3
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
246
Okunma
Ben nereden bilebilirdim beş on kişinin bana yardım edeceğini? Birden konu komşu, çoluk çocuk avluya doluştu: “Ökkeş abi şarap kuracakmış!” diye. Daha ayılmamıştım bile, utanmıştım. Avluya çıktığımda tank çoktan temizlenmiş, üzümler kasalardan çuvallara aktarılmıştı.
“Durun, yapmayın, iki günde biter. Sizin işiniz gücünüz var,” demek istedim ama kimse dinlemedi. İş başlamıştı bile. Yönetimi de Bekir almıştı:
— Naylonu getir! Hortumu tut! Tankın vanasını kapat!
Kafam karıştı, gölgeye oturup bir sigara yaktım. Daha iki ay bile olmamıştı memlekete döneli. “Ben ne yapabilirim?” diye düşündüm. Önce çay demledim, içtiler. Sonra baktım, kovalarla üzüm suyunu tanka taşınıyor. Sessizce o işe el koydum.
Bir ara Bekir’in oğlu Niyazi seslendi:
— Ökkeş abi, tankın içinde su var, bak sirke olur!
Gülümsedim. Anneme sordum:
— Anne, yarım litre kadar su var. Sirkeye dönüşmez değil mi?
— Olmaz, dedi.
İçim rahatladı. Niyazi’ye, “Olmazmış, emir yukarıdan geldi,” dedim. Hepimiz güldük. Ben kovaları taşıdım, beş kişi çizmeleriyle üzümleri çiğnedi. Sirke mi olur, şarap mı derken tartışmalar uzadı gitti.
Annem ise hızını almıştı: “Allah seni cezalandıracak, cehenneme gideceksin!” diyordu. Ben de gülerek,
— Cehennem öyle doldu ki, beni almazlar. Tanrı benimle mi uğraşacak? dedim. Herkes kahkaha attı. Annemse hocalardan öğrendiği ne varsa saydırıyordu, küfretmeyi bilse küfredecekti. Öte yandan üzümün bir kısmıyla pekmez de yapıyordu.
Herkes şekerden yapış yapış olmuştu, birbirine öyle kenetlenmişti ki ayrılmak istemiyordu. Ben birinin sigarasını yakıyor, öbürüne su veriyordum. Radyoyu açtım. İlk şarkıysa bağ bozumu üzerineydi! Hepimiz gülmekten kırıldık.
İş bittiğinde herkes çok yorgundu ama kimse kalkmak istemiyordu. Onlara dönüp,
— Elim boş, yarın kime şarap yapacağız? dedim.
Gülüştük.
Herkes şehre yeni gelmiş gibiydi; yüzleri parlamış, gözlerinde çocukluklarından kalma bir tazelik vardı. Sanki gün boyu uğraştıkları o şekerli, yapış yapış üzüm, içlerinden bütün pası söküp atmıştı. Yenilenmişlerdi, kirlerinden arınmışlardı. Avluda dolaşan sesler bir koro gibiydi; şarap yapımı hakkında herkesin söyleyecek bir sözü vardı. Kimi sirke olur diyordu, kimi ilacın şaraptan geldiğini… ,insan nefesinin müziği...
Benim için asıl mesele, onların bana uzattığı ellerin karşılığını verememiş olmaktı. Keşke gelmeselerdi, dedim içimden. Çünkü ben onlar kadar candan değilim. Her biri bir söz söyledi, bir gülüş bıraktı, içten bir şey yaptı hepsi içime dert oldu, .Onlar samimiydi, ben ise rol yapıyordum sadece, sanki her şeyi biliyorum amına koyayım!...
Ama inkâr edemem; güzeldi o ayin. Hep birlikte üzümleri öldürdük. Başka bir canlı gelip o şekeri yiyecek, sonra başka bir şey üretecek. Hayat işte bu: döngü, çürüme, yeniden doğuş. Yüzeysel görünür belki, ama belki de bütün derinlik burada saklıdır.