0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
141
Okunma
Özgürlüğümün ,egolarımdan daha önemli olduğunun farkına vardığım an; artık aynalar, benim için bir kâbus değildir.
Arıkan Akar
Hayatın zıttıyla varolduğu bu dünyada Mutluluk, mutsuzluk zorunlu bir ikilidir.Mutsuzluk ;yığınların ,kitlelerin zihniyetlerinden kurtulmak için bir fırsattır ve doğal birşeydir.Bu yüzden yaratıcı değerleri oluşturacak ve hayatımızın fırsat pencerelerine açacak gelişim ve yeniliğe açık olmalyız. Unutma! hergün gülersin ama mutlu değilsin hergün ağlamazsın ama genel olarak mutsuzsun.Kendimize bir iyilik yapalım. İkisini de yaşamın bir parçası olarak görelim!ikisini de kendi penceremizden yorumlayalım!
Fakat sürekli bir mutsuzluk hali yaşamımızı ve anlam arayışımızı demoralize edebilir.Sürekli acıdan kaçamayız zaten bu mümkün de değildir.Yalnız mutlu anlarımızı daha fazla anlamlandırabilir onu daha fazla değerlendirebiliriz.Burada devreye özgür ve özgün bir karekter ve yapı arayışı devreye girmektedir Özgür olmak diyorum.Çünkü ;bireyin bu sancılı dünyada kendisini tutsak halinde hissetmesi yüksek bir ihtimal .Burada;, maddi ve manevi tüm koşullar gözönünde bulundurularak ele alınmalıdır.Özgür olmak için bir ekonomik bağımsızlık yetmez onun yaşama nasıl anlam katacağı da önrmlidir.Milyonerim o zaman özgürüm diyemez kimse.Bu durum ,kişinin maneviyatının ,içsel huzrunun garantisi değildir.Özgür olmak , yaratıcılık ve yaşamı keşfetmekle ilişkilidir.Bazen Albert Camus gibi yaşamı acı ile alay etmektir .Özgür olmak,insanın toplumumu ve kendisinin analizi sonucu kendisiyle barışık bir yapı oluşturmasıdır.Yani arınmak,yücelmektir.Aynalara cesaretle bakmaktır
Özgün olmak ise ; kendimiz olmaktır.İnsan kendisine benzer ve daha sonra kendisini aştıkça kendisini benzediği noktayı da aşar fakat bu arayışın bazı fikirsel bedelleri vardır.Aradıkça ,kazarız, solucanlar ile mücevherler ile karşılaşırız.Mesele; bunlar ile karşılaştığımızda alacağımız tutumdur.
Diğer yandan kendi bireysel hayatımızı ve sorunlarımızı yaşamımızın tam odak noktamıza koyarsak mutlu olabilmemiz daha zordur..Çünkü dışarıda insanlar,hayvanlar,nesneler var.Bir dünya var.Başka acılar,başka travmalar var .Elbette bireysel sorunlarımızı önemseyelim fakat birey ailesel ve toplumsal değer ve meseleler ile içselleştikçe kendi sancılarını dah iyi tarif edebilir ve daha iyi bir konumlandırabilir.
Bu konuda değinmek istediğim çok şey var fakat düşünürlerin yazıma görüşlerine de alacağım için bu durumda yazı kapsamı çok uzun olmaktadır.
Sokrates’e göre yaşamın amacı ve herkesin yaşam boyunca peşinden koştuğu en yüksek iyi mutluluktur. Mutluluğa erişmenin yolu ise bilgidir; insana ve yaşama ilişkin bilgi, çünkü doğru bilgi insanı doğru eylemlerde bulunmaya götürür.
Mutluluğun, yani en yüksek iyinin haz (hedone) olduğunu iddia eden filozoflardan biri aynı zamanda Sokrates’in de öğrencisi olmuş olan Aristippos’tur (M.Ö. 435-356). Aristippos hazlar çeşitliliği içerisinde ayrım yapmaksızın hazcılığı (hedonizm) savunmuştur.
Bentham çok yüzeysel bir ifadeyle iyiyi hazla, kötüyü de acıyla ilişkilendirmiştir. Fakat Bentham Aristippos’tan farklı olarak haz ve acı konusunu sadece bireysel olarak değil, aynı zamanda toplumsal olarak da değerlendirmiştir.
İslam filozofları insanı mutluluğa götüren temel unsur olarak aklı kabul etmişlerdir. Onlara göre gerçek mutluluk hissî değil aklidir. Meselâ, Kindî, mutlu olmanın temel şartını aklı kullanmak olarak görürken; Fârâbî, aklın gerçek mutluluğu ve iyiliği idrak etme gücüne sahip olduğunu belirtmektedir. İbn Sînâ da aynı çizgiyi takip ederek aklî idrak ile mutluluk arasında birebir bir ilişki kurmaktadır.
İslam ahlak felsefesinin önemli simalarından olan İbn Miskeveyh’e göre ise mutluluk, tıpkı Fârâbî’deki gibi, nefsin iradesiyle gerçekleştirdiği aklî ve rûhî bir yetkinlik sonucu ulaştığı bilgi ve eylem bütünlüğü hali olarak tanımlanmaktadır. Ona göre mutluluk, her ne kadar bu dünyada kazanılacak olsa da esas olarak (en yüce mutluluk) ahirette elde edilecektir.
Mill ise mutluluk için fiziksel hazlardan ziyade, daha kalıcı ve sürekli olan niteliksel hazları, yani zihinsel/entelektüel hazları temel almıştır. düşünüp taşınarak, tercih ederek gerçekleştirdiğimiz her eylemimiz bizim bir iyiyi elde etmemizi olanaklı kılar. Sürekli olarak bu iyileri elde etmeye yönelik etkinlikler içine gireriz. Tüm bu iyilerin yöneldiği nihai iyiye ise Aristoteles, tüm hayatımıza yayılan iyi olma durumu ya da hali olarak mutluluk der.
Kant’a göre ise:Eğer hiçbir koşul tarafından belirlenmeksizin aklımızın koyduğu ilkeye göre istememizi belirliyorsak ve bu ilke yasa, yani her kişi, durum ve şart için geçerli olabiliyorsa, böyle bir isteme iyi istemedir. Dolayısıyla Kant’a göre, istememizin iyi olmasının mutlulukla bir ilgisi yoktur, hatta çoğu zaman iyi bir insan olmak, bizi mutsuzluğa bile götürebilir.
Antik yunan filozoflarından olan Epikür, mutluluğun denge ve ılımlılıkta olduğunu savunuyordu. Aşkta mutluluk olmadığını, mutluluğun arkadaşlıktan geçtiğini savunan Epikür der ki: "Akşam yemeğinde ne yediğiniz sizi mutlu etmeyebilir ama kiminle yediğiniz sizi mutlu eder. Bir elma, üzerinde yatacağımız bir post ve en önemlisi bir dost, mutluluktur." Hadi durmayın en sevdiğiniz arkadaşınızı arayın.Stoa felsefesinin kurucusu olan Kıbrıslı Zenon’a göre mutluluk ölçülü davranmaktır. Ve doğaya uygun yaşamaktır.
Nietzsche’ye göre mutluluk kısa ömürlüdür.Her an sona erebilir. Nietzsche, mutluluğu ideal tembellik durumu şeklinde tanımlamıştır. İnsanın, özgürlüğünü ve kendi fikirlerini kısıtlayan bütün engelleri aşacak büyük bir güç ve mücadele ruhuna sahip olarak hayattan memnun olabileceğini savunmuştur. Mutlu olmak, zorlukları aşıp hayatı yaşamak için orijinal yollar yaratarak bu güce sahip olduğunuzu kanıtlamaktır. Son tahlilde mutluluk arayışının sıkıcı bir israf olduğunu söyler.
Buddha’ya göre sonu mutluluğa varan bir yol yoktur. Yolmutluluğun kendisidir. Mutluluğu, bir yere, bir şeye ulaşmaktan ziyade; kişinin yaşamakta bulduğu doyumolarak tanımlıyor. Ulaşılması gereken, mutlak bir amaç
olmadığını söyleyen Buddha, mutluluğu ancakyolculuğumuz sırasında. bulabileceğimizisavunuyor. Kierkegard
mutluluğun anı yaşamaktan, anın tadını çıkarmaktangeldiğine inanıyordu. Mevcut şartların getirdiği problemleri dönüştürmeyi bırakıp, onları deneyim olarak görmeye başladığımız zaman mutluluğa ulaşabileceğimizi savundu. "Yaşam çözülecek bir problem değil tecrübeedilecek bir gerçekliktir." diyerek en büyük hastalığımıza
işaret etti.İnsan iyi şeyler düşündükçe hem kendi dünyasını, hem de tüm dünyayı daha iyi bir hale getirir." Konfüçyüs (M.Ö. 500)
Konfüçyüs’ün mutluluğa yaklaşımı tarih boyunca Olumlu Düşüncenin Gücü gibi birçok kitapta yankılandı.Konfüçyüs’e göre mutluluk, biz onun varlığına inandıkça
kendisini arttırır.
Arkan Akar
5.0
100% (1)