0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
105
Okunma
Bir çocuk dünyaya gözlerini açtığında hayatın ilk aynası anne babasıdır. Onların sesi, elleri, bakışı, çocuğun evrenini kurar. Bu yüzden anne baba yalnızca büyütülen değil, aynı zamanda ruhu yoğuran, karakteri inşa eden, geleceği şekillendiren bir kaynaktır. Çocuğun bedeni ,ruhu, zihni ve kalbi anne babanın tutumuyla beslenir: kimi zaman güçlenir, kimi zaman ise zedelenir. Çocuğun fiziksel ihtiyaçları elbette önemlidir: beslenme, uyku, sağlık, güvenli bir ev ortamı… Bunlar olmadan bedensel gelişim eksik kalır. Fakat bir çocuğun sadece doğurmak , üstünü örtmek yetmez. Onun ruhunun da şefkatle, ilgilenmeyle , duyulmaya ihtiyaç vardır. Anne babanın sevgisi tıpkı bir vitamin gibi çocuğun gelişiminde görünmez ama yaşamsal bir rol oynar. Sarılmalar, yumuşak bir ses tonu, sabırla dinlenen bir cümle, çocuğun zihninde “ben değerliyim” duygusunu yerleştirir. İletişim işte burada başlar. Çocuğun söylediği en basit söz, kurduğu en küçük hayal, anne baba tarafından dikkate alındığında çocuk kendini var hisseder. Ama sözü kesilen, küçümsenen, sürekli eleştirilen bir çocuk zamanla susmayı, içine kapanmayı öğrenir. Oysa çocukla iletişim kurmanın ilk şartı onu dinlemektir. Dinlemek sadece kulağı açmak değil kalbi de açmaktır. Çocuğun duygusunu ciddiye almak, yanlış yapsa da ona ”senin duygun kıymetli” mesajını vermektir. Davranış biçimi de iletişimin bir parçasıdır. Çocuğa bağırarak, cezalandırarak, tehdit ederek söz geçirmek belki kısa vadede işe yarar ama uzun vadede derin yaralar bırakır. Çünkü korkuyla büyüyen bir çocuk ya itaat etmeyi alışkanlık haline getirir ya da içten içe isyan eder. Oysa sevgiyle, sabırla açıklayarak yönlendirmek çocuğun hem anlamasını hem de gelişmesini sağlar. Çocuğa sınırlar koymak gerekir fakat bu sınırlar şiddetle değil, tutarlılıkla çizilmelidir. Bir anne baba çocuğunu kıyasladığında “ bak arkadaşın senden daha başarılı” dediğinde, aslında kendi çocuğunun benliğine ince bir darbe vurur. Çocuk kendini yetersiz hissetmeye başlar halbuki yapılması gereken, onun çabasını takdir etmek, küçük başarılarını büyütmek, hata yaptığında ise düşmesinin doğal olduğunu göstermektir. Çünkü çocuk hata yaparak öğrenir, düştükçe kalkmayı öğrenir. Onu ayakta tutacak tek şey, arkasında duran güvenli bir eldir. Unutulmamalıdır ki, çocuk anne babasının sözlerinden çok, davranışlarından öğrenir. Sevgi dolu bir evde büyüyen çocuk, sevgiyi öğrenir. Saygının hakim olduğu bir evde yetişen çocuk, başkalarına saygı göstermeyi bilir. Tam tersi şiddet, öfke, sevgisizlik ortamında büyüyen çocuk aynı davranışları ileride yeniden üretir yani anne babanın çocuğa sunduğu model, kuşaktan kuşağa aktarılan bir mirastır. Sonuçta anne babalık, çocuğu hayata hazırlama sanatıdır. Bu sanatın özü ise şudur: çocuğu sevmek, dinlemek, anlamak, ona güven vermek. Bedenini korumak kadar ruhunu da beslemek.Yalnızca bugünü değil, geleceği de düşünmek çünkü çocuk bir gün büyür, kendi yoluna gider ama anne babasından aldığı sevgi, güven ve iletişim biçimi onun ömrü boyunca taşıdığı görünmez bir pusulası olur.