflasyon dengesi beklenen düzeyde değildir .
Ayrıca,İspanya, Yunanistan ve Portekiz gibi ülkelerde yaşanan borç krizleri (euroya erken geçmenin maliyetleri),mülteci sorunları,Ukrayna sorunu önemli problemler haline gelmiştir. Ciddi anlamda sosyal güvenlik sorunları yaşanmaktadır.Avrupa nüfusu giderek yaşlanıyor. Sosyal güvenlik sistemleri endişe vermektedir. Bunun altından kalkmak için Avrupa Birliği ülkelerinde çeşitli önlemler alınıyor fakat yeterli değil.
Diğer taraftan ;Avrupa Birliği’nin genişleme sorunları var :üye olan az gelişmiş Avrupa ülkeleri düşük ücretle çalışarak özellikle Bulgarlar ve Polonyalılar yaşam kalitesini düşürmektedir. Rusya ile yaşanan kriz de Avrupa dış ticaretini ve siyasi iklimini çok etkiledi.İspanya, Portekiz, İtalya’nın öncülüğünde AB’nin güney bloku, Rus gazına Almanya kadar bağımlı olmadıklarını, kendi ulusal alternatif politikaları olduğunu ve Rus gazıyla bugüne kadar sefa süren Almanya’nın düştüğü güç durumda cefayı üstlenmeyeceklerini belirtmiştir.
Bütün bu sorunların yanında Avrupa Birliği
demokrasiden çok teknokrasiye doğru
gidiyor.Yani, devlet yönetiminde ve
ekonomide son sözün, seçimle yönetime
gelen siyasacılarda değil devletin üst
düzey yöneticileriyle iş adamlarında ve
ekonomi uzmanlarında olmasına dayanan
bir siyasal düzene doğru hareket
var.Özellikle bu ,kriz dönemlerinde
gerçekleşmektedir.Ayrica birliğin halktan
kopuk olması,tepeden inmeci
olması,halkın AB karar alma
mekanizmalarını etkileyecek potansiyelde
olmaması önemli sorunlardandır. Tüm bu
sorunların üzerine The Economist’ de bir
yazıda Avrupa’nın artık birlikten çok
"birleşik devletler" aşamasına geçmesini
gerektiğini önermiştir.Özellikle İngiltere’
nin birlikten ayrılması bu tür senaryoları
kuvvetlendirmiştir.
İskandinav ülkeleri
yenilenebilir enerji ve inovasyon
politikalarıyla ,güvenlik, kişi başına
gelirdeki durumu itibari ile Avrupa Birliği
ülkelerinden ayıran ince çizgiler
mevcut.Fakat özellikle son yıllarda artan
aşırı sağ zihniyet ve yabancılara olan
negatif bakış açışı İskandinav ülkelerin
yaşanılabilirlik prestijini olumsuz
etkilemiştir.Aslında bu yeni bir durum
değil .Bu ülkelerde katı bir protestan
mantalite hep vardı.
Finlandinya,Abd Irak’ı işgal ettiğinde en
büyük teknik desteği sağlayan ülkelerden
biridir.NATO’nun 1994 yilıinda "Barış için
Ortaklık"misyonlarına katılan
Finlandiya, aslında medeni,barışçıl ve
tarafsız bir Avrupa ülkesi gibi görunmeye
devam ediyor. Keza İsveç de öyle.
2011 Arap baharı sürecinde demokrasi
savaşçılarinın" yanında olduğunu söyleyen
İsveçin Ortadoğu ve Kuzey Afrika
rejimlerine silah satmaktan vazgeçmeyiz
dediklerini hatırlamak lazım.Şunu da
söylemek lazım:
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları
Enstitüsü (SIPRI), küresel silah transferine
ilişkin yeni araştıirmasında, küresel silah
ticareti nispeten düşerken, son 5 yılda
silah ithalatında en büyük artışın Avrupada
görüldüğünü ortaya koymuştur. Belki de
Birlik, dağılmamak için savaşa ve savaşın
yarattiğı ekonomik kazanca gün geçtikçe
daha fazla tutunmaktadır.
Peki Avrupalılar tüm bu süreçleri nasıl
değerlendiriyor ?
AB ülkesinde 60 bin kişiyle gerçekleştirdiği
anket, AB üyesi ülke vatandaşlarının yüzde
40’nın, Birlik’in 10-20 yıllık süre zarfında
dağılabileceğine inandıiğını ortaya
koymuştur.
Peki bu konuda neler yapılmakta ?
AB’nin geleceğini tartışmak ve yeniden yapılanmaya yönelik bir yol haritası belirlemek amacıyla bazı girişimlerde bulunulmuştur. 16 Eylül 2016 tarihli Bratislava Zirvesi’nin ardından yayınlanan bildiriyle başlayan, Roma Antlaşması’nın 25 Mart 2017’deki 60. yıldönümü vesilesiyle yayımlanan Roma Bildirisi ile devam eden ve 9 Mayıs 2019’da ilan edilen Sibiu Bildirisi ile hız kazanan Avrupa bütünleşmesine bağlılık açıklamaları ve reform arayışları, bu girişimler arasında en öne çıkanlardır.
Avrupa’nın Geleceği Konferansı (AGK) da, bu sorgulama ve arayışların bir devamı olarak, Avrupa’nın geleceğinin AB vatandaşlarının da katılımına imkân verecek şekilde tartışılacağı bir platform olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından önerilmiştir. AGK’nın resmi açılışı 9 Mayıs 2021 Avrupa Günü’nde hibrit şekilde yapılmıştır. Konferansın amacı “AB vatandaşlarını ve gündelik hayatı etkileyen tüm hususların tartışılmasını sağlamak ve Avrupa’yı herkes için daha iyi bir yer haline getirmek” olarak ilan edilmiştir. AGK’ya AB vatandaşları, AB kurumları, ulusal, bölgesel ve yerel kurumlar, sivil toplum kuruluşları katılım sağlamıştır.
Konferans, “Çok Dilli Dijital Platform”, “Avrupa Vatandaş Panelleri”, “Ulusal Vatandaş Panelleri”, “Merkezi Olmayan Etkinlikler” ve “Konferans Genel Kurulu Toplantıları” şeklinde dört bileşen çerçevesinde yürütülmüştür. Çok Dilli Dijital Platformun yanı sıra, 4 adet Avrupa Vatandaşları Paneli, 6 adet Ulusal Vatandaşlar paneli, binlerce ulusal ve yerel etkinlik ve 7 adet Genel Kurul Toplantısı düzenlenmiştir.