1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
214
Okunma

Emeklinin zamanını en çok çalan, günümüzde, maalesef, çarşı, pazar ve marketler oluyor. Diğer zamanları da çoğumuzun parklarda, bahçelerde, ağaç diplerinde geçiyor galiba.
Ben de bir emekli olarak, özellikle hanım sipariş verdiğinde, birkaç marketi dolaşmadan alışverişe başlayamıyorum. Çoğu zaman da hepsini aynı marketten değil de parça parça, birkaç marketten tamamlamak zorunda kalıyorum.
Maaş durumumuz malûm: Otuz yıl prim ödemiş sıradan bir emekli vatandaş olarak, iki yıl ’’görev’’ yapıp emekliliğe ’’hak’’ kazanmış bir vekilin en fazla beşte biri kadar ancak alabiliyoruz. Tabi, onların tüm cümle şürekâlarının yararlandığı hizmetlerin belki de yüzde biri kadar ancak yararlanabiliyoruz.
Dün marketteydim yine, yumurta fiyatı dikkatimi çekti: 185tl. Birkaç gün önce aldığım için, ihtiyacım şimdilik yoktu. Henüz üç gün önce almıştım ve aynı marketten, aynı yumurtayı 129.90tl’ye almıştım. Aradaki farka bakın?
Yalnız yumurta değil, birçok malda aynı şey oluyor. Koydu mu, büyük koyuyorlar! Ne kadar da sık ve yüksek artıyor fiyatlar. Yok denetleniyormuş, yok cezalar yazılıyormuş; vatandaşa faydası oluyor mu? Bir simit fiyatı curcunası var: Benim gördüğüm, aylardır 20 liraya satılıyor. Geçen gün, yeni 20tl olduğu haberi yapıldı, ardından da Ticaret Bakanlığı’nın zammı geri aldırdığı haberi geldi. Gidin simitçileri dolaşın, 20 liradan aşağı satan yok! Ne hale geldik yahu?
Eskiden, sadece yılbaşlarında zamlar yapılır, devlet tarafından ilân edilir ve herkes uymak zorunda kalırdı. Maaş zamları asla enflasyondan geri kalmaz, çoğu zaman da refah payı verilirdi. 1981 yılında, çalışmaya başladığım bir iş yerinde 15.000tl maaş alıyordum. Asgarî ücret 10.000tl idi ve en büyük paramız da o kadardı. Yani en büyük paramız, bir asgarî ücretti. Şimdi yüz tane büyük paramız bir asgarî ücret etmiyor.
Galiba çok uçmuşuz gerçekten! Baksanıza, asgarî ücret ne kadar yükselmiş! Buna benzer örnekler, masallar anlatarak, ülke olarak uçtuğumuzu söylüyorlar ya; işte ben oraya takılıyorum.
Uçmak galiba iki çeşit olabiliyor:
İlki, ilk akla gelen, yukarılara, bulutlara doğru uçmak. Onlar da bunu kastedip, Ay’a gidiyoruz Ay’a naraları atıyorlar.,
Fakat, bir ikinci uçma şekli daha var ki; o da uçurumdan aşağı doğru uçmak! Her iki uçma şeklinde de ayaklar yerden kesilmiş oluyor ama, galiba bizimkinin sonu Ay’a varmak değil de uçurumun dibine çakılmak!
Temennim odur ki, düşerken bir ağaca takılalım da tutunup uyanalım. Önce yokuşun başına varıp, yeniden düz ovada yürümeyi öğrenelim ve uçmak, Ay’a, Mars’a varmak hayallerini daha sonra kuralım.
Fikret TEZEL
5.0
100% (2)