1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
211
Okunma

Aptallığın tanımını bazen kalın kitaplarda, akademik tartışmalarda ya da psikoloji kürsülerinde ararız. Oysa tek bir cümle yeterlidir: “Gerçeği bilerek, gerçeği görerek hâlâ yalanlara inanmaktır.” Bu söz, yalnızca bireysel bir zafiyetin değil, toplumsal bir felaketin özetidir. Çünkü bireyin aptallığı kendi hayatını çökertir; toplumun aptallığı ise nesillerin kaderini karartır.
Toplumsal aptallık, seçim meydanlarında alkışlarla büyür, propaganda afişlerinde renklenir, ekranlarda sloganlaşır, sonra insanların hafızasında bir “umut kırıntısı”na dönüşür. Gerçeği bilen, yalanı gören ama yine de o yalana tutunan kitleler, aslında kendi zincirlerini örerler. Politikacıların her dönemde tekrarladığı vaatler, işte bu zincirin halkalarıdır.
Vaatlerin Büyüsü, Unutkanlığın Laneti
Her seçim öncesinde aynı cümleler duyulur:
“Herkese iş!”
“Adil düzen!”
“Ücretsiz sağlık ve eğitim!”
“Refah içinde bir gelecek!”
Bu cümleler toplumun ruhuna enjekte edilmiş bir morfin gibidir. Gerçek ağrıyı, yani işsizliği, adaletsizliği, eşitsizliği hissetmememiz için geçici bir uyuşturucu görevi görür. Seçim biter, morfinin etkisi geçer, acı yeniden başlar. Ama bir sonraki seçimde aynı enjeksiyon tekrar yapılır. Biz de aynı ilacı yutarız, çünkü unutkanlığımız sonsuzdur.
Unutkanlık, halkların en büyük zaafıdır. Politikacıların unutturmaya, halkın hatırlamamaya gönüllü olduğu bu düzen, aptallığın kurumsallaşmış hâlidir.
“Bir Gün Olacak” Masalı
Toplumların en kolay kandırılma yöntemi, “yarın” kelimesidir. Hiçbir politikacı “bugün” vaat etmez. Çünkü bugünü değiştirmek, sorumluluk ve risk ister. Ama yarın... Yarın her zaman güvenli bir sığınaktır.
“Bugün sıkın dişinizi, yarın her şey güzel olacak.”
“Biraz daha sabredin, yarın refah kapıları açılacak.”
Yarın hiç gelmez. Gelmemesi için özel bir mekanizma kurulmuştur. Ama biz hâlâ o yarını bekleriz. Beklemek, inanmak kadar kolaydır. Çünkü insan, umudunu kaybetmektense kandırılmayı tercih eder.
Kitle Psikolojisi-Sürüde Kaybolmak
Tek tek sorulduğunda birçok insan yalanı görür, boş vaatleri fark eder, politikacının samimiyetsizliğini anlar. Ama iş kalabalığa gelince, bireysel akıl susar, kolektif körlük devreye girer.
Meydanlarda coşkunun içinde, herkesin aynı sloganı bağırdığı ortamda insan, kendi gördüğü gerçeği unutmaya meyillidir. Çünkü sürüden ayrılmak cesaret ister. Slogana katılmak, alkışa uymak, bayrağı sallamak kolaydır. Gerçeği haykırmak zordur. Bu yüzden toplumlar kendi körlüğünü alkışlarla kutsar.
Ekonomik Yalanlar- Refahın Sahte Işıltısı
“Ekonomi uçacak!”
Her dönemin en sevilen yalanıdır bu. İnsanların cüzdanına, sofrasına, geleceğine dokunur. Politikacılar da bilir ki aç olan insan öfkelidir, ama aynı zamanda umut aşısına en çok muhtaç olan da odur.
İşsiz gencin kulağına “herkese iş” fısıldanır. Geçim derdindeki annenin kulağına “ucuz gıda” sözü verilir. Borç batağındaki babaya “kredi affı” vaat edilir. Herkes kendi derdine özel bir yalan bulur. Ve bu yalan, geçici bir teselli olur.
Ama gerçek her zaman kendini gösterir: İşsizlik artar, enflasyon yükselir, kredi borçları katlanır. Fakat bir sonraki seçimde yine aynı sözlere inanılır. Çünkü toplum kendi çıkarı için bile uzun hafıza tutamaz.
Adalet Masalı-Herkese Eşit Hukuk
Adalet, politik söylemlerde en çok sömürülen kavramdır. Çünkü adaletsizliği en cahil insan bile fark eder. Ama adaleti sağlayacak irade, hiçbir zaman gerçek anlamda ortaya çıkmaz.
Her seçim döneminde “bağımsız yargı” sözü verilir. Ama seçimden sonra ilk çürüyen, yine yargıdır. Hâkimler, savcılar iktidarın gölgesinde karar verir. Vatandaş bilir ki bu düzen adil değildir, bilir ki güçlü olanın hakkı korunur. Yine de “belki bu kez değişir” diyerek oy verir. İşte aptallığın en çıplak hali budur: Adaletsizliği görüp hâlâ adalet yalanına sarılmak.
Eğitim ve Sağlık
Her dönemde ücretsiz, kaliteli eğitim vaat edilir. Okullar yapılır ama öğretmenler atanmaz. Derslikler açılır ama içerisi boş kalır. Çocuklar sınavdan sınava koşar, sonra işsizliğe mahkûm olur. Ama yine de “gelecek nesiller için daha iyi bir eğitim” sloganı alkışlanır.
Sağlıkta da aynı oyun döner. Herkes için ücretsiz tedavi sözü verilir ama hastaneler kapı kapı dolaşan insanlarla doludur. Randevu almak için aylarca beklenir. Yine de yeni seçimlerde “sağlıkta devrim” söylemiyle aynı insanlar oy toplar.
Kandırılmayı Seçmek
Aslında halk sadece kandırılmıyor; aynı zamanda kandırılmayı seçiyor. Çünkü gerçeği kabullenmek cesaret ister. Gerçek, işsizliği, açlığı, adaletsizliği yüzümüze vurur. Ama yalan, kulağa daha hoş gelir. İnsan, acı gerçekle yaşamaktansa tatlı yalana inanmayı tercih eder.
Bunun adı toplumsal aptallıktır. Ama bu aptallık bir cehalet ürünü değil, bilinçli bir tercihtir. Çünkü birey bilir, görür, anlar. Ama yine de inanır.
Dünya ve Türkiye’den Dersler
Dünyanın her yerinde aynı sahneler yaşanır. Latin Amerika’da liderler “yoksulluğu bitireceğiz” diyerek iktidara gelir, sonra halk daha da yoksullaşır. Afrika’da “özgürlük” vaat edenler kendi diktatörlüklerini kurar. Avrupa’da bile popülist liderler “refah devleti” masalıyla oy toplar, sonra göçmenleri günah keçisi ilan ederek halkı susturur.
Türkiye’de ise neredeyse her dönemin ortak hikâyesi “yarın daha iyi olacak” yalanıdır. 50 yıl önce de böyleydi, 30 yıl önce de, bugün de. Fabrikalar açılacağı söylenir, ama kapanır. Vergiler düşeceği vaat edilir, ama artar. İşsizliğe çare bulunacağı açıklanır, ama gençler hâlâ yurt dışına göç eder.
Toplum ise bu döngüyü kırmak yerine yeniden aynı masallara inanmayı seçer.
Gerçeği Görmek Cesaret İster
Aptallık, yalanı gerçeğe tercih etmektir. Ama daha büyük bir aptallık, gerçeği görmesine rağmen susmaktır. Suskunluk, politikacıların en büyük müttefikidir. Çünkü sustuğumuz sürece onların yalanları daha güçlü çıkar.
Toplumların kurtuluşu, kendi hafızasını canlı tutmasında yatar. Dün söylenenleri bugün hatırlamayan bir toplum, yarın yine kandırılmaya mahkûmdur. Ama dünün sözlerini bugün hatırlayan, sorgulayan, hesap soran bir toplum, yalan zincirini kırabilir.
Zincirleri Kırmak
Gerçeği bilerek, gerçeği görerek hâlâ yalanlara inanmak gerçekten aptallıktır. Ama bu aptallık kader değildir. Toplumlar hafızasını güçlendirerek, sorgulamayı öğrenerek, liderlere körü körüne bağlanmaktan vazgeçerek bu döngüyü kırabilir.
Sloganlarla uyutulan kitleler, gerçeğin tokadını yiyene kadar aynı yanlışı yapar. Ama bir gün, toplumun kendi iradesiyle ayağa kalktığı an, bütün yalanların duvarı çöker. İşte o zaman “aptallık” yerini “uyanış”a bırakır.
Ve asıl soru şudur,
Biz ne zaman gerçeği görüp, yalana sırtımızı döneceğiz?
Erol Kekeç/16.09.2025/Namazgah/Çamlıca/İST
5.0
100% (1)